ne çok istiyoruz

ne çok istiyoruz, biri arasın mesajlar yazsın. merak etsin bizi. sorsun. hatta kıskansın. özel hissettirsin. dikkat etsin. özen göstersin. sarsın sımsıcak olsun. öyle öpsün ki, hayat dursun. işte bu yüzden hata yapıyoruz, zira istediğimiz bu, bu ruhun ihtiyacı. kafamızdaki hayallerin yerine birini oturtuyoruz. çok düşünüyor çok seviniyor çok üzülüyoruz. yani her şeyi abartıyoruz. farkında bile olmadan yapıyoruz hem de. sıklıkla işler istediğimiz gibi gitmiyor. en şaşırtıcı olansa gerçeklerin ortada olması hiçbir şeyi değiştirmiyor. hep orada bir yerde biri var diye bekleşiyoruz. tavuk kümesindeki tavukları gibi. sonuç hep aynı.
(bkz: hüzün)
çünkü dilenciliğe alıştırıldık. çünkü kendimizi acındırmayı öğrettiler bize.
sevgiyi ve aşkı bile bir sadaka gibi bekliyoruz. vermeyi sildik defterimizden. paylaşmayı unuttuk. birinin elinden tutmayı, ayağa kaldırmayı, ona sarılmayı, acısını anlamayı..
tüm bunlara vaktimiz yok. çalışmalı, koşturmalı, para kazanmalı sonra onları harcamalıyız.
seçkin semtlerdeki nezih dairelerimizde, rahat koltuklarımıza oturup, muhteşem yalnızlığımıza ağıtlar yakabilir, "aşk istiyorum" diye ağlayabiliriz.
yokluğunu şerbet sayıp, yokluk zehrini kafaya dikebilmektir istediğim,
her şeyine katlanabilmektir,
sen var olduğunda enlemin boylama, boylamın enleme dönüşmesidir,
anlamadığım şarkıyı ilahlaştırmaktır, bir kelimesi senden olunca...
her şeye ve her şeye katlanabilmektir,
karanlıkta yürüyebiliyorsam eğer,
bu da seni sevmemdendir...
ne çok istiyoruz?
(bunu niye yazdım biliyorum, içimden geldi! )
(bkz: hüzün)