çok hüzünlü bir hikayedir bu gerçekten de...
güzel prenses için dışarıda bir yerde bir prens varmış ve öptüğü her kurbağa onu doğru kurbağaya yakınlaştırması gerekirken tam tersi oluyormuş. o kurbağalara her dudağı değişinde doğru kurbağayı prense dönüştürecek öpücüğünün sihri bir doz daha kirleniyormuş. dolayısıyla her kurbağa onu beyaz atlı prensten bir kaç kilometre daha öteye fırlatıyormuş.
sonra kurbağa öpmenin müpteleası olmuş. hala kendine prense dönüşecek kurbağayı aradığı yalanını söyleyerek. aslında o bataklık ve o kurbağalar o kadar eğlenceliki saraya gidip sıkıcı hayatına dönmek istemiyormuş. belki prens, o bataklıktayken saraya çoktan dönmüştür ama prenses saraya dönemiyor işte. bataklıktaki bütün prensler onunken saraydaki sümüklü prensi ne yapsınki? hem belki bataklıktan çok daha iyi bir prens çıkartabilirmiş.
neden kurbağalar prense dönüşmüyorduki bir türlü? belki de dönüşebilirdi birkaçı. belki gerçekten de bazılarında o sihir vardı. ama prensesin o kurbağaları iki kere bile öpecek sabrı bile yoktu. hatta birkaç kurbağa prenses onu uçuruma gönderdiği sıra prense çoktan dönüşmüştü. hatta bir tanesi prensesin gözleri önünde prense dönüşmüştü, prensesin elinden tutup sonunda onu sarayına götürecekti. ama prenses eteğine öpemediği kurbağaları doldurmaya çalışınca prens de başka bir prensesi aramak için bataklıktan çıkıp gitmişti. o bile doğru kurbağa değilmiş diye düşünmeye başlamış sonra prenses. halbuki o her şeyi doğru yapmıştı. kötü kalpli cadının laneti çok güçlüymüş. belki biraz daha kurbağa öpmeye devam ederse sonunda bu laneti kırabileceğini düşünerek prenses bataklığın derinliklerine doğru yürümeye başlamış ve sonsuza kadar mutlu yaşamaya çalışmış...