özel üniversite

maddi imkanları olanların da alternatif üniversiteden faydalanma yöntemi. belki açılış nedeni buydu ama zamanla bir trend haline gelen binalaşma eğiliminden nasibini alan ticarethanelere dönüşmüş bir sistemin parçası haline gelmiştir. kafanızı nereye çevirseniz 3 4 katlı apartmanların önüne özel üniversite tabelası yerleştirildiğini görürsünüz. üstelik üniversiteyi ünivesite yapan kampüs kavramı yok.

*
o halde zeka küpü devlet üniversitesi öğrencilerinin ve mezunlarının gerçeklerle yüzleşme zamanı gelmiştir. genelde bu kadar kırıcı olmam ama madem bu kadar açık sözlüsünüz ben de aynı açık sözlülüğü göstermekte pek bir sakınca görmüyorum. ***

o üstün zekanızla yerleştiğiniz, o çok gurur duyduğunuz devlet üniversitelerinin taban puanları şu ankinin 2 katı fazla değilse, kazanması şu an kazanmaktan 10 kat zor değilse bunun tek nedeni özel üniversitelerin varlığıdır. nasıl mı oluyor? açıklayayım:

ben zengin değilim, ama olsaydım zengin piçi yaftasını da kıçımla gülerek taşırdım o ayrı konu. kazandığım bölüme yetenek bursuyla girdim. peki ya, özel okul diye bir şey olmasaydı ve ben bu mezun olduğum bölüme giremesydim ne olacaktı? tam olarak şu olacaktı: sayısal puanım yerlerde sürünüyordu ama sözel puanım boğaziçi edebiyat gibi taşaklı okullara bile yetiyordu. zaten siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler gibi hiç alakam olmayan bir devlet üniversitesini de kazanmıştım. ve evet, eğer özel üniversite diye bir şey olmasaydı yapacağım şey bu benle alakası olmayan bölüme ve bir devlet üniversitesine yerleşmiş olmak olacaktı. benim o bölüme yerleşmiş olmam demek, şu an o bölümde okuyan 1 öğrencinin o bölümü hiç kazanamamış olması demek oluyor.

şimdi, sevgili yazarcanlar onlarca özel üniversitenin binlerce başarılı öğrencisini düşünün. düşündünüz mü?

sadece bursluları da kastetmiyorum. okuduğum üniversitedeki gibi puanı devlet üniversitelerinin mühendislik fakültelerine yeten ama madem param var ücretini veririm diş hekimliği okurum diyen bir o kadar binlerce başarılı burssuz öğrencileri de düşünün. düşündünüz mü?

şimdi o onbinlerce öğrencinin sizin üstün zekanızla kazandığınız devlet üniversitelerinin kapılarını zorladığını hayal edin. ettiniz mi?

bunun şu an zaten zor olan rekabetin 2-3 kat kızışmış olması demek olduğunu idrak edebildiniz mi peki?

edemediyseniz ya düşündüğünüz kadar "zeki" değilsinizdir, ya da inkar boyutunda level atlıyorsunuzdur. şu an devlet üniversitelerinde okuyan ya da mezun olan öğrencilerin nerden baksan yarısı -ki bu onbinler demek- özel okullar olmasaydı ya hiç üniversite kazanamamış ya da istediği bölüme girememiş olacaktı. yani başka bir deyişle yarınızın gurur duyduğu bir devlet üniversitesi diploması olamayacaktı ve özel okullara bok atma lüksüne de sahip olamayacaktınız. gayet net. nokta.

yazarın notu: evet hayat adil değil. bazıları bazılarından daha şanslı doğuyor. ama bu sadece para için geçerli bir kural değil. bazıları sağlık konusunda, bazıları fiziksel konularda, bazıları hayatına giren insanlar konusunda daha şanslı veya daha şanssız olabiliyor. para belki çoğumuzun şanslı olarak doğduğu bir konu değil. ama eminim şanslı olduğunuz başka konular vardır. iç huzurunuzu rahatlatmak adına bu tür şeylere takılmayın. eziklenecek bir durum yok ortada.
o kadar çok şey söylenmiş ki daha üstüne diyecek birkaç şeyim var sadece :

hayatım boyunca başarılı bir insan oldum, üstüne bunun için de çok ders çalışmam gerekmedi. lisede insanlar daha limiti yapamazken ben integral-türev çözüyordum gözükapalı. ilkokulun bir kısmında kolejde okudum, geri kalanını da devlet okulunda okudum. ikisi arasında aldığım eğitim farkı uçurumlarda ( objektif bakış açısıyla, ikisinin de iyisi kötü var bu inkar edilemez). üniversite sınavında da ilk oturumum iyi geçmediği için ortalama bir puan elde ettim. yıllarca da hukuk da hukuk diye çıldırdığımdan ankara, istanbul ve marmara olmayınca özel üniversiteye girdim. ama komik olan şu ki, ben o puanla istanbul/ marmara işletme, ekonomi gibi bölümlere girebilecekken sırf hukuk istediğim için özele gittim. hatta girdiğim ortalama ''özel'' üniversite benim sıralamanın iki katıyla alıyorken, gözü kapalı girmemin kesin olduğu , yine iki katı olan ''özel'' okula da giremedim, yani öyle parayı veren düdüğü çalar gibi bir durum sözkonusu değil. en azından benim deneyimlediğim buydu.

sorarsanız, okulum benim girdiğim sene kulvarında iyiydi, sonrasında giden profesörler ve okulun tutumuyla bence kalitesi düştü (ki piyasada okul süreki amerikada kampüs açtık avrupada şunu yaptık diye velilerin gözlerini boyamakta). burada eleştirilen o ''zengin piçi'' hele de ''puansız girme'' gibi bir durum sözkonusu değil, ha sözkonusu olan bölümler de yok değil ama zaten o bölümlerin devletteki puanlarına da bakarsanız zaten yüz binli uzantılarda.

4 senedir okuduğum okulumdan da memnun değilim ama bu demek değil ki ''özel'' üniversitede okuduğumuz için sıfır kapasite conconlarız. hani bu, sadece eğitimde değil, bu ülkede her şeyde yaptığımız belki kıskanma belki beğenmeme belki de kendi bakış açısına uymadığından ötürü bi yaftalamanın sonucu. yalan değil, burada eleştirilen şeylerin yaşandığı okullarda var ama elmayla armut da bir değil hani. benim her perşembe, cuma gece klubüne gidip 3,5 ortalama ile mezun olan, x y z hukuk bürolarında staj yapan arkadaşlarım da oldu. bir o kadar öss'de ilk 500e girip hala 2.-3. sınıfta sürünenler de oldu. üniversite sınavının test mantığıyla okuduğunuz bölümün arasındaki bağlantı çok ince.

dediğim gibi, dürüst olmak gerekirse, bir tık adı da olan kendi okulumdan memnun değilim bu ayrı ama buradaki genel tutum bundan daha kötü. ha bu tutumu edinmiş arkadaşlar belki bunu yine diğer ''özel'' üniversite öğrenci profilinden edinmiş olabilir ama şöyle de bir şey var ki zaten o puansız girilen okullarda kıytırık bölümlere giden birçok kişinin kültürü, vizyonu bunu belli eder niteliktedir. benim 6 sene arkadaşım olup 4 sene önce arkadaşlığımı bitirdiğim ve puansız bir okulda hukuk okuyan kız imla yoksunu örneğin.

bu anlamda ben de bir ayrım yapıyorum ve bu her ne kadar doğru da olmasa, hayatta her alanda olduğu gibi burada da bir hiyerarşi var. nasıl koç sabancı bu piramitte ilk sıralamadaysa aşağı indikçe değişim yaşanıyor. zaten bunu belirleyen en büyük faktörlerden biri de öğrenci kitlesi. fakir-zengin fark etmez, iyi-kötü her okulun bir öğrenci profili var zaten kalite her şeyi belli eder nitelikte.
okuduğum, bitirdiğim, eğitimim sırasında tüm dünyayı gezme olanağı sunan, yurtdışında araştırma için birden fazla enstitüden burs almayı sağlayacak kadar bana ve çevremdekilere yeterli akademik ve kültürel arka planı vermiş okul tipi. genel olarak özel önüversite diye geçse de orjinal kategori ismi vakıf üniversitesi'dir. türkiye'de bu okulların bünyesinde öyle tipler vardır ki adamı şoka sokar.
sırf üniversite seçme sınavında burs kazanmış diye derste hocalarına `hocam ben bursluyum diğer öğrencilerden bir farkım olmalı bu not bana göre değil, akıllı olun akıllıaa!!` diyebilecek zengin züppe orospu çocuğu olmayan amsalaklardan tut, sabahlara kadar ders çalışan araştırma yapan ferrarili mafya çocuklarına kadar çok geniş bir öğrenci spektrumunu kapsar bu okullar türkiye'de.
bünyesinde barınan öğrencilerin çoğu bu vakıflara senelik çok yüksek bir nakit akışı kazandırır, bu nakit akışı finansal dağılımın dengeli olduğu kurumlarda sonraki dönem ve jenerasyonlara daha iyi ekipman, kütüphane ve sosyal olanak olarak geri döner. özellikle türkiye'de holding destekli olmayan pek çok üniversite bu yol ile kaynaklarını finanse eder, devlet desteği yoktur.

kuzey amerika'da ivy league diye adlandırılan okulların çoğu özel üniversitedir ve bu üniversiteler, dünyanın farklı coğrafyalarında yer alan pek çok diğer özel üniversite ile birlikte en başarılı araştırmaları ve bilimsel ilerlemeleri kaydederler. burada okuyan, yetişen ve sonrasında bilim insanı olan öğrencilerin çoğu da zengin züppe orospu çocuğu'dur en arisinden. asıl değinmek istediğim konu; tecrübe edebildiğim kadarı ile üniversite sonrası neler olduğu gerçeği aslında. bu satırları okuyan genç arkadaşlar var ise en azından onlar için güzel bir analiz olur gibime geliyor.
türkiye'nin hatırı sayılır devlet okullarından mezun çok yakın 4 arkadaşım var mesela, eğitim hayatları boyunca yanlarındaydım, onlar da benim yanımdaydı, birbirimizi gözlemleme olanağı bulduk ister istemez. eğitimlerini sürdürdükleri 5 yıl boyunca okula vize ve final dışında gitmeyen bu arkadaşlar her dönem 7-8 ders vererek, akademik eğitim aldıklarını zannederek okulu bitirdiler. okulun onlara kazandırdığı tek şey devlet okulu diplomasi ve kpss'den devlete atanmak için sahip oldukları eli kolu uzun amcalar oldu. şu an bu adamların istisnasız hepsi yurtdışında ingilizce eğitimi alıyor; çünkü okullarında gördükleri akademik dil eğitimi lise eğitiminden farksızdı, ve hepsi `dünyanın en iyi okullarından birinden mezunsunuz, türkiye'nin en yüksek kademelerine uzanırsınız, yurtdışında söyleşiniz böylesiniz` gazi ile mezun oldu. şimdi biri eğitimini ilerletmek için master başvurusu yapma aşamasında ve okulu ingilizce transkript hazırlamayı geç, 2.5 aydır bir dilden bağımsız olarak transkript göndermekten tamamiyle aciz bir hizmete sahip. aldığı eğitim sırasında araştırma alışkanlığı kazanmadığından, `araştırma kağıdı`* nedir, `sunum` nedir, referans vermek nedir bilmediğinden ve bu konuda çalışması olmadığından kabul alması da imkansıza yakın oluyor. daha geçen sene hizmete açılan internet tabanlı otomasyon sistemi ise mezun olduğu için onun kullanımına kapalı durumda. telefon açıyor `ne istiyorsun` diye cevaplanıyor arama, ders aldığı hocalardan referans istemesi ve doçent olmuş bu hocaların ingilizce referans yazmaktan aciz olmaları ayrı bir trajik türkiye parodisi. bu bahsedilen okulların hepsi istanbul'daki devlet okulları, anadolu'nun pek çok şehrinde yer alan üniversiteler hakkında denecek pek bir şey yok zaten.

`aa genelliyorsun ama hepsi öyle değil` dediğini duyar gibiyim, bunlar sadece birer örnek, bardağın boş tarafı. ne olursa olsun bilim, akademik araştırmada en önemli şey disiplinler ve diller arası çalışmaları karşılaştırabilmek ve bu çalışmaları referans göstererek literatüre katkıda bulunabilmektir. türkiye'de bunu yapan (ya da yapmaya çalışan) okulların hatırı sayılır bir kısmı da ne gariptir ki özel üniversite diye adlandırılan okullardır. istenildiği kadar küfredilsin, suratına tükürülsün, arkasından parmaklansın, ne yazık ki durum budur efinim.
efendim ben devlet üniversitesine gittim. pek şukela okulumun inşaat mühendisliği okuyan manken kızlar, kimya mühendisliği öğrencisi dizi başrol oyuncuları, ferrarili gayler, rnge rover'lı çıtı pıtı kızlar, makine mühendisliği okuyan evli&türbanlı kızlar ve daha birsürü şey vardı. hatta bir tane kız ki çok güzeldi, dizilerdi, reklamdı derken çok ünlü bir yapımcıdan iyi gişesi olacağı kesin bir filmde başrol için teklif alımıştı. sonrasında "benim stajım var bu yaz" diyerek teklifi reddetmiş, mini cooper'ına binip uzaklaşmış diye anlatmışlardı.

lakin en piç, en uzak durmak isteyeceğiniz kişiler bunların arasından o kadar da çok çıkmıyordu. orospu çocuğu olmak parayla değil çünkü.

olayın akademik boyutuna hiç girmeyeceğim, zira piyasadaki işlerin yüzde sekseninde ms office programlarına hakimiyet ve ingilizce yeterliyken ve milyonlarca genç ufkunu genişletmek için eğil iş bulmak için üniversite okurken akademiye değinmek biraz abesle iştigal oluyor.

esas sorun şu ki o kadar para dökülen özel okulların büyük kısmı ms office'i kavrayacak analitik bakış açısını ve orta düzey ingilzceyi bile vermekten aciz öğrencilerine, aynı devlet okullarının %90'ı gibi...

burda da eleştirilen bu olmalı gibi geliyor bana yoksa şüphen mi var
koç, sabancı, işık, yeditepe ve bilgi dışında okuyanların , yatak odalarına asacaklarına diploma sandıkları kağıt parçalarını almak için bir ev parası ödedikleri lise4, lise5, lise6, lise7, lise8 fakülteleridir.net.
öyle bir sektördür ki! patronlarından birinin bana kendi öğrencisini tanımlamak için kullandığı cümleyi aynen paylaşıyorum " aman hocam, ne dert ediyorsun, kalırlarsa kalsınlar, geçerlerse geçsinler, bunların hepsi birer yürüyen senet, zaten ana babaları da yerleri belli olsun diye buralara gönderiyorlar, onlar da biliyor bir halt olmayacaklarını".
özellikle mazisi beş yıldan kısa olan ve sözde ingilizce eğitimi veren bu okullarda devlet üniversitelerinde okutulan kitapların basitleştirilmiş, özet haline getirilmiş fotokopi yığınları kullanılmaktadır.
parayı veren düdüğü çalar mantığına göre hareket eden üniversitelerdir. bir kaç üniversite hariç tamamı parayı basanı öğrenci olarak alıp öğrenciyi mezun eder. eğitimleri de paranın hakkını verecek kalitede değildir. her ne kadar kabul edilmese de öyle.
bazı entryleri sanırım anlaşılması için daha da net yazmam gerektiğini gösteren başlıktır. yök 1981 yılından beri öğrenci yerleştirme sınavı yapar. bu sınavdan bir üniversitenin en azından taban puanını tututturanlar üniversiteye yerleşir, gerisi açıkta kalır ya da aöf'nin yolunu tutar. sonrasında özel üniversiteler açılmaya başlanır. bu süreç 1995 yılında hızlanır, ve artık türkiye'de bir devlet üniversitesinin, herhangi bir bölümünün yüz puan altında alanlar bile, hakları olmadığı halde paraları olduğu için okumaya başlar. öyle ki, ülkede açılan özel üniversitelerin pek çoğu kuruldukları ilk yıllarda 0 puan alan öğrencileri bünyelerine kabul etmiş ve hatta lisedengi bir okuldan mezun durumda olmayanları misafir öğrenci olarak kabul etmişlerdir. 2006 yılında misafir öğrencilik allah rızası için kaldırılmıştır ve fakat bu seferde özel yetenekle girilen bölümlere lise mezunlarının tenkedipleri kaydolmaya başlamıştır. şu aşamada şöyle bir örnekte verilebilir, bir devlet üniversitesinde yüksek lisans yaparken, onbinlerce kaynak araştırıp, zarzor randevu aldığı hocasından bilgiler alabilen ve tez savunma günü geldiğinde hocası, dekanı ve hatta rektör yardımcısı tarafından terletilen, bazı durumlarda tezi terslenen ve tekrar araştırmaya yönlendirilen bir devlet üniversitesi "yüksek lisans talebesi" modeli varken diğer tarafta, özel bir üniversitede yüksek lisans derslerine keyfi olarak katılan, eve verilen projelerle kredi toplayan, tez sunum günü geldiğinde ise, tezini parçapinçe bir halde hocasına veren, tez sunumu veya savunması gibi kavramlarla genelde tanışmayan,bir öğrenci modeli "yüksek lisans" diplomasını alır, çoğu zaman askerliğini erteler, ve diploma evdeki tozlu raflara yerleşir. üniversite birinci sınıfta puanı olmadığı halde fırsatı olduğu için "üniversite öğrencisi" olan bu arkadaş, zincirleme isim tamlaması gibi devam eden bir sürecin sonunda artık bir yüksek lisans mezunudur. bu bireyin olması gereken nokta; lise mezunluğudur, bulunduğu nokta yüksek lisans mezunluğudur. özel üniversite mezunları, devlet üniversitesi mezunlarına denk olduklarını, hatta devlet mezunlarından daha yetkin oldukları gibi savlarda bulunacak kadar rehavete kapılabilirler. bunun da asıl nedeni özel üniversitelerin halkla ilişkiler bölümlerinin yaptığı iç müşteriyi memnun hissettirme ve dış müşteriye yaptıkları reklam ve imaj çalışmalarındandır. işin acı reçetesi, özellikle son on yıl içinde açılmış irili ufaklı okulların mezunları iş aramaya başladıklarında ortaya çıkacaktır. 2007 yılından beri prestijli firmalar çok güçlü ik departmanları kurmakta veya firmalarının bu departmanını uluslararası ik firmalarına ihale etmekteler, bu departmanların, bu özel üniversite ve devlet üniversitesi kavgasına girmemek için izledikleri yol nettir, on yıldan az tecrübesi olan herkesi sınavla ve o işle ilgili demo hizmet örneğini isteyerek işe alım sürecini işletmektir. işin aslı, ak koyun kara koyun, bu noktada ortaya çıkmaktadır ve işin aslı sağlam temellere sahip okullardan mezun olmayanlar top yekün çuvallamaktadır.
eğer devlet üniversitelerinde; öss'nin bir çeşit zeka testi olduğunu sanan, muhtemelen öss'yi kazandığı zaman hayatı da otomatik olarak kazanacağını düşünmüş olan, ezikliğinin verdiği özgüvensizlikten dolayı hiç bir " zengin piçi"nin yanına 3 metre den fazla yakınlaşamamış ve bu yüzden tanımadığı/tanıyamadığı insanlar hakkında rahatlıkla atıp tutabilen bu kadar çok dingil varsa iyiki özel okulda okumuşum diyorum.
yök kalktığı takdirde, tamamen kontrolden çıkacak olan ve orta vadenin sonunda mantar gibi açılanların patır patır iflas edeceği kurumlardır.
2006 yılı itibariyle hızla eğitim kalitesizliği girdabına çekilmiş liselerden mezun olanların can simidi olmuş olan okullardır. aralarından sadece 5 tanesi ön yargılardan arınabilmişlerdir çünkü bu okulların öğrenci alım taban puanları devlet üniversitelerini yakalamış ve/veya en azından yaklaşmıştır.
konu ile ilgili yaşananlar esasen nettir ve rakkamlarla sabittir, rakkam mutlak bir kavramdır, tartışılmaz. 2008 senesinde güzide bir özel üniversitemizin hukuk bölümü mezunlarından birinin mahkemede yaptığı bir bilgi hatası, davayı top yekün patlatmak üzereken, durum iddia makamı tarafından farkedilir, konunun muhatabı özel ünv. mezunu avukat açığa alınır ve ardından barodaki görevi askıya alınır, konunun ayyuka çıkmasıyla, adı geçen avukatın mezun olduğu okuldan mezun olan 40 avukat, baro taradından bir tür baraj sınavına sokulur ve bilgileri sınanır, aralarında sadece bir avukat yapılan bu sınavda geçer not alabilmiştir.
sonunda boku çıkan olgudur. geçtiğimiz günlerde mecidiyeköyde anafen dershanesinin alt katında hasan kalyoncu üniversitesi tabelası gördüm. sonra kebapçı sandım. ardından da dumurlara koştum.
lisans için olmasa da yüksek lisans için tercih edilebilecek üniversiteler.