gezi parkı direnişinin simgesi haline gelmiş mucizevi ilaç. suyla karıştırılınca biber gazının etkisini 1 dakikadan az bir sürede kıran bir iksire dönüşüyor. şahsen kendimi bildiğim ve ön saflarda çatışacak bir insan olmadığım için ben de bu "healer" olma görevini üstlenip beşiktaş'a gitmiştim. kalabalığın arkasındayken bir anda 30-40 tane gaz bombasıyla kalabalığın arkası önü kalmadı tabii, herkes dağıldı. inönü stadının oradaki çimli yokuşlardan kaçarken bir sürü insan ezildi. kendimi o karmaşadan kurtarınca gözleri akmakta olan bir sürü insana ilaç sıktım. aralarında japon bile vardı. ne yapıyorsa orada artık.
aylarca kadın vokal dinlediğimi sanarak dinlediğim, wankelmut'un remixiyle orjinallerinden daha iyi olan coverlar listesine bodoslama dalmış şarkıdır.
klibinde biseksüel üç genç sokaklarda dans ederek koşuyor, mekandan mekana geçiyorlar, içiyorlar, öpüşüyorlar, barlarda başka insanlarla tanışıp kaynaşıyorlar, aralarından kız olanı girdikleri bir barda striptiz bile yapıyor. bu klibin gece versiyonu, bir de gündüz çekilen versiyonu vardır. daha önce yazılan o nakaratıyla ve klibiyle insanda bir an önce hayatını sıradanlıktan kurtarma, çılgınca şeyler yapma, içme sıçma isteği oluşturur. sırf bu şarkının verdiği gazla cumartesi gecesi evde sıkılırken parası olmadığını bildiğim halde bir arkadaşımı arayıp "hadi lan istiklale gidelim tamam ısmarlıcam" dediğim olmuştur.
istanbul'a gelmemle birlikte şimdilik pek de siklenmediğini gördüğüm yasak. caddebostan sahilinde on yüz bin milyon insan saat gece bilmem kaça kadar içmekteydi.
sıcak ve samimi temasıyla insanı heyecanlandıran, aylar öncesinden duyurularak beklentileri arttırmış partidir.
(bkz: uu beybi bi hareketlenme oldu bende)
yabancı dizi izleme sitelerinde bir bölüm dizi izlediğinizde en az bir kere karşılaşacağınız güldüren altyazı hatalarıdır. bazen çevirmenin ingilizce'den nasibini almamış olmasından bazen de bir çeviri tekniği olan adaptasyonun gözüne vurmuş olmasından kaynaklanır.
adını hatırlamadığım bir ingiliz dizisi:
"it's too bloody late."
çeviri: bu çok kanlı bir gecikme.
truva:
"you can save hundreds of them."
çeviri: telef olmasın bunca babayiğit.
50 first dates:
"lucy does the same thing every day."
çeviri: lucy bozuk plak gibi.
soko'nun pek samimi, içten duygularla yazdığı şarkısıdır. hani bazı günler olur ya, kalkıp aynada kendine baktığında "öeh tipe bak" dersin. saçın bir türlü şekil almaz. giydiklerinin biri bol gözükür gözüne, biri bilmem ne. işte böyle duygularla başlayan ve aynı boktanlıkta devam eden tipik bir günü anlatıyor.
i hate myself today.
i don't know what's happening to me.
i hate my face today.
i think i look so shitty.
i have some spot everywhere.
and i'm not even shaved.
my hair all greasy.
i look disgusting.
my eyes are glued.
my lips are chapped.
my legs are prickling.
and plus i'm stinky today.
how can i date someone with a face like that?
i know yoú're gonna dump me again,
and i am gonna cry.
cause you want a perfect girl,
and i'm not what you expect.
you want a perfect girl,
and i look shitty today.
maybe i should put some makeup,
and find some crazy outfits.
but i am very tired today
and i don't care if i'm not pretty.
should be like these girls,
skinny and great all the time.
i'm still wearing my slippers
and eat all the candies at home.
i should sleep more,
and stop going out everyday.
i should focus more,
and stop complaining today.
tell me, how can i date someone with a face like that?
i know you're gonna dump me again,
and i am gonna cry.
cause you want a perfect girl,
and i'm not so perfect.
you want a perfect girl,
and i look shitty today.
tell me, how can i date someone with a face like that?
i know you're gonna dump me,
and i'm gonna cry.
genelde ırkçılık, eşcinsellik ve obezite üzerine odaklanmış esprileriyle kırıp geçiren dizi. bu tür hassas konular hakkında konuşmadan önce insanların aman birilerine ayıp olmasın diye kılı kırk yarmasındansa, üzerinde espriler yapılması zihniyetin gelişmesinde daha etkili bence.
tabii bu konuların haricinde de bir sürü rastgele konulu skec var.
bu arada senarist ve basrol oyuncuları matt lucas ve david williams eşcinsel ve dizideki daffyd karakteriyle hepimizin mutlaka hayatında bir kere denk geldiği, en önemli özelliği gay olmak olan ve bunun heteroseksuel olmak kadar normal olduğunu kabul etmeyip bir özellik olduğunu düşünen gay tipini anlatmışlar. adam her gittiği yerde "i?m the only gay in the village" diyor ama her seferinde arkadan 80 yaşında bir dede gibi absürd bir tip çıkıp "ben de gençliğimde birkac kere götten almıştım" gibi absürd bir şey söylüyor.
kısaca izleyin izlettirin.
not: u.s. versiyonu da cekildi ama u.k. tavsiye edilir.
tbmm'de görüşülen alkolle ilgili onlarca yasak getiren yasa tasarısına akp tarafından önerilen yeni düzenlemedir. turistik yerlerde bile yasak olacak. hadi hayırlısı.
böyle bir durumda bok atmak için yapıldığı belli olan, ama objektif bakıldığında kimsenin kesin olarak yalanlayamayacağı iddia. mayolu fotoğrafı olan birine eşcinsel miydi sorusunu yöneltmek geri kafalılığın dik alası evet ama öyle bir ihtimal herkes için her zaman var yine de.
gay olduğu anlaşılmayan gayların genelde gizli olmasından dolayıdır. halkımızın büyük çoğunluğunda da bir şeyleri araştırmak adına herhangi bir çaba olmadığı için televizyonda gördükleri birkaç örnekle yetinirler. ama türkiye'de de adam kendi çapında eşcinsel hayatını sürdürebiliyorsa durduk yere açıklayıp neden bütün saygınlığını kaybetsin tabii.
bu durumu apaçık gösteren başka bir şey de gayların türk dizilerindeki tek yerinin sitcom'lardaki feminen ve dert dinleyen bayan kuaförü olmaları. zaten bunun dışında bir gay olursa da büyük tepki alıyor. kılıç günü diye bir dizide iki erkeğin yatakta bulunduğu bir sahne vardı mesela çok tepki almıştı ve 8 bölümde bitmişti. reyting yüzünden deniyor ama kim bilir kaç kişi izlemeyi bıraktı bu sahne yüzünden.
gezi parkı direnişinin simgesi haline gelmiş mucizevi ilaç. suyla karıştırılınca biber gazının etkisini 1 dakikadan az bir sürede kıran bir iksire dönüşüyor. şahsen kendimi bildiğim ve ön saflarda çatışacak bir insan olmadığım için ben de bu "healer" olma görevini üstlenip beşiktaş'a gitmiştim. kalabalığın arkasındayken bir anda 30-40 tane gaz bombasıyla kalabalığın arkası önü kalmadı tabii, herkes dağıldı. inönü stadının oradaki çimli yokuşlardan kaçarken bir sürü insan ezildi. kendimi o karmaşadan kurtarınca gözleri akmakta olan bir sürü insana ilaç sıktım. aralarında japon bile vardı. ne yapıyorsa orada artık.
3 albümü bulunan kanada'lı elektronik müzik grubu. albümlerinin adları bildiğimiz (i), (ii) ve (iii) olan gruptur. gerçekten farklı bir tarzları var. birçok şarkılarında genelde 8-bit denilen eski oyunları çağrıştıran sesler kullanıyorlar. isimlerini de 80'lerdeki bir oyundan aldıklarını okumuştum bir yerde. crimewave magic spells ve untrust us favorilerim.