müzik,kitap ve film zevkim değiştikçe fark ediyorum ben. önce türkçe popla başladı, sonra yabancı pop dinledim bi süre. ardından rock müzik, 20's, 30's, 40's, klasik müzik, alternatifler ve indie. çünkü artık kafam kaldırmıyor arkadaş. bildiğin resmen yaşlı teyzeler gibi "kıs şunun sesini" oldum. kitapta ve filmde de böyle bi hiyerarşi oldu. her kitap, her film tatmin etmez oldu, sürekli bi eksiklik var, yetmiyor bu derdim. beynimi doyurmuyordu mesela. şimdilerde sinema konusunda da iyi bir zevk edindiğimi düşünüyorum. olgunlaşmak pek güzelmiş.
empati kurunca, benim de geçmişimin öğrenilmemesini istediğimi fark ediyorum. eğer geçmişten kast edilen eski sevgililer, yaşanmışlıklar, yaşanmamışlıklarsa... aklıma gelen hep şu cümleler oluyor ;
"ben birlikte olduğum kimseyi unutamadığımı hissediyorum. çünkü herkesin kendine özgü nitelikleri vardır. kimseyi kimsenin yerine koyamazsın. onlarda, her biri kendine özgü, beni şaşırtan, özlediğim ve özleyeceğim küçük detaylar görüyorum. kimsenin yerine kimseyi koyamazsın çünkü herkes çok güzel ve özel detaylardan oluşur. " (bkz: before sunset )
istisnasız islam dinini yaşayan insanların olduğu tüm ülkeler. her ne kadar türkiyede ılımlı islamcılar gibi gözükseler de nefret akıyor bakışlarından, tavırlarından, konuşma tonlarından. bu arada bi yanlışlık yok, islam diye özellikle belirttim.
kıskançlık sevgiliye duyulan aşkla paralel gibi lanse edilir ya tamamen saçmalık. kıskanmayan sevgili sevmiyor diye bir şey yoktur, sevgili kıskanmıyorsa kıskanılacak bir durum olmadığındandır, güvendiğindendir, ona sahip olduğunun bilincindedir. kıskanmayan sevgili candır lan, ilişkiyi yaşanılası kılar, özgüven deposudur arkadaşım.
dün işten kovulmama sebebiyet veren diyaloglardır. aman allahım, nette gördüklerim için "ya sie bu kadar da olmaz bariz troll" derdim de bu kadarı oluyormuş arkadaş. şeriat istiyorum demesi mi, hırsızın elleri kesilsin demesi mi, kadınlar araba kullanmasın günah demesi mi beni benden aldı bilmiyorum. bi de bu cehalletteki adam tarafından kovuldum ben yiaa ben istifa etmeden kovdu beni * şöyle bi diyalog var hatırımda kalan taze taze
radyodaki spiker : az anlayan çok inanandan koru bizi allahım
ben : amin
iş veren : anlamadım ben şimdi nası yani?
orjinal adı o-ssak-han yeon-ae olan kore draması. klasik kore draması deyip geçmemek gerek zira bu filmde yok yok. film romantik komedi üzerine kurulu olmasına rağmen korku efektleriyle de pekiştirilmiş. (bkz: samara ) karnınız ağrıyana kadar güldüren, göz pınarlarınız kuruyana kadar ağlatan üstelik de gece uykusuz kalacak kadar korkutan bu yegane filmin başrollerinde kore'nin aybisi ye-jin son ve yakışıklı aktörü min-ki lee var.
kız kardeşimin kore dili okuması sebebiyle korecesi otursun, pratik olsun vs diye alternatif korece şarkılar aradık. ilk etapta elbette ki k-pop'tan başka bi şey bulamadık. fakat kısa süre sonra harika k-indie gruplar keşfettik. bunlardan biri de mot (못) günlerdir takıntılı bi şekilde dinlediğim, en sevdiğim şarkısı;
şikayet etmek istiyorum ama neyi? bilmiyorum. çünkü hala izleyemedim. izleyemedim çünkü yüreğimin kaldıramayacağından eminim. vahşet diyorlar izleyenler, ben onu izlerken üzüntüden ölebilirim
hidrofobi ve köprü fobim var. insanlar boğaz köprüsünün fevkalade güzelliğini, camdan kafasını çıkarmış köpek gibi şevkle izlerken ben panikatak geçiyorum. *
ikinci ve üçüncü sezonu iki haftalık bi zaman aralığında izleyerek rüya aleminde çığır açmış oldum. artık bir zombi istilası ihtimaline karşı hazırlıklıyım.
ben bu videoyu ne kahkaha atarak ne de iğrenç bularak izledim. ben üzülerek izledim. 60 yaşına kadar cinsel kimliğini saklamak zorunda kaldıkları için, tiksindikleri kadınlardan çocuk yapmak zorunda bırakıldıkları için, birbirlerine aşık oldukları halde bunu yaşayamadıkları için ve öpüşmek için kuytu bi yer aramak zorunda kaldıkları için. yanlış zamanda yanlış ülkede doğdukları için üzüldüm sadece. o ne arzu o ne şehvet abi. kapı kapansın da öpebileyim diye gözünün içine bakıyor adam. kıskandım resmen ne yalan söyliyim
italya'da bir japon turistin tatilde çektiği fotoğraflarını tab ettirdiği 10 dakika içerisinde, farklı bir coğrafyada, bosna-hersek'te bir hayat mahvoluyor ve çok büyük bir vahşet yaşanıyor. sadece 10 dakikada..
fatiha suresinin anlamı "ancak sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz. bizi doğru yola, nimete erdirdiğin kimselerin, gazaba uğramayanların, sapmayanların yoluna eriştir."
ihlas suresinin ise "de ki: o allah birdir, büyüklük onda nihayet bulmuştur, daim ve bakidir, her şeyden müstağni ve her dileğin merci'dir. doğmamış, doğurmamıştır. hiç bir eşi ve benzeri yoktur"
kabristana gidildiğinde ölen yakınlarımıza bunları okuruz / okurduk. gel gör ki ölen adamla hiçbir ilgisi yok bu duaların. yani "tanrım onun günahlarını bağışla, kıyamete kadar azap yaşatma, kabir azabı çektirme" desek ya da duanın içeriği böyle olsa ya da içeriği böyle olan bir dua olsa, onu okusak ellerimizi yüzümüze sürüp amin desek, daha mantıklı değil midir? bu surelerin sadece bana faydası var (eğer varsa tabi) tamamen bencilce (eğer işe yarıyorsa tabi). hatta bana yararı bile yok, sadece tanrıyı pohpohluyorum birsin teksin eşin benzerin yok vsvs (gerçi pohpohlamak da işe yarar ama)
velhasılı kelam sevmiyorum arapça dua etmeyi, yıllarca anlamını bilmeden ölünün arkasından "dünya düzdür, güneş dünyanın etrafından döner" diye ağlayarak dua ettiren bu dili / dini.
tarafsız kalınamayacak bir konu. hep susmaya çalıştım ama içimden geçenleri susturamıyorum açıkçası. hümanist olduğuma inanırım ve kötü olan halk değil haklı yöneten insanlardır diye düşünürüm ancak burda açlık grevinde olan insanların amaçlarını, emellerini, ne uğruna greve girdiklerini ve geçmişte yaşattıklarını göz önüne alınca özür dilerim ama umrumda olmuyor grevleri. zaten amaçları doğrultusunda demokratik hakları olduğunu düşündükleri şeyleri, temsilcilerini seçerek duyuruyorlar. toplumsal duyarlılık isteyen halka ve bu grev topluluğuna saygı duymuyorum. barış isteyip hala daha doğuda çocukları örgütleyip sokağa bırakan bu terörist topluluğunun önce savaş durumunu ortadan kaldırması gerekmez miydi? o insanların dağda askerler tarafından değil de cezaevlerinde açlık grevinden ölmeleri daha mı normal? öyle veya böyle nüfuslarının azalması gerekiyor. umarım başladıkları işi yarım bırakmazlar.
iyi güzel hoş da evcil hayvanların mal kapsamına girmesi başlı başına bir tehdit unsuru değil mi zaten. türkiye'de hayvan haklarına dair ayrı bir yasa yok. olmadığı için de bir hayvanı katledenler kabahatlar kanunu'na tabi tutuluyor ve eylem de 'suç' kapsamında yargılanmıyor.
kısaca "yeni yasaya göre bir köpek, komşunun bahçesine girip bitkilere ya da insanlara zarar verdiğinde bahçe sahibi hayvanı öldürme hakkına sahip oldu" bile.