tutsaklik

Durum: 15 - 0 - 0 - 0 - 04.01.2018 01:58

Puan: 130 - Sözlük Kezbanı

7 yıl önce kayıt oldu. 8.Nesil Yazar.

Kırmızı çizgilerini siktik bebeğim, yılları da! | Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi

iran'da hükümet karşıtlarının sokağa çıkması

öncelikle "bu hareket abd güdümlü mü yoksa gerçekten bir halk hareketi mi?" sorusunun şu raddede hiçbir önemi yok. önemli olan şayet ayaklanma bir devrime dönüşürse ve iran, mollaların boyunduruğundan kurtulabilirse halkın gerçek vatanseverleri getirmek için şansı olacağından eminim. abd desteği olsun ya da olmasın.

yalnız; islam cumhuriyeti karşıtı olup da şah zamanını övmek, o zamanları geri istemek çok mantıksız. şöyle düşünün; necmettin erbakan başa gelmiş ve şeriat rejimini getirmiş. ama biz recep tayyip erdoğan'ı geri istiyoruz. tamam, erbakan abd karşıtı. ama her ikisi de diktatör! birinde dinciler, diğerinde abd ezecek halkı.

açıkçası olaylar hangi noktaya varacak, yeteri kadar güçlenecek mi bilemiyorum. şahsi fikrim rejim değişikliğine gidecek herhangi bir noktaya varamayacağı yönünde. kaldı ki varsa dahi burası orta doğu. burada demokrasi, özgürlük ve ilericilik bulmak için en az yüz yıl daha beklememiz gerektiğine inanıyorum. bunun sebebi ilerici insanların var olmayışları değil, o insanların iktidara gelemeyecek olmalarıdır. çünkü bizim ileri dediğimizi avrupa ve abd maalesef çok daha evvel hazmetti ve ilerledi.

maalesef yaşadığımız topraklar henüz kendi rönesanslarını yaşamadılar. din, halihazırda en büyük tabu. elbette bu tabuyu yok etmemize gerek yok. ancak bunun ilerlememize, bilime adapte olmamıza ve muasır medeniyetler seviyesine ulaşmamıza engel olmaması bölümüne hayli uzağız. umarım rönesansı ve insanların "evet, inanç şahsidir. inancımızı yaşayalım ama laik olup bilimi önemseyelim." dediği bir vakti görmeden ölmem. bunu göreceğimi düşünmüyorum maalesef.

türkiye cumhuriyeti olarak her ne kadar durumumuzu kötü görüyor olsak da bazen abarttığımızı düşünüyorum. biz ne iran ne de diğer orta doğu ülkeleri kadar kötü durumda değiliz. sadece kötü bir liderimiz var ve onu değiştirebilirsek her şey rayına oturacaktır. aslında biz fena değiliz de; çevremiz kötü.

ne olurdu sanki birkaç yüz kilometre kuzeybatı'da olsaydık?

dark bear

ayı sözlük erotik erkek fotoğrafları kampanyası başlığını ve başlıkta paylaşılanları normal gören bir insan. yorum yapmak gereksinimi duymuyorum. mevzu kendini anlatıyor.

marmara üniversitesi hukuk fakültesi

istanbul, yıldız teknik ve dokuz eylül üniversitelerinden sonra son durağım olduğunu umduğum; onların aksine bitirmekten başka çaremin olmadığı, haydarpaşa kampüsüne bayım bayım bayıldığım okulum.

çevremde bulunan bolca ankara, istanbul ve dokuz eylül ve marmara hukuk öğrencisi/mezunu sayesinde** zorluk bakımından ankara'dan emin olmasam da diğer ikisinden daha zor olduğuna emin olduğum okulum.

kampüsünü pezevenklerin elinden alamayıp, kaptırmak üzere olduğumuz okulum.

ölüm

sonrası hakkında kelam eden herhangi bir varlığın ancak ve ancak tahminde bulunabileceği bir tür mefhum.

erişebilmek her ne kadar çok kolaymış gibi görünse de aslında çok güçtür. zaman zaman korkuyor oluşumun nedeni bir bilinmez oluşu gibi gelse de esas nedenin arkada bırakılacak ve vazgeçilecek olanlar olduğunu düşünüyorum. yirmi üç, yirmi beş ya da otuz. ne kadar olduğunun önemi yok. her biri insan beyni ve nefsi için erkenmiş gibi gelir. ve o anda sahip olunan şeylerden ziyade ileride sahip olma ihtimali olunan şeyler ve umut korkutur insanı.

işte bu yüzden çekinir insan ölümden. tutulacak bir çift eli, kazanılması olası ve insanların gözünde seni büyük gösterecek bir pâyeyi yahut rahatlığa erişilen günleri özlediğinden. o günlerin gelişine dair milyarda bir de olsa bir umudu olduğundan çekinir.

demem o ki; bazılarımız için umudun bittiği yerde, ölüm başlar.

tutsaklik

"işlenebilecek en büyük günahın hissedilenleri, yaşanılanları ve söylenenleri unutmak olduğunu düşünüyorum." vecizesi ile kendini anlatmayı seven bir adam.

ölüm

"söylenecek başka bir şey de kalmadığına göre... artık bitti! perde!"

eroin güncesi, kanat güner, 1997.

balıklı rum hastanesi

psikiyatri kliniği bekleme salonu; doksanlar türkiye'si ve yetmişler amerika'sının karışımıdır.

eroin

eroin. annenizin siz kundaktayken sizi sıcak kucağına alışı, gazınızı çıkarışı ve memesinden süt verip doyurması gibidir.

eroin. babanız işten eve geldiğinde kollarını size açması, sizin ona koşmanız ve onun sizi kucaklayıp havada çılgınca döndürmesidir.

eroin. kusursuz bir bahar akşamında top oynadığınız yerden terli terli eve dönüşünüzde gördüğünüz masmavi gökyüzüdür. muhteşem hissettirir.

eroin. hiç gelmeyeceğini sandığınız, taptığınız kadının sizi tekrar ve tekrar öpmesi; sizinle sonsuza kadar beraber olmak istediğini söylemesidir. tanrı gibi mutlu hissettirir.

eroin. o sevdiğiniz kadınla evlendiğinizi, geceleri uyanıp doğan çocuğunuzun uyumasını sağlamanızı; çekilen tüm zorluklara rağmen suratınızda daima bulunan o gülümsemeyi hatırlatır size. zorluklara rağmen mutlusunuzdur. çünkü sevdiğiniz yanınızdadır ve siz beraber yeni bir varlık yaratıp onu da sevmeye başlamışsınızdır.

eroin. ve işte, eroin. siz onunla beraberken tüm bunlara sahipmişsiniz gibi hissettirir size. o kadar fazla huzur verir ki; tüm saydıklarımı kaybetmiş olmanız ehemmiyet teşkil etmez. en azından çoğu zaman. bazen de kendinizi kