rakel dink

"bir bebekten katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz "

bu ve benzeri birçok filozofça sözüyle bizi sürekli utandırabilen insan. hrant dink in sevgilisi.
bugünkü anmada yaptığı konuşması. ben sevdiğini kaybetmiş ve haksızlığa uğramış çok insanı dinledim bu zamana kadar ama sevgilisi ilk vurulduğu günden beri yaptığı her konuşmada bu duyguları bu kadar içli ve bu kadar insancıl ifade edeni görmedim rakel kadar. ben rakel dink i her gördüğümde mahcubiyet duyuyorum. elimde değil.

'' altıncı yılda buradayız, birlikteyiz. sizinle biraz dertleşmek istiyorum. iyilik eden bir kişi bile yok; herkes suç işliyor, herkes, her devlet suç işlemeye devam ediyor.
suç ve günah altın olsa, kimse alıp takmaz. fakat suçu işlerken, maalesef, düşünce de, algı da körleşmiş ve kapalıdır. kazanç, büyüklük, üstünlük derken kimleri yok ediyorlar, nelerden mahrum kalıyorlar... farkında olmadan veya farkında olarak yok etmek...
var olman, benim, bizim yokluğumuz üzerine kurulmuşsa, bu senin büyüklüğünün veya üstünlüğünün ispatı değil, hiçliğinin ispatıdır.
ey, tanrı benzerliğinde yaratılmış insanoğlu; güç ve yetki sahibi olacağım derken insanlığından da olma! çalmaya, gasp etmeye ve öldürmeye gelenle hiçbir ortak paydamız, paydaşlığımız olmasın, sevgili kardeşler.
sevgili dostlar; canımın içini, sevgilimi, 'çutag’ımı (keman ) öldürtmek, düşünme ve algı yoksunluğunun ispatı değil mi? onursuzluk, mahcubiyet ve utanç değil mi? tahammülsüzlüğün ispatı değil mi? yoksa hâl⠓bunlar da ne demek?” mi diyorlar? “evet, öyle diyorlar” diye düşünüp ümitsizliğe düştüğüm zaman,
hisus (mesih isa) kulağıma fısıldar: “ben kabirde kalsaydım, haklı olurdun meyus durmaya. fakat kabirde kalmadım; kalmadığım gibi, bütün gerçekler de gün gibi, güneş gibi ortaya çıkacak.” kalk, meyus olma! evet, meyus olmayacağız. umutla, imanla, şevkle buradayız, birlikteyiz. ey türkiye’nin güzel insanları, sevgili gençler, anneler, babalar, kardeşler!
türkiye’nin sevgili insanları!
sağımızdakine, solumuzdakine rahatsızlık vermeden, ötekileştirmeden buradayız. adalet borcumuzu hatırlayarak buradayız. sevgimizi, umudumuzu hatırlayarak buradayız. yataklarında sevdiklerinin elini tutarak ölme fırsatı ellerinden alınanların anısına buradayız. acımızla, onurumuzla buradayız. doğruluk ve adalet için buradayız. birbirimize hikâyelerimizi anlatmak ve anlamak için de burayız. hep burada olacağız, birlikte olacağız.
hoş geldiniz, teşekkür ederim, sağ olun.''
hrant kitabında eşinin, sevgilisinin, khentinin haberini nasıl da güçlü bir şekilde karşıladığını etkilenerek okumuştum.

hrant kitabından kendi anlatımı;

“sabah saat on buçukta evden ayrıldı diye hatırlıyorum. her zamanki gibi az da olsa yaptı kahvaltısını. ayrılırken biraz keyifsizdi. bir şey takılmıştı kafasına. öperek yolcu ettim. üzülme, dedim, çok da önemli değil bu sıkıntılar. akşama döndüğünde geçer, dedim. önemli olan varlığımız, gibi bir şeyler söyledim. böyle bir konuşma oldu aramızda.

sonra o işine gitti. benim de dua toplantım vardı, oraya gittim. (...) telefon çaldı. oğlum, mama nerdesin? dua et, diyordu. sesi titriyordu. dedim oğlum, sen nerdesin, orada kal ki ben geleyim. kendisine bir şey oldu sandım. yok bir şey mama, sen dua et...

onun telefonu kapandı, sera aradı. mama, babam, dedi. (...) evdekilere de bağırıyorum. kimse bana engel olmasın. agos’a gideceğim. benimle gelmek isteyen varsa gelsin diye. iki arkadaşımla bindik taksiye. o yol da bir türlü bitmek bilmedi. gittimse ararat’la sera’yı orada gördüm. orada sarıldım onlara.

insanoğlu çok garip! o an çocuklarımın boynu bükük artık diye düşündüm. eziklik, babasızlık, kanatlarının kırılmış olduğu... böyle düşünceler üşüştü zihnime. bu düşünceler içinde sarıldım onlara.

ben gittiğimde eşimi kaldırmışlardı. kanını gördüm kaldırımın üstünde. sonra hep üzüldüm, niye uzanıp oraya, yanına yatmadım diye. sonra hep üzüldüm... çıkarken agos’tan, baktım orayı sabunla suyla yıkıyorlar. temizlemeye çalışıyorlar. sanki temizlenirmiş gibi. suyla sabunla temizlenir mi dökülmüş kan? *
hrant dink'in ölümünün 10 yılı anmasında "gelin önce birbirimizi yaşatalım" demiştir.

“10 yıldır neler neler oldu. ah sevgilim. malatya katliamı, iskenderun, sevag balıkçı, roboski, gezi olayları, suruç, diyarbakır, sur, mardin, nusaybin, cizre, şırnak, tahir elçi, ankara, 15 temmuz, maçka, izmir, gaziantep, ortaköy, havaalanı ve ortadoğu’daki savaş. operasyonlar, terör, daha neler neler… ülke kan gölüne döndü. kimileri insan kanıyla duş yapmayı arzuladı. ülkeyi bir karabasan sardı. insanlar korkar oldu, nefes alamaz hale geldi. kişilikler ayakaltına alındı. onurlar kırıldı, küçümsendi.

“terörün gücü ve gücün terörü altında, olan yine halklara oluyor. kimin neye ne dediği bize olanı değiştirmiyor. teröre savaş açtığını söyleyen devletlerin estirdiği terör, berikiyle aynı kapıya çıkıyor. bir gün bu devlet ebu gureyb’te abd oluyor, öbür gün halep’te rusya, bir gün güneydoğu’da türkiye oluyor, öbür gün muhaliflerine karşı suriye… bir gün kuzeyden esen rüzgâr ekiyor ölüm tarlasını, bir gün güneyden esen… lanetli hasadı toplayansa yine biz, yine halk… kıyılarımıza bebek ölüleri vuruyor… dahası var mı?

“ey, gök ve yeryüzü… ey, dağlar ve denizler… kalkın, tanıklık edin. bu topraklarda dökülen kanlara siz tanıklık edin. çünkü insanlar sustu, susturuldu. öldü, öldürüldü. yas tutabilecek güç bile bitti. yapılan zorbalıklar canilikler sınırları aştı. akıllar durdu, akıllılar yok edildi.

“10 yıldır neler neler oldu. önümüze bir dava süreci verdiler. mahkemelere girdik çıktık. üzerimize gülündü, hakaret edildi, “ya sev ya terk et” denildi. önce “cinayette örgüt yoktur” dendi, sonra yargıtay “örgüt varmış ama birkaç milliyetçi gençle sınırlı” dedi. sonra gün geldi, cinayeti işleyen, sonra üzerini örten, bundan çıkar sağlamaya çalışan devletin içindeki ittifaklardan biri birden bozuldu… birkaç milliyetçi gençten oluşan örgüt gitti, yerine fetö geldi. bir ara ergenekon’muş gibi yaptılar, ama bizim davayı teğet geçti. devlet her seferinde kuyruğunu olay yerinde bırakıp “işte iblis” diyor. ne yalan, ne doğru. yılanın peşinden gitmek yerine yılanın gömleğiyle uğraşmaktan ne zaman yorulacağız?

“kutsal olan devlet değil, insandır. kutsal olan yaşamdır.

“devlet 10 yıldır bu ülkenin kutsallarına kıyıp duruyor. tıpkı 100 yıl önce de, 100 yıldır da kıydığı gibi… her ne milletten, her ne ırktan, her ne inançtan olursa olsun, yaşamı kutsal saymadığın sürece bu topraklara layık bir devlet olunamaz kardeşlerim.

“sadece birlikte yaşamak değil, eşit ve mutlu yaşamak önemli olan. ve onurlu, özgür yaşamak… gelin, bu ülkedeki güvercin tedirginliğini kaldıralım. gelin, güvercinlere kıymayalım. çutagımın dediği gibi:

“gelin önce birbirimizi anlayalım…

“gelin önce birbirimizin acılarına saygı gösterelim…

“gelin önce birbirimizi yaşatalım.”

http://asdilgbti.ayisozluk.com/2017/01/2...