aigai

  • /
  • 7
haftaya istanbul'a geldiğinde mıncırmayı planladığım yazar. bekliyoruz efendim. *
bulunduğu cehennemin dibinden ve yaptığı boktan işten fena halde sıkılmış olan arkadaşım.. gün sayıyor garibim.. şimdilik şafak 69.
geldiğinde kendisine rakı sofrası kurulacak. patlıcanlı mezelerle donatılan masada şişelerin dibine vurulacak.. fonda celline dion içli sesiyle muhabbetimize renk katacak..
bu şok terapisiyle bir an önce kendine gelip normal hayata adapte olması sağlanacak..
karşılıklı bira içme keyfini yaşama şansı bulduğum yazarcan. iri yarı kalıbının içinde şirin mi şirin bir dostla karşılıyor insanı. çok sevdik efendim. *
sohbet etmeyi sevdiğim yazar.
dedem olur kendisi pekte muhabbet edilesi bir yazardır ayrıca çok genç olmasına rağmen yaşlandım bunalımına girmiştir kendisine acil şifalar diliyorum *
konuşmaktan çok çok keyif aldığım yazar. çok süper sonik bir yazar
santiyeler fatihidir, uc kitada beyaz dizi tadinda izler birakmistir :)
uzaklarda olmasa asılmak hatta karşılıklı asılışmak istediğim yazarcım.
uzaklardan geri dönmesi beklenen yazardır kendisi
okumayı başka türlü sevdiklerimden, hani vardır ya "öteki türlü." hah işte ondan.

sohbetinde aklımdan geçeni yazarak beni şaşırtması, çoğumuz işemeye üşenirken defalarca iggy pop konserine gitmiş oluşu ve ortak paydalarda buluşup haniyse nokta atışına dönüşen kültürel birikimi; beni benden alıp başka bir yere koymakta. konulan yerdeki keyfin de başka türlü oluşu konulu.

saati olmadığını duyduğumda kapıldım hüzün nedeniyle görüldüğü yerde kolunu ısırarak saat yapamaya karar vermiş bulunmaktayım. bakın bu çocuk iyi, ben onun gibi olaydım hepinizden azıcık alırdım, ki maalesef bir ayigayi değilim. eyv karşim abv.
malabo diyarlarından kurtulmasına az bir süre kalmış, afrika çöllerinin hırçın gülüdür. artık özgürlüğünü saniyelerle hesaplayacak kadar delirmiştir kendisi. şimdiler de tek hayali vardır ki; havaalanında bavulları yanında, elinde bir beyaz şarap kadehi, şuh kahkahaları eşliğinde, saçlarını savura savura saatinde olan uçağa binmek.

*

gideceğin tek yer havaalanı
sana lazım yeni yaşam alanı
malabo'nun önünden uçup giderken
nasıl söndürdün bütün havalarını *
cemaatimizin yeni baş rahibesi olarak başvurunuz kabul edilmiştir. izleyeceğiniz yollar ışığınızı söndürmesin.

"her rahibe birer yanan ateş gibidir." *

"elbet onlar da ruhlarını temizleyecek, şafağın ışıklarıyla ruhlarını yıkarlarken şefaat edecekler." *

"birgün, yapamadıkların, tövbeye boyun eğdiklerin senin sevaplarına yazılacak ve sonsuz güller ile irfan edilecek." *

* *
kendisi sözlüğün tosun paşasıdır. hayatımda tanıdığım en sıcakkanlı insan, sevgi dolu bir arkadaş, dağ gibi bir dost! hasretle, heyecanla, rakı sofrasıyla bekliyoruz dönüşünü.
dünya üzerinde patlıcan denen o iğrenç yaratıktan tek bir tane bile kalmaması için omuz omuza* mücadele vereceğimiz şeker ablam. patlıcan tanrıları tarafından sürgün edildiği yerden kaçıp memleketine dönmesi çok yakın olan grizzly bear. türkiyedeyken mutlaka uğraması gereken yerlerden biri de gayriresmi ayı sözlük yazarları sığınma evi olan benim evim. gelmezsen o çarpık bacaklarını kırıp aç ayılara atarım.
kutuluşunu bekleyen insanlar arasında adına çok sevindiğim biricik insan. ruh ve beden sağlığı için gerekli olan her şeyin bulunduğu kendi ülkesine* dönüyor.
yemin ediyorum bu rahibe olursa cemaat kendini sex'e adar. ay o memeler, kalçalar tam bir sex büstü gibi. antalya da eli boş dönmüş beni hüsrana uğratmıştır. * * istanbul da görüştüğüm için çok mutlu oldum. belarus maceralarını merakla bekliyoruz.
sonunda bu gorili de gördüm ya, gözüm açık gitmeyeceğim artık dediğim eşi bulunmaz bir insan. havaya kaldırıp zor uçursa da, en azından denedi. artık belarus'a gitmeden bi daha görüşür müyüz bilemem ama seviliyorsun ekvador gorili... kendisinden ziyade, yanında getirdiği iki ablayı çok sevdim ben. " paçoz ve annesi " ikisi de ilişkiler üzerine master yapmışcasına benimle ilgilendiler, sağolsunlar. *
katıldığım zirvelerde artık kendisini göremediğim için kendisine patlıcanlı diş macunu hediye etmek istediğim yazardır. özledik be adam. nerelerdesin.
acaba el memleketlerinde ne yapıyordur, ne yiyip ne içiyordur diye düşünüp durduğum yazar. havalar da soğudu ince giyinir kesin hasta eder kendini bu şapşiğ.

