persona

alfred hitchcock babaya göre en iyi filmdir bu.
ben alfred babayla aynı düşüncede değilim esasında. "en iyi film" değilse bile, "en iyi filmler"den biridir kesinlikle. zira bir " det sjunde inseglet" gerçeği var.

film ise delilik ve gerçeklik arasındaki o ince çizgide oyunlar oynuyor, izleyiciye muhteşem bir görselliğin yanında etkileyici hikâyeler anlatıyor.
hastalıklı ve güzel bir film.
persona'nın senaryosu için yazdığı bir önsözde bergman, bu filmdeki biçimsel yeni tavrı için : " kelimenin alışılmış anlamında bir senaryo yazmadım. yazmış olduğum şey, esas olarak insan sesi ya da bir müzik aleti için yazılmış ve kayıt sırasında yardımcılarının katkıları ile yöneteceğimi düşündüğüm bir parçaya benziyor. birçok noktada kararsızım ve en azından bir bölüm bana yabancı. aslına bakılırsa, seçmiş olduğum konunun dev bir şey olduğunu farkettim ve sonuçta filme (bu düşünce beni ürpertiyor) girecek bölümler için yapmam gereken seçim olsa olsa öznel olabilir. bu yüzdendir ki, okurun ya da izleyicinin hayalgücünü, sunduğum şeyleri özgürce kullanmaya davet ediyorum." demiştir.
"persona, kişinin nasıl göründüğü, başkaları karşısında nasıl olduğu, ne olduğunu sandığı ve gerçekte ne olduğu, ne olmak isteyip de kendine rağmen olduğu üzerine, sessizlik ve kelimeler, maskeler ve yüzler üzerine göz kamaştırıcı bir incelemedir."
raymond lefevre
ingmar bergman
kendisiyle çok çirkef bir anımda tanışmıştım. hatta o gün cake de yanlarındaydı. neyse ki o kötü izlenimi kafalarından sildiğimi düşünüyorum. çok güzel dans ettik, yemek yedik, güldük eğlendik. çok uzaklara gidecek bu hafta. umarım döndüğünde yeniden görüşme fırsatımız olur.
homojen dergide yayınlanan yazısıyla beni derinden sarsmıştır.
onun yanındayken öylesine umarsız ve eğlenceli vakit geçiriyorum ki. sesini duyunca, aklıma gelince bile kalıcı bir gülümseme oluşuyor suratımda. ama o bakışlarındaki her mimiğinde gizli, saklı kalmış bir yerlerde duran buruk hüznü yok mu, o gözlerini buğulayıp kamufle ettiği bir şey sanki... en şuh kahkahasında bile insana göz kırpan o çocuk yanı. insanın içine işliyor işte o yanı bu adamın. çok seviyorum klişesine girmeme gerek yok artık herhalde. başka işte bu adam.
aynı zamanda şiirlerin 'anlatıcı kişisi/sesi' anlamında da kullanılır edebiyatta 'speaker' ile birlikte.
türkçe karşılığı ile maske. jung tarafından ortaya atılan, bireyin günlük yaşamdaki ihtiyaçlarıyla ilişkili olan tavrı tanımlamaktadır. jung'a göre hepimizin bir personası vardır ve bu normaldir.

ingmar bergmanın 80 dakikalık psikolojik,teyatral filmi.karakterlerden birinin film boyunca hiç konuşmadığı,daha çok hemşire karakterinin diyalogları üzerinden yürüyen bir film.biraz sabır ister ama kolay unutulmaz bir filmdir.
isveç sinemasının avangard yüzakı.

enteresan olan persona"ya kadar 30"dan fazla film çeken ingmar bergman'ın bu filmle asıl nokta atışını yapması. sinema dili, renkleri(kontrast olarak), kurgusu ve konusu ile henüz emsali olmayan film. umarım yeniden çekim adı altında kötü bir taklidini görmeyiz.
dün gece beni modaya davet eden ve bir güzel içirten yazar. ondan iki gün önce de büyükçekmece sahilinde içmiş ve gece yarısına kadar muhabbetin dibine vurmuştuk. zaten bu adamla bir araya gelince sohbet öyle keyifli oluyor ki, ne geçen zamanın farkına varıyorsunuz ne de içtiğiniz biranın adedini hatırlıyorsunuz. böyle yardımsever bir kişilik az rastlanır cinsten. mendil satan çocuktan mendil almamız yetmezmiş gibi bir de kolundaki saati çocuğa verip "evine geç kalma, annen merak eder, bu saati de al, cebine koy yada koluna takalım, arada sırada bak. saat geç olmadan da evine git" demesi. o anda mendil satan çocuğun bakışları hala gözümün önünde. "abi olmaz sen bana bunu verme" dediyse de şaşkın ve bir o kadar mutlu bakışları gözlerimin önünden hiç gitmeyecek. beylikdüzünde kış aylarında gece 1'de 10 tl toplayamadığı için annesinin onu eve almayacağını söyleyen çocuğu hatırlattı bana. baba yüreği işte dayanamıyorum ki, annesinden korkup evine dönemeyen çocuğun cebine parasını koyup evine göndermiştim. dün gece bu davranışından sonra anladım ki benziyoruz birbirimize, resmin tam ortasına değilde görülmeyen kısımlarına bakabiliyoruz. başrole değil de yardımcı karakterlere dikkat ediyoruz. tanıştığımız için çok mutluyum.
bir ilişkisi va diyola. ondan olmazmış araları. olsun arkadaş olmalarıda güzeee =)
ne güzel yazmıştır, gözlerden gözyaşı akmasını sağlamıştır.

(bkz: annemi nasıl öldürdüm)

http://homojen.ayisozluk.com/annemi-nasil-oldurdum/
o insanın içini ısıtan kahkası ve şapşik suratı yetmiyormuş gibi verdiği kilolarla da taş olma yolunda emin adımlarla ilerleyen yazar. bu kadar güzel olma be az bize de acı *
ta afrika çöllerinden kalkıp istanbula orusbuluk yapmaya gelen tatlı yazar. olm üşenmiyor musun lan o kadar yolu çekmeye değmez. aşırı kararmış çirkinleşmiş ama yine de gideri var. cumartesi gecesi full p beylerle girdiği yakın münasebetleri anlatmak yerine çeki kulube sik tutmaya gittiği için onu asla affedemeyeceğim. canım çok hayınsın.