vakt-i zamanında -özetle- "kendine ait bir odası olmalı insanın" diyen virginia woolf a kulak vermiş ve bir eve yerleşmiştim. şimdi çok çok uzaklarda olan bir şehirde güzel ve küçük bir ev... bir duvarda bir poster asılıydı. bir kadın; güzel bir kadın... bir konser görüntüsü... başını yukarı kaldırmış, gülümsüyor ve terlemiş biraz...
sonra çok zaman geçti. virginia hanımteyze nin kemiklerini sızlattım hep. sonra bir yeni yılın ilk günü bir kadın yitip gitti.
aslında lhasa de sela yı anlatacak birsürü, birmilyonyüzmilyarbeşyüzseksendoksanmilyonyüzbintrilyon cümlem var. ama tam bir şeyler diyecekken bütün hecelerim ve kelimelerim ve cümlelerim takılıveriyorlar boğazıma ve nefes alamıyorum.
canım lhasa'm buralardan terk-i diyar eylemeden önce esmerine'nin la lechuza albümünde fish on land şarkısının yeni versiyonu için eşlik etmiş gruba. (cümle biraz karışık oldu gibi; farkındayım. bu karışık cümleden de anlayabileceğiniz üzre allak bullak bir hale soktu beni)
daha fazla saçmayamayayım. şarkıyı dinleyin: