en az üç çocuk yapın

23 Entry Daha
nüfusun azalmasını engellemekten çok iç politikada kendini sağlama almaya çalışan iktidarın temel nüfus politikası.

yoksul bırakılan toplumların vatandaşı oldukları devletler sanayileşme ve kapitalizm trenine ne ölçüde erken binebildiklerine bağlı olarak bir nüfus politikası geliştirirler. eğer ilgili toplum tarım toplumuysa zaten uzun süredir kültür yapısını çok çocuk yapma üzerine kurmuştur; temel sebep daha fazla tarım işçisine sahip olmak, diğer yerel unsurlara askeri üstünlük sağlamak vb olsa da bunları açıklıkla dile getirmek işlevsiz olacağından, hakim kültür yapısı daha örtük araçlarla bu amaca hizmet edecek şekilde dizayn edilir. bireylerin kültürel unsur olarak algıladığı çok çocuk yapma eğilimi böylece dayatılan değil rıza ile gerçekleştirilen doğal bir akış haline gelir; toplum, kendi sömürü zeminini besleyen bir döngü yaratır. sanayi sonrası dönemine bu tarım toplumu yapısıyla geçen devletlerin tek satılabilir kaynağı yine tarımsal ürünler olduğundan, paraya çevirilebildiği sürece nüfus artışı da desteklenmeye devam eder. bu durumdaki bir devletin askeri donanımı da insandan ibaret olacağı için sayısal artış daha fazla anlam kazanır.

trene geç binmiş ve sanayisini geliştirme aşamasına gelmiş devletlerde ise en önemli ihtiyaç dış yatırım olarak kendini gösterir; kendi sanayi hamlesini gerçekleştirecek kaynağı tarım ürünü satarak sağlaması mümkün olmayan devletler bu kanala yönelir. dış yatırım oyuncuları doğal olarak kâr odaklı hareket ettiğinden maliyetin düşük olduğu ortamları tercih ederler. bu noktada yatırım çekmek isteyen bir devlet için nüfus fazlalığı ucuz işgücü fırsatı anlamına gelir; çalışanlar olanakların sınırlılığı ile rakip sayısı arasındaki uçurumun yarattığı işsizlik korkusu nedeniyle sömürüye rıza gösterir. yatırımın istikrarı sömürüye gösterilen rıza ile paralel olarak artacağından nüfus artışını teşvik temel politika halini alır. bu süreçte ilgili politik odak, bir zamanların iktidarı toğrağa ve asker sayısına bağlı yöneticileri tarafından geliştirilen kalıp ve kültür öğelerini yeniden gündeme taşır ve aynı amaçla, nüfus artışını kontrolsüz sayılabilecek ölçüde teşvik etmeyi meşrulaştırmak için tedavüle sokar.

eğer ilgili devlet kendi iç dengesini sağlayamamış ve farklı politik iklimlerin hakimiyet savaşı verdiği bir sosyal/politik yelpazeye de sahipse, tarım toplumunu kafasından atamadan sanayiye dalıp toprak kölelerini fabrika kölesi haline getirmesinin bir benzeri olarak, fabrika kölesini de 4-5 yıl aralıklarla kutlanan bir 23 nisan edasıyla sandık önüne dizip temsili olarak yönetici koltuğuna oturtur. işçi ve asker olmanın ötesinde bir de oy sahibi olarak yine sayısal varlığı ölçüsünde önem kazanır bireyler, pardon yığınlar.

ne var ki hiçbir devlet gerekli sanayi atılımını başkalarını sömürmeden gerçekeleştiremeyeceğinden ve başka ülkeler sanayinin babaları tarafından parsellendiğinden elindeki tek kaynağı, kendi toplumunu sömürmeyi seçmiş bir devlet kaçınılmaz olarak trenin eski yolcularının sanayiden bilgi toplumuna geçtiği gerçeği ile yüzleşmek zorunda kalacaktır. daha fazla ucuz işçi ve politik destek için rızayı kendiliğinden üreten kültür öğelerine ağırlık veren bir politika aynı zamanda bilgiye ve araçlarına erişimin kontrol altında tutulmasına bağlı olduğundan, iktidar bir seçim yapmak zorunda kalır; kendi politik varlığının altını oyma potansiyeli olan bilginin serbest dolaşımına dayanan bir toplum düzeni mi, politik desteğini korumayı kolaylaştıracak ama bilgi üretimini ve aktarımını sömürüye dayanan kültürün sınırlarıyla zaptedecek bir toplum düzeni mi?

yoksulluk sınırıyla açlık sınırını ayrı ayrı hesaplayacak kadar 'haline şükret' düsturu üzerine krulmuş bir devlet çatısı altında, sömürüye kendinden rıza üreten bir işgücü varken kim, neden daha fazlasını versin?

yoksulların çok çocuk yapma sorunsalı ile açlık sınırındakilerin çok çocuk yapma sorunsalını karıştırmamak gerekir. açlık sınırı altındakiler politik bile olamayacak ölçüde hesap dışı bırakılanlardır; herkes bir oy ettiğine göre sayıları azaltılmalı ve yapılamıyorsa gözden uzak tutulmalı hatta gözden düşürülmelidirler. yoksul olan ise politik denklemin önemli bir unsurudur; her iktidarın potansiyel kaidesidir; rızaya eğilimli ama aç olmaması, daha iyisini umut edecek kadar diri tutulması gerekir.

çok çocuk, rıza, rızk, allah rızası, rızkını allah verir, bir allah kuruşu...

türkiye, sen misin?
5 Entry Daha