ferzan özpetek

3 şubat 1959da dünyaya geldi. yedi yaşındayken ilk defa sinemaya gittiğinde izlediği "cleopatra" filmi, sinemaya aşık olmasına neden oldu. sinema aşkıyla geçen 17 seneden sonra, 24 yaşına geldiğinde italya’ya gitti. önce perugiada yabancılar üniversitesinde bir yıl italyanca eğitimi aldıktan sonra, romaya gidip la spaienzaüniversitesinde sinema tarihi eğitimi almaya başladı ve accademia navonada ve accademia darte drammaticada sanat tarihi ve kostüm derslerine devam etti. bu dönemde sinema sektöründen insanlarla tanışmak amacıyla, kendisini gazeteci olarak tanıtıp röportajlar yaptı ve bu sayede sektörde iş buldu.
1982de julien beck ile "yaşayan tiyatro"da çalışmaya başlaması, sinema kariyeri için oldukça önemli oldu. italya’nın iki önemli yönetmeni, massimo troisi ve maurizio ponzinin asistanlığını yapmaya başladı. asistanlık tecrübeleri onun sinemada uzmanlaşma sürecini başlattı. (alıntı)
detaylı bilgi edinmek için web sitesi ziyaret edilebilir.

http://www.ferzanozpetek.com/
eşcinsel temalı filmler konusunda eline su dökülmeyen yönetmen.
en güzel filmini türkiye'de çekeceğini inandığım güzel insan.
en özel yönetmenlerinden biriyken, aynı nakarata sarmış filmlerin zanaatkarına dönüşmüş sanatçı. hayatta en büyük derdi güzel yemek yemek ve aşk yaşamak olan karton eşcinseller ve dolce vita hayatı yaşayan italyan'lardan sıkılmadıysanız ferzan hala film çekiyor. lakin kariyerinin başında çektiği cahil periler gibi sahici filmler beklemeyin artık. hala filmlerinde güzel kareler yakalıyor, hala bazı sahnelerde gözlerimizi dolduruyor ama o sahici tadı bir yerlerde unuttuğu da bir gerçek. kim bilir, belki de tekrar türkiye'ye dönüp kendini beslemesi gerekiyor...
son olarak la traviata operasını sahneye koydu. oyunun galası napolideki san carlo opera salonunda yapildi.
belki de sinemaya biraz ara verip başka alanlarda bir şeyler yapmak ona iyi gelecek. kimbilir, belki sinemaya yenilenmiş bir biçimde bomba gibi geri döner. ya da dönmez.
ünlü olmak için yatağından geçilebilecek yönetmen*.
twiter da kahvaltı sofrasını, balkonunun veya bilimum hayatından kesitlerin resimlere bakıp iç geçirdiğim türk yönetmen *
nedense pedro almadovar amcamla hep karşılaştırdığım elemandır.* pedro abimizin kariyerinini ilk eşcinsel temalı filmlerinde eşcinselliği olduğu gibi gösteren-yani çoğu zaman travmatik- filmlerine kıyasla ferzan oğlumuz doğrudan steril hayatları, dostları ve öğrendiklerinde hiç bir ön yargı beslemeyecek yakın çevreleriyle resmetmiştir eşcinselleri... ha kötü mü etmiştir hayır. tek başına cahil periler'deki o steril hayatlar - ilişkiler - dostluk yardımlaşmanın yansıması olan akşam yemeği masası bir çok eşcinselin hayalini anlatırken ki metafor olmuştur. fena da olmamıştır hani...
son filmi şahane misafir ile tamamen düşüşe geçmiş yönetmen.serseri mayınlardan sonra bunu hissetmiştim zaten.
fatih akının sunduğu insanın içini acıtan gerçek dünyaya ait filmleri yerine.dostluk sevgi aşk dolu düşsel bir dünya sunar bize.böyle bir dünyada yaşamak istediğim için filmlerini seviyorum. .
seks dürtüsüne yenilmeyen pembe bir eşcinsel hayatı...tam hayal ürünü
yeni filmi gösterime girecek bakınız https://www.facebook.com/allacciatelecintureilfilm?fref=ts
ilk gençlik yıllarıma denk gelen ilk filmleri sayesinde, eşcinselliği anlatabilen filmler yapabilen bir yerli yönetmenimiz olduğu için gurur duyduğum senarist ve yönetmen.
mutsuz sonla biten imkansız aşkların yönetmeni; o aşkları hatırlatan objelerin de ayrı bir önemi vardır aslında: hamam filminde sandıktan çıkan mektuplar bugünü anlatır birden bire; harem suare'de sahibesi için çok şey ifade eden sigara tutamacıysa köhne bir tren istasyonunda el değiştirir, bundan sonra genç bir kadının sigaralarına eşlik edecektir. karşı pencere'de gizli aşkın tanığı olan notlar da içerik değiştirerek yıllar sonra da kimseyle paylaşılmamış duyguların, yitip giden bir dosta seslenişin aracısı olacak; cahil periler'deki tablo her şeyi bilen bir suskunlukla yaşananları ilelebet saklayacaktır asıldıgı duvarda. geçmiş ve bugün hayal kırıklıkları, ayrılıklar, hüzünlerle doludur ama yaşanan güzel şeyler de vardır; on yıllar öncesinden gelen bir fotoğraf ya da eski bir mektup tarafından anımsatılacak ve yol gösterecektir şimdiki zamana. ancak bu şekilde, en kötü halimizde, ölmeyi istedigimiz zamanlarda bile gülümseyebilecek; aniden beliriveren sezen'in nameleriyle mutlu olabilecegiz.
ferzan özpetek dışlanıyor mu? hayırdır adam evlendi kimsenin umurunda olmamış. büyük ihtimalle ferzan lgbt temalı bir sözlükte siklenmemesine üzülmüştür. gerçi çok da tın. filmlerini de sevmem...
italya'da yaşıyor. son terör saldırıları sonrasında türkiye'ye gelmeye korkanlara mesaj vermek amacıyla italyan bir pop şarkıcısının klibini istanbul'da çekmeye karar vermiş. bana tam böyle gelmiyor bu konu. önlemler alınınca zaten ölümler olmuyor. bu ülkede çok rastgele, spontene ölüyoruz. tam olarak şöyle, kaostan faydalananlar var, işini bile bile yapmayanlar var. ya da tam tersine bu kaosu yaratma görevleri varsa çok başarılılar.

ferzan'a şunu söylemeliyim. o çektiğin eşcinsel temalı filmlerden yeni birtanesini de istanbul'da çek. sahneler bol outdoorlu olsun.
istanbul kırmızısı adlı romanını filmleştirmiştir. mart 2017'de izleme fırsatı bulacağız.
bu aralar çok üretken, napoli velata isimli yeni filmi 2018'de gösterime girecekmiş.