sıkı giyin, evde çıplak dolaşma huyunu bırak; bol bol sebze meyve ye; arada yaz, kalbin kadar temiz bu hatıra defterinden bana da yer ayırdığın için teşekkürlerimi kabul et * orda yatma burda yat, gelirken likörlü çukulat ve kendini getir der satırlarıma son veririm. *
kimine kavun çıkar kimine kelek misali sürdürdüğümüz yazı dizimiz aigai ile devam ediyor. 5 eserine bakıp onun nemenem biri olduğunu anlamaya çalışacağız. allah sonumuz hayretsin. amin.



sana pasifim:

kendimi özel mi hissetmeliyim?


bu sence de çok sert değil mi? hem sanki bir de bunun sonunda 'hıh' efekti eksik gibi. biz de biliyoruz ki ilişkiler hep şorolo sörölö ama bu kadar kırıcı olmalı mısın, ha olmalı mısın? ağlayarak uzaklaşıyoruz daha ilk eserde...


viski:

hele bir de diğer bir mide bulandırıcı içecek kolayla karıştırıp içenler yok mu... bar tezgaha üstünde bile görmeye tahammül edemediğim...

öpüşeceğim adam sigara içmiş, rakı iççmiş, tekilaları şat şat atmış üstüne 3 diş sarımsak yemiş çok umursamam ama bu rezil şeyden bir yudum aldıysa katiyen o dudaklar dudaklarıma değemez, nefesi benden uzak ola, bu derece itici.


esere şöyle baştan girişince acaba aigai babaanne tarafından iskoç mu diyorsunuz; sonra bar filan görünce yok sanırım ingiliz deyip viskinin tüm inceliklerini sıralayacak derken... evet derken o da ne hoppala öpüşmek filan. o nereden çıktı allah aşkına? viskiden sarımsağa bağlanmak, oradan öpüşmeye uzamak. maşallah, maşallah!



miley cyrus:

üzerine gerektiğinden çok fazla yazılan şey.


bu sözlükte miley cyrus hakkında bir şey yazılacaksa önce aigai'ye soracaksınız. hayır adam haksız da değil. şimdi dağılın beyler, adam haklı. artı rep, artı viski, no sarımsak, az lahmacun...


çığlık atarak uyanmak:

arada bir başıma gelen, neyse ki her ne ise hiç birinde gördüğüm karabasanı hatırlamıyorum. ama yine de hoş bir his olmadığı kesin, fakat ertesi gün ne kadar sikko olacak olursa olsun insana yatağında olduğuna ve yaşadığı hayata şükrettiren durum.

edit: anlamsız verenin sırf nasıl bir his olduğunu anlaması için sadece bir kere*** deneyimlemesini istediğim.


töbe. töbe töbe... pardon ama birlerce kez töbe; hatta tövbe be sayın okuyucular. çığlık atarak uyanmak. bilemiyorum ama, çığlık atarak uyanmak sanki kuşum aydın ya da gönül yazar'a göre şeyler. belki de aigai'nin bir tarafı filiz akın, diğer yanı türkan şoray'dır. kendisine kimi hatırlatsak da rüyasında onu düşlese acaba. bilemedim...


baba zula:

canlı peformansını izlemek bir türlü kısmet olmayan grup. kayıtları candır biraz mantar kafası gibi müzikleri böye kumsal olsun. yıldızlar parlasın dalga sesine karışsın müzikleri. tabii bir şişe şarap ve bir de yakışıklı. *

viskiyi, sarımsağı biliyoruz da mantar filan nereden çıktı. hayır bu aralar içeri de çok alıyorlar aman dikkat diyelim. baba zula kafası diye bir şey var mı bilmiyoruz, fakat aigai'de yarattığı etki bildiğiniz uçmalı kaçmalı bir şey. baba zula duyup da aigai'yi yakında görenler yaklaşmasın, bir zahmet uzak dursun.



bize onlarca güzel eser kazandıran aigai'nin 5 eserine baktığımız zaman aklımıza ilk düşen şey sağ gösterip sol çaktığıdır. misal sizi lahmacun yemeye davet edip istakoz ile şaşırtabilir. ha bu arada arkadaşlık yapacaksanız dikkat edin derim. her yol var gibi duruyor. mazallah sizi kafaya alıp tüm gece çığlıklar atarak ıslah etme yoluna gidebilir. yeni bir sendrom sahibi olmadan aigai'nin arkadaşlığı hakkında birkaç kez düşünün derim. sevgiler aigai seni tanımak cidden çok lahmacunlu, viskili ve çığlıklıydı.
  • /
  • 7