true blood

28 Entry Daha
sonunda bitirdiğim dizi.
yedi sezon boyunca iştahımı açarak on sekiz günde üç kilo almama sebep olan dizi.
ergenlik bitirilmeden başlanmaması gereken bir dizi ayrıca. kimsenin anlamayacağını bilsem de true blood göndermeleri yapıyorum, milleti ısırıp duruyorum falan. içim geçiyor "vampir olmak istiyom ben!" diye triplere giriyorum kendi kendime.
saçma sapan olduğunun tamamıyla farkında olsam da devam edebildiğime şaşırdığım, sonunda sevdiğimi itiraf ettiğim dizi.
--- spoiler ---

-öncelikle dizinin eşcinsel alt metnini çok beğendiğimi söylemek istiyorum. x men'deki "mutant and proud" göndermesi misali burada da "god hate fangs" ve son sezondaki hiv çakması "hep v" virüsü mevcut. olduğu şey yüzünden baskı görenler ve nefret suçlarına maruz kalanlarla dolu dizi. tek bir farkı var, true blood'daki azınlıklar çok daha azılı ve bazen cidden nefret edilmeyi hak ediyorlar.
-karakterlere gelelim:
*sookie'ye başta kezban dedim, tipsiz dedim ama sonradan sevdiğime karar verdim. her şeyden önce güçlü bir kadın. önüne gelen üzerine titriyor, korumaya çalışıyor ama sallamıyor sookie bunu. kendi başının çaresine bakması gerektiğini biliyor. bu yüzden saygı gösteriyorum kendisine. son sahnede bill'i öldürmesi ve yoluna devam etmesi son kez kanıtlıyor tezimi. bence tatmin edici bir final oldu ilişkileri için.
*tara'nın ölümü ani ve saçma oldu. bir kere dövüştüğü vampiri yeniyordu, en azından iki sahne atsalardı zorlanırken de gerçekçi olsaydı ölümü. zaten bir kere öldürdüler, tekrar öldüreceklerine başta ölü kalsaydı anlamlı bir ölüm olurdu. yazarlar tara'nın hikayesine bir şey ekleyemeyeceklerinden böyle bir karar vermişler. bu kararın amına koyayım. hikayesine bir şey ekleyemedin diye altı sezondur ana karakter diye gösterdiğin, gerekli gereksiz bir sürü sahnesini izlettirdiğin karakteri öldüremezsin. bariz sıçıştır bu, beceriksizliktir. tara yerine annesi ölseydi çok daha mantıklı bir veda olurdu. alan ball'un burdan amına koyim.
*alcide de aynı şekilde. bir sürü hikayesini işlediler herifin, kaç sezon boyunca o aptal kurt adamlara katlandık. pat diye yıkıldı dağ gibi adam ya.
*sam'in hikayesi güzel bitti. aceleye geldi biraz ama ayrıldı sonunda lanet bon temps'dan.
*eric ve pam tam hayal ettiğim gibi yaptılar çıkışlarını. tek kelimeyle harikalar. ikisini de çok özleyeceğim. spin off gelirse onlara gelirmiş zaten. umarım gelir.
not: ginger'ın sonunda eric'e kavuşmasını kahkahalarla izledim. bin yıllık herif şaşkına döndü resmen.
*jessica ve hoyt'a çok sevindim. şu dizide sevecenlikle izlediğim tek çiftlerdi. jessica'nın hoyt'u glamourladığı sahne hala aklımda. çok ağır bir sahneydi, neyse ki mutlular şu an.
*lafayette ve james garip oldu, ani oldu ama güzel oldu. lafayette'in jessica'yı azarladığı sahne harikaydı. james cidden daha iyisini hak ediyordu. dönüştürülme hikayesi falan çok hüzünlüydü. sevdiği adamın babası "hippi faggot" diyerek beyzbol sopasıyla öldürmüş resmen. seviyorum böyle origin hikayeleri.
*son olarak jason şapşalı da buldu gerçek aşkı. cidden o anlamayan bakışları, "i ain't stupid" deyişlerini özleyeceğim.
-sadede geliyorum: fantastik tema çöplüğü üzerine karakter draması yaparak kendine özgü bir hava yarattı true blood. izlenmesi gerekli mi? değil. izlediğime pişman mıyım? kesinlikle hayır. hatta özlüyorum. elveda sookeh!

--- spoiler ---