ilk gay bar deneyimi

5 dakika süren deneyimimdir. kızlı erkekli bir arkadaş grubuyla istiklal'de nereye gideceğimize karar veriyorduk ki, benim hiç gitmediğimi ve merak ettiğimi bilen bir arkadaş gay bara gitme teklifini sundu. internette rastladığım bir yeri adres sorarak bulduk, birkaç kat çıktık ve içeri girdik. kapıda bizi trans bir bayan karşıladı. girer girmez hande yener çaldığını duymam ile bir soğukluk oluştu. (hande yener'i severim, ama gay ikonu ilan edilip gay bar müziklerinin büyük bir kısmını oluşturmasından hoşlanmıyorum) çok dar bir mekandı ve ortada kendine dans edebilecek yer bulanlar çılgınca dans ederken mekanın ayrı köşelerine sinmiş yalnız bireyler de onları kesiyordu. oturacak yer bile yoktu doğru dürüst. zaten gay olmayan arkadaşlarımı muhtemelen istemedikleri halde orada tutmamak için neyse yea başka zaman geliriz diyerek kapıya doğru iteklememle son buldu. o günden sonra izmir'de bir arkadaşın doğum günü bahanesiyle gitmem dışında gay barda bulunmadım. tabii bunun nedeni ilk deneyimim pek hoş olmayan barlardan birinde olduğu için ön yargılı olmam falan değil. fırsat olmadı. ama iyice araştırıp güzel bir yere gideydik iyiydi.
yil 2002, kendime ben gayim dedigimin ve kendimi kabullenisimin ikinci haftasi (anadolu/turkiye ayilari sagolsun), neyse bir gece tek basima tekyone gitmeye karar verdim. ingiliz konsoloslugunun sirasinda yer altinda izbe kucuk 40 metrekare almanya filminden firlamis gibi bir mekan. kimseyi tanimiyorum, etrafa bakiyorum, kesif bir sigara dumani, gozlerim yasarip duruyor (hayir yavrum, gozume toz kacti diyecegim ama duman kacti). neyse bir iki bira ictim, sonra iki hafta icinde tanistigim ve eve attigim ayiyi gordum, hani bana hic bara gitmedim dedin gibi birseyler sordu. ben de bu ilk dedim, yedim ben de gibi bir ifade takindi. boyle seyleri onemsememeyi zamanla ogrendim, ha o ayiyi birkac kez daha eve attim. birkac kez daha tekyone gittikten sonra artik yavastan dans bile etmeye basladim, birileriyle selamlasmaya ve muhabbet etmeye basladim (artik ne kadar muhabbet olursa). sonra douche club'in havadarligini begendim falan filan. tekyon shaft'in yerine tasindi, oradan da karakolun karsisindaki yere gecti.
yaşanmamış deneyimdir.
yıllar yıllar önce bir radyo programı için istanbul sinema festivalini değerlendirecek bir eleştirmene ihtiyacım vardı. tanıdık bir eleştirmen arkadaş vardı. telefon ettim, dedi ki fatih parkında buluşalım. buluştuk. ben ona programla ilgili bir şeyler anlatıyorum, filmler, yönetmenler hakkında bilgi istiyorum, o bana şu adam parayla sikişiyor, bu adam gençlerden hoşlanıyor falan diyor. ben sanıyorum ki o benle kafa buluyor çünkü o güne kadar parkların çark alanları olduğunu bilmiyorum bile. akşam oldu bana dedi ki bişeyler içelim mi, o zamanlar pek içmiyordum ama olur dedim. horhor yokuşundan aşağı indik, beni değirmen diye efsane yere götürdü. içersi tıklım tıklımdı ve biz içeri girerken sanki bütün gözler üzerimizdeydi. utanmıştım sanki. hayatımın en tuhaf gecesiydi. değirmenin ön tarafında ayılar ve ayıseverler arka tarafta daha çok gençler ve onlarla beraber olmak isteyen tipler. sahnede parlak kumaştan bir ceket giymiş piyanist şantör, çok keyif almıştım. sonraki 3 sene haftanın en az dört gecesi değirmene gittim.
ilk yarım saat kimse niye benim yanıma gelmiyor tribi ve bunalımının ardından.. gelenleri görünce tırsıp bir an önce gitmek istediğim bir durum..