başrollerde nicole kidman, matthew mcconaughey, zac efron ve john cusak'in oynadığı 2012 yapımı drama-gerilim. faili meçhul cinayeti çözmek için kasabasına geri dönen gazeteci ward ( mcconaughey) ve cinayetle bağlantısı olduğu düşünülen idam cezasına çarptırılacak mahkum ( cusack) hillary van wetter hakkında araştırması sırasında gelişen olayları anlatıyor film.
----------spoiler-----------
100 dakika olan film, ağır ilerlemesi ve açıkcası fena olmayan bir konunun vasat işlenmesiyle sıkıcı olmuş. hatta film çekilirken büyük sansasyon yaratan nicole kidman'ın gerçekten zac efron üzerine işemesi olayı bile hikaye bakımından bana öyle çok da öne çıkan bir unsur gibi gelmedi. o monaco kraliçesi tavırlı nicole kidman'ın tam bir fahişe rolü oynaması da ayrı bi şok edici husus filmde.
ancak filmde beni daha etkileyn şey ise, ward'un eşcinsel çıkması, daha doğrusu çıkış şekli. haber peşinde koşarken bir barda kesiştiği 3 siyahi adamla bdsm olaylarına giren ward'un ağzı yüzü kayıyor-ölümlerden dönüyor hatta filmin geri kalanında yüzündeki deformasyon belirgin hale geliyor. jack (efron)'in ward'u bulduğu o sahne, çırılcıplak bir muşamba üstünde elleri bağlanmış,kanlar içinde ölüme 5 kala hali bana nedense içimde belki de kuruntu denilebilecek şu korkuyu anımsattı : adamın biriyle takılmaya gittiniz ama olaylar farklı gelişti, polislerin göz ucuyla baktığı 3.sayfa haberi bir cinayete konu olma korkusu. neden bilmiyorum ama bir gün böyle-buna benzer bir şey yaşama korkusu var içimde ki eşcinsellerin az çok bu tarz/benzeri hatta daha kötü şeyler yaşadığına şahit oluyoruz. hatta jack'in filmde dediği bir cümle ''onun gay olması benim için sorun değildi'' ben onu her haliyle seviyorum zaten vb bir şeyle zaten filmin devamında da sıkı bir abi-kardeş ilişkisi çizmeleri ve filmin sonundaki jack'in kahramanlığı da bir anlamda beni hüzünlendirdi ( yıllardır hiçbir şekilde aynı seviyede olamadığımız, bildiğin can düşmanı havasındaki abimle bana ilişkimi anımsattı ).
filmde gözüme çarpan ikinci bir nokta ise grotesk ögesi, daha doğrusu grotesk gibi sunulan iğrençlik. yönetmen lee daniels hakkında çok bi bilgiye sahip değilim ama gerçekten orantılı-uygun kullanılan grotesk ögeler bir filmi tamamlayabilirken burada daha çok (benim için) iğrençlikten öteye gidemedi.
ayrıca filmdeki ara ara geçiş sahneleri, ikili görüntüler falan böyle bir hippie hava sağlanmak istenirken bana çok manasız geldi. yani film cannes'da yarışmadaymış öğrendiğim kadarıyla ama öyle woow bir film olduğunu da düşünmüyorum- yarısı iyi yarısı kötü.