2 yada 3 yaşlarındaydım sanırım. annem evimizin salonunda ütü yapıyordu. normalde annem kovaya su doldurur, balkonda oyuncaklarımı suda yüzdürürdüm. o gün nedense etrafımda su yoktu. ben ise yerde kaplumbağa oyuncağım ile oynuyordum. birden bire evimizin salonunun her yerini su olarak düşündüm. ve kaplumbağamı ayağa kalkıp salonda dolaşarak yüzdürmüştüm.
bu anıyı hatırlama sebebim ise salonumuzun içinin her yerini su olarak düşünmem ve kaplumbağa oyuncağımı özgürce heryerde yüzdürebilmemdi.
çocukluğumu özlüyorum.
babamın ve annemin bu yazarın iki farklı kitabını okudukları bu günlerde bana sıklıkla seçtikleri sayfalardan paragraflar okumaları ile uzaktan tanışıklığım olan yazardır aret vartanyan. epeyde hoşuma gidiyor bana okunan paragraflarınız.
eğer tesadüfen ayı sözlüğe girerde bu entryi görürseniz sayın vartanyan, bizimkiler kitaplarınızı çok beğeniyorlar, ha bu arada ben de listeme ekledim kitaplarınızı.. :)
az önce kabus dolu rüyamdan uyandım. resmen gece gece yemek yiyordum. rüyamda buz dolabını açmış salamın üstüne kıvırcığımı peynirimi ve çeri domatesimi koyup tekrar üstünü kapatıp afiyetle mideme indirmiştim. büyük çok büyük günah. antik mezepotamyada güneşe tapmamak gibi birşey bu..!
neyseki rüya.
ben uyumama devam edeyim.
dıt dıt dıt sesi de ne.?!. buzdolabından geliyor. kapısı açık kalmış. ?!?!?!?!?!?!
ne yani gerçekten yemek mi yemiştim. halbuki korkunç bir kabus olarak adlandırmıştım bu olayı. peh..
zaten insan kendini kandıra kandıra yaş almıyor mu.. bunları düşünürken de bayaa bir uyku bastırdı. belkide hâla bir rüyadayımdır. belki de kabus olan budur. belki de rüyada mı yediğimi yoksa gerçekten mi yediğimi düşünürken çıldırdığım bir kabus görüyorumdur. hadi oradan be..!
kapat gözleri kapat..!
bazen bulunduğum ortamdaki manzaranın güzelliğini göremememden dolayı beni üzen ve durakta otobüs beklerken burnumun dibine gelene kadar otobüsün kodunu göremememden dolayı yüzümün insan suretinden ilk önce kızgın bir gergedan suretine evrilişini sonrasında da otobüs farı görmüş davşan suratı suretine dönmesine yol açan bir göz hastalığı.
fakat insanları görmemek için bile isteye gözlük ve lens kullanmıyorum.
gerek de yok zaten.
bugün de çizmedim. desenimi geliştirmek için çizmem gerekiyor. koskoca 1 ay oldu çizmeyeli.
ama günüm pek de verimsiz geçmedi. bitkilerlerimle zaman geçirdim. odamı temizleyip yemeğimi de yaptım. velakin desen konusu epeyce kafama takılıyor.
dünyada acıların, hainliklerin, şiddetin, deliliğin, göz yaşlarının, zalimliklerin, cahilliğin, ve merhametin kol kola kutu kutu pense oynadığı bir yer düşünseydik o yer türkiye olurdu.
gözlerimizde kendi gizli ve saklı benliklerini görüyorlar.
korkuyorlar.
biraz da yapamadıği şeyleri yapanları görünce kafasını çevirip yoluna bakmak yerine geleyim de iki üç dürteyim rahatsız olsun ve ben yapamıyorsam kimse yapmasın düşüncesiyle kavrulduklarını düşünüyorum.
bir varmış bir yokmuş.
evvel zaman içinde,
kalbur saman içinde,
develer tellal iken,
pireler berber iken…
ben bağda üzüm bekler,
derede odun yükler iken...
büyük bir su birikintisinin içinde kambur mu kambur bir balina yaşarmış.
o kadar yalnızmış ki okyanusta sadece kendisinin olduğunu düşünürmüş. dans ederken müzik eşlik etmez, yemek yerken dişleri damaklarına kaçarmış. su birikintisinde akıntıya kapılarak öylece sürüklenirmiş. gün yüzüne çıkmak ister ama git git bitmeyen sularda hapsolurmuş. dibi de göremezmiş zavallı. kaderi bellemiş bu sonsuzluğu. birgün yine dipsiz bucaksız sularda sürüklenirken daha fazla dayanacak mecali kalmamış zavallının. ne eksik ne fazla diyerek tutmuş gövdesini ortadan ikiye ayırmış. narin bedeni dibe batarken kalbi gün yüzü hasretiyle yukarıya doğru yol almış.
örümcek kuyruklu boynuzlu engerek yılanı, zehirli ve boynuzları olan bir yılan türüdür. sadece güneybatı iran'da basra körfezi civarında yaşar. ilk tür kayıtı 2006'da yapılmış ve gözlemlenmesi belgeselciler tarafından bile bir hayli zor olan yılan türüdür. familyadaki diğer boynuzlu engerek türlerinin aksine avı olan canlılara tuzak kurar.
engereğin zaman içerisinde evrimleşerek geliştirdiği bu avlanma tekniği, avlayacağı canlıları altetmesi için bir araç niteliğindedir.
hayatta kalabilmek için geçirmiş olduğu evrimsel süreç beni bir hayli düşündürür ve oldukça dikkatimi çeker.
örümcek kuyruklu boynuzlu engerek yılanı, zehirli ve boynuzları olan bir yılan türüdür. sadece güneybatı iran'da basra körfezi civarında yaşar. ilk tür kayıtı 2006'da yapılmış ve gözlemlenmesi belgeselciler tarafından bile bir hayli zor olan yılan türüdür. familyadaki diğer boynuzlu engerek türlerinin aksine avı olan canlılara tuzak kurar.
engereğin zaman içerisinde evrimleşerek geliştirdiği bu avlanma tekniği, avlayacağı canlıları altetmesi için bir araç niteliğindedir.
hayatta kalabilmek için geçirmiş olduğu evrimsel süreç beni bir hayli düşündürür ve oldukça dikkatimi çeker.
2 yada 3 yaşlarındaydım sanırım. annem evimizin salonunda ütü yapıyordu. normalde annem kovaya su doldurur, balkonda oyuncaklarımı suda yüzdürürdüm. o gün nedense etrafımda su yoktu. ben ise yerde kaplumbağa oyuncağım ile oynuyordum. birden bire evimizin salonunun her yerini su olarak düşündüm. ve kaplumbağamı ayağa kalkıp salonda dolaşarak yüzdürmüştüm.
bu anıyı hatırlama sebebim ise salonumuzun içinin her yerini su olarak düşünmem ve kaplumbağa oyuncağımı özgürce heryerde yüzdürebilmemdi.
çocukluğumu özlüyorum.
bir varmış bir yokmuş.
evvel zaman içinde,
kalbur saman içinde,
develer tellal iken,
pireler berber iken…
ben bağda üzüm bekler,
derede odun yükler iken...
büyük bir su birikintisinin içinde kambur mu kambur bir balina yaşarmış.
o kadar yalnızmış ki okyanusta sadece kendisinin olduğunu düşünürmüş. dans ederken müzik eşlik etmez, yemek yerken dişleri damaklarına kaçarmış. su birikintisinde akıntıya kapılarak öylece sürüklenirmiş. gün yüzüne çıkmak ister ama git git bitmeyen sularda hapsolurmuş. dibi de göremezmiş zavallı. kaderi bellemiş bu sonsuzluğu. birgün yine dipsiz bucaksız sularda sürüklenirken daha fazla dayanacak mecali kalmamış zavallının. ne eksik ne fazla diyerek tutmuş gövdesini ortadan ikiye ayırmış. narin bedeni dibe batarken kalbi gün yüzü hasretiyle yukarıya doğru yol almış.
örümcek kuyruklu boynuzlu engerek yılanı, zehirli ve boynuzları olan bir yılan türüdür. sadece güneybatı iran'da basra körfezi civarında yaşar. ilk tür kayıtı 2006'da yapılmış ve gözlemlenmesi belgeselciler tarafından bile bir hayli zor olan yılan türüdür. familyadaki diğer boynuzlu engerek türlerinin aksine avı olan canlılara tuzak kurar.
engereğin zaman içerisinde evrimleşerek geliştirdiği bu avlanma tekniği, avlayacağı canlıları altetmesi için bir araç niteliğindedir.
hayatta kalabilmek için geçirmiş olduğu evrimsel süreç beni bir hayli düşündürür ve oldukça dikkatimi çeker.
bazen bulunduğum ortamdaki manzaranın güzelliğini göremememden dolayı beni üzen ve durakta otobüs beklerken burnumun dibine gelene kadar otobüsün kodunu göremememden dolayı yüzümün insan suretinden ilk önce kızgın bir gergedan suretine evrilişini sonrasında da otobüs farı görmüş davşan suratı suretine dönmesine yol açan bir göz hastalığı.
fakat insanları görmemek için bile isteye gözlük ve lens kullanmıyorum.
gerek de yok zaten.
bir varmış bir yokmuş.
evvel zaman içinde,
kalbur saman içinde,
develer tellal iken,
pireler berber iken…
ben bağda üzüm bekler,
derede odun yükler iken...
büyük bir su birikintisinin içinde kambur mu kambur bir balina yaşarmış.
o kadar yalnızmış ki okyanusta sadece kendisinin olduğunu düşünürmüş. dans ederken müzik eşlik etmez, yemek yerken dişleri damaklarına kaçarmış. su birikintisinde akıntıya kapılarak öylece sürüklenirmiş. gün yüzüne çıkmak ister ama git git bitmeyen sularda hapsolurmuş. dibi de göremezmiş zavallı. kaderi bellemiş bu sonsuzluğu. birgün yine dipsiz bucaksız sularda sürüklenirken daha fazla dayanacak mecali kalmamış zavallının. ne eksik ne fazla diyerek tutmuş gövdesini ortadan ikiye ayırmış. narin bedeni dibe batarken kalbi gün yüzü hasretiyle yukarıya doğru yol almış.
gözlerimizde kendi gizli ve saklı benliklerini görüyorlar.
korkuyorlar.
biraz da yapamadıği şeyleri yapanları görünce kafasını çevirip yoluna bakmak yerine geleyim de iki üç dürteyim rahatsız olsun ve ben yapamıyorsam kimse yapmasın düşüncesiyle kavrulduklarını düşünüyorum.