iş görüşmesi diyalogları

işveren : okulunuz gayet iyi, fakat ortalamanız niye 2.5 ?
aday : ben hayatımı derslere adamadım. sosyal aktivitelerde de bulundum. spor yaptım, tartışma gruplarına katıldım, tiyatro ile uğraştım.
işveren : sürttüm diyorsun yani.
aday : evet sürttüm.

ve ya...

işveren : bana biraz kendinizden bahseder misiniz?
aday : muhafazakarım
işveren : nasıl yani? bir erkekle akşam yemeğine çıkarım ama elini tutmam gibi mi?
aday : hayır. bir erkekle her şeyi yapabilirim, ama her erkekle olmaz.
işveren : anlıyorum

ve ya

işveren : sayın x, cv'nizden anladığım kadarıyla bir kaç senede bir iş değiştiriyorsunuz. sebebi nedir acaba?
aday : parası çok geldi, ayrıca rahat bana batar. bir de sizin gibi mükemmel bir müdür arayışı içindeyim yıllardır.
işveren : bu durumda sizinle iyi anlaşacağımızı sanıyorum.
aday : ne iş olsa yaparım efendim.
işveren : fark ettim.

işveren: çocuk yapmayı düşünüyor musunuz? malum bayansınız…!
aday: hayır düşünmüyorum.
işveren: malum bayansınız istersiniz bir ara?
aday: eşimle şimdilik düşünmüyoruz beyefendi.
işveren: olur mu?? hayatın neşe kaynağı onlar… bakın bende 3 tane var. sizde ileride istersiniz. malum bayansınız?
aday: beyefendi oldu olacak sevişelim, üreyelim, bitsin bu mulakat isterseniz.

işveren : vardiyalı çalışabilir misiniz?
aday : evet, ama sadece gündüz vardiyasında çalışmak istiyorum

işveren : en sevmediğiniz özelliğiniz? ya da arkadaşlarınız sizi nasıl tanımlar?
aday : şerreffffsizimdir!!!

gibi abidik gubidik soruların sorulduğu, sanki size iki laf ettirerek sizi tanıdığını sanan yüksek egolu ik yöneticilerince yapılan tuhaf formalite silsilesi... silsilesi diyorum hızını alamayan şirketler bunu 3-5 aşamalı yapyor.
bir de arkadaşımın şahane iş görüşmesi var ki, holding adı altında başvurduğu ilan için 2+1 evden bozma ofise gidince kafayı yemiş tabi ki.

işveren: bıdı bıdı bıdı işte biz şöyle şahaneyiz böyle iyiyiz bu kadar büyüğüz bıdı bıdı bıdı...

arkadaş: hıhı, görüyorum.

işveren: burası diğer yerler gibi değil, biz çok talepkarız. ama biz işi öğretiyoruz. önerebileceğimiz ücret bu, ama dediğim gibi, burada iş öğrenirsiniz.

arkadaş: valla şimdiye kadar nerede çalıştıysam hep iş öğrettiler, hiç resim çizdiren, yemek tarifi veren olmadığı gibi elleme onları, sana bir şey anlatmicaz, otur oturduğun yerde diyen de olmadı.

şok geçiren işveren: anlıyorum ama biz aslında tam sizin gibi birini arıyoruz. sabancıda okumuşsunuz. amerikada yüksek lisans, bogaziçinde mba. biz işte tam böyle sizin gibi akıllı ve eğitimli birini arıyoruz.

arkadaş: yalnız ben size söyleyeyim, o kadar eğitimli biri akıllıysa bu paraya hele burda çalışmaz. olmamış burası.

ağlamaklı işveren: anlıyorum, görüşmenin sonucu ile ilgili biz sizi ararız.

arkadaş: ay yoook, iphone şarjı hemen bitiyor...
ömrüm boyunca sözlüğe yazabileceğimi* düşünmediğim ya da olmayacağını bildiğim diyaloglar olurlar. bu ne öz güven lan, kim kime marjinal olmaya çalışıyor?
ik: demek yüksek lisans yapmak istiyorsun?
ben: evet efendim. ama derslerim mesai saatinden daha sonraki saatlere denk geliyor. sorun olursa da öğretmenlerimle konuştum bir-iki saat daha ertelemeye müsaade ediyorlar.
ik: bak genç adam, ben senin çalışacağın bölümün müdürüyüm. ben bu bölümde en az seyyahat eden insan olduğum halde senle görüşmeden on dakika önce geldim şehir dışından.

sonuç: biz sizi ararız, aramadılar tabi.