en az üç çocuk yapın

sanayi devrimi öncesi zihniyet, çok çocuk, çok emek gücü.
dünya nüfusu hızla artarken, doğa artık tükenme sinyalleri verirken, kişi başına düşen gıda/oksijen/yeşil alan miktarı hızla azalırken, küresel ısınma tüketim çılgınlığına bağlı olarak ivme kazanırken ancak bunlardan bihaber birinin yapabileceği açıklama. bir de doğacak çocukların belirsiz eğitim ve sağlık politikaları altında, yaygın kanser tehdidi içerisinde doğurulacağını da unutmamak lazım. sonrasında dile gelmesi beklenen temenniyse;

(bkz: allah rızkını verir)
tek çocuk bile yapmayı düşünmeyen bazı eşcinselleri hiç ilgilendirmeyen istektir. ben duyduğumda arkadaşlarıma dönüp "bana demiyor bizde teknik olarak mümkün değil siz düşünün" demiştim.
1 tanesini bile doyurmaktan aciz insanların, nedeni anlaşılmaz bir şekilde 3-5-7 ve üstü sayıda çocuk yapması devletin başı tarafından destekleniyor. hiç bir korku filminde bu kadar korkmadım ben, inanılmaz bir durum.
türkiyeli kadinlarin sivil itaatsizlik yaparak karsi çiktiklari talimat. türkiye istatistik kurumu verilerine göre, 2010 yilinda türkiyedeki toplam dogurganlik orani 2.05 iken, 2011 yilinda bu oran 2.02 'ye düstü.
bu konuda asıl trajik olan noktanın hep kaçırıldığını hayretle izliyorum. malum türkiye şartları 1 çocuğun bile eğitimi, sağlığı zordur şudur budur falan fıstık...

insanlara damızlık hayvan, ülkeyi de koca bir insan harası olarak görüp çiftleşin diye salık vermek kimin haddidir? sanki koyunuz da * çobanımız bizi çiftleştiriyor. kadının rahmine kadar girme hakkını kendinde gören bir devletten bahsediyoruz. bu ülkedeki sağlık ya da eğitim sisteminin yeterli olmamasından daha korkunç değil mi?
demek ki neymiş, marifet çiçek ekmekte değil, onlara bakabilmekteymiş. aynı "çocuk doğurun" derken o çocuğu bakabilecek misin? sorusunu sormamak gibi.
amacının, türk sayısını arttırmak değil de kendi oy kitle sayısını arttırmak olduğunu bilmeyenler de vardır. "genç nüfusa ihtiyacımız var" söylemleri de yanında bonus. sen önce günümüzün gençlerine yol göster. karnı doyan çocuğunu da yapar zaten.
dar gelirli vatandaşın duyduğunda, "lan ben bi tanesine bakamıyom, 3 tanesine nasıl bakacam" diyerekten götünün üçbuçuk atmasına neden olan kutsal dövlet fetvası..
üç de yetmez beeş tane, beş de yetmez yedi tane... ver.. ver.. ver.. ver.... ver allahım ver....

(bkz: yedi çocuklu hürmüzler ülkesi)
(bkz: benim yalnız ve güzel ülkem)
nüfusun azalmasını engellemekten çok iç politikada kendini sağlama almaya çalışan iktidarın temel nüfus politikası.

yoksul bırakılan toplumların vatandaşı oldukları devletler sanayileşme ve kapitalizm trenine ne ölçüde erken binebildiklerine bağlı olarak bir nüfus politikası geliştirirler. eğer ilgili toplum tarım toplumuysa zaten uzun süredir kültür yapısını çok çocuk yapma üzerine kurmuştur; temel sebep daha fazla tarım işçisine sahip olmak, diğer yerel unsurlara askeri üstünlük sağlamak vb olsa da bunları açıklıkla dile getirmek işlevsiz olacağından, hakim kültür yapısı daha örtük araçlarla bu amaca hizmet edecek şekilde dizayn edilir. bireylerin kültürel unsur olarak algıladığı çok çocuk yapma eğilimi böylece dayatılan değil rıza ile gerçekleştirilen doğal bir akış haline gelir; toplum, kendi sömürü zeminini besleyen bir döngü yaratır. sanayi sonrası dönemine bu tarım toplumu yapısıyla geçen devletlerin tek satılabilir kaynağı yine tarımsal ürünler olduğundan, paraya çevirilebildiği sürece nüfus artışı da desteklenmeye devam eder. bu durumdaki bir devletin askeri donanımı da insandan ibaret olacağı için sayısal artış daha fazla anlam kazanır.

trene geç binmiş ve sanayisini geliştirme aşamasına gelmiş devletlerde ise en önemli ihtiyaç dış yatırım olarak kendini gösterir; kendi sanayi hamlesini gerçekleştirecek kaynağı tarım ürünü satarak sağlaması mümkün olmayan devletler bu kanala yönelir. dış yatırım oyuncuları doğal olarak kâr odaklı hareket ettiğinden maliyetin düşük olduğu ortamları tercih ederler. bu noktada yatırım çekmek isteyen bir devlet için nüfus fazlalığı ucuz işgücü fırsatı anlamına gelir; çalışanlar olanakların sınırlılığı ile rakip sayısı arasındaki uçurumun yarattığı işsizlik korkusu nedeniyle sömürüye rıza gösterir. yatırımın istikrarı sömürüye gösterilen rıza ile paralel olarak artacağından nüfus artışını teşvik temel politika halini alır. bu süreçte ilgili politik odak, bir zamanların iktidarı toğrağa ve asker sayısına bağlı yöneticileri tarafından geliştirilen kalıp ve kültür öğelerini yeniden gündeme taşır ve aynı amaçla, nüfus artışını kontrolsüz sayılabilecek ölçüde teşvik etmeyi meşrulaştırmak için tedavüle sokar.

eğer ilgili devlet kendi iç dengesini sağlayamamış ve farklı politik iklimlerin hakimiyet savaşı verdiği bir sosyal/politik yelpazeye de sahipse, tarım toplumunu kafasından atamadan sanayiye dalıp toprak kölelerini fabrika kölesi haline getirmesinin bir benzeri olarak, fabrika kölesini de 4-5 yıl aralıklarla kutlanan bir 23 nisan edasıyla sandık önüne dizip temsili olarak yönetici koltuğuna oturtur. işçi ve asker olmanın ötesinde bir de oy sahibi olarak yine sayısal varlığı ölçüsünde önem kazanır bireyler, pardon yığınlar.

ne var ki hiçbir devlet gerekli sanayi atılımını başkalarını sömürmeden gerçekeleştiremeyeceğinden ve başka ülkeler sanayinin babaları tarafından parsellendiğinden elindeki tek kaynağı, kendi toplumunu sömürmeyi seçmiş bir devlet kaçınılmaz olarak trenin eski yolcularının sanayiden bilgi toplumuna geçtiği gerçeği ile yüzleşmek zorunda kalacaktır. daha fazla ucuz işçi ve politik destek için rızayı kendiliğinden üreten kültür öğelerine ağırlık veren bir politika aynı zamanda bilgiye ve araçlarına erişimin kontrol altında tutulmasına bağlı olduğundan, iktidar bir seçim yapmak zorunda kalır; kendi politik varlığının altını oyma potansiyeli olan bilginin serbest dolaşımına dayanan bir toplum düzeni mi, politik desteğini korumayı kolaylaştıracak ama bilgi üretimini ve aktarımını sömürüye dayanan kültürün sınırlarıyla zaptedecek bir toplum düzeni mi?

yoksulluk sınırıyla açlık sınırını ayrı ayrı hesaplayacak kadar 'haline şükret' düsturu üzerine krulmuş bir devlet çatısı altında, sömürüye kendinden rıza üreten bir işgücü varken kim, neden daha fazlasını versin?

yoksulların çok çocuk yapma sorunsalı ile açlık sınırındakilerin çok çocuk yapma sorunsalını karıştırmamak gerekir. açlık sınırı altındakiler politik bile olamayacak ölçüde hesap dışı bırakılanlardır; herkes bir oy ettiğine göre sayıları azaltılmalı ve yapılamıyorsa gözden uzak tutulmalı hatta gözden düşürülmelidirler. yoksul olan ise politik denklemin önemli bir unsurudur; her iktidarın potansiyel kaidesidir; rızaya eğilimli ama aç olmaması, daha iyisini umut edecek kadar diri tutulması gerekir.

çok çocuk, rıza, rızk, allah rızası, rızkını allah verir, bir allah kuruşu...

türkiye, sen misin?
son günlerde avrupa yı oluştuan ülkelerin yaşadığı nüfus başlığına bağlı problemler (avrupanın müslümanlaşması korkusu) nedeni ile korkuya kapılan ve uzun vadede ülkemiz içinde iyi olacağını düşünen ülkemiz başbakanın söylediği bir söz. ülkemiz insanı karnını zar zor doyururken, çocuklarını bir umut okuturken, okutabilir iken ve kendi bile ailesi tarafından zar zor okula gönderilmişken sonrasında yine zar zor bir iş bulabilmişken bu deneyimlerin ardından üç çocuk yaparak daha da özgürlüğünden, yaşam biçimini oluşturan değerlerden kaybeder ve ya uzaklaşır ise bu konuda nasıl bir artıya geçilebileceğine cevap vermeden ve veremeden söylenmiş boşlukta kalan bir sözdür. bir istektir.

ülkemiz için gerekli olup olmadığı çeşitli bakış açıları ortaya konarak tartışılması gereken bir durumdur. muhalefet ise bu konularda çözüm arayışı içinde olmayacak kadar yetersizdir..
dün itibariyle, bosna herseki ziyaret eden başbuyurgan rte tarafından bosna hersek için hedef, en az 5 çocuk olarak belirlenmiştir.
sosyal adaleti getireceği vaadiyle milyonları kaldıran bu parti en sonunda bu dediğine uyulmazsa..emin olun üç çocuğa gebe gelinleri üretecek çiftlikleri toki'ye yaptıracaklardır..bu durumda kimsenin üç çocuğa bakamıyoruz bahanesine sığınma şansı kalmayacaktır...
önce 3 çocuk dediler. sonra tecavüze uğrayan doğursun... sırada ne var merak ile bekliyoruz valla...


haberlerden takip edilen türkiye'ye şöyle genel bakılınca cevabı basit bir sorudur. hazret aslında tek çocuk yeterli diye düşünmektedir. çünkü yaratılan* kaos ortamında 3 çocuğun sağlıklı şekilde olgunlaşıp nüfusu devam ettirebilmesi imkansızdır. bu çocuklardan iki tanesi dağda, askerde, sigortasız çalıştırıldığı şantiyelerde, madenlerde, gözaltında, üniversitesinde, cinsel yöneliminden ötürü her an her yerde.. vs. ölür/öldürülür. ve bu durumda sonuncusu ülkenin ihtiyacı olan insan kaynağını ve nüfusun devamını sağlar.
doğu illerindeki vatandaşlarımızın genelde 10 u buldurdukları için, uygulanması takdirde az da olsa nüfus artış hızında bir düşüklük yaşatacağını tahmin ettiğim başbakanımızın nasihatçiğidir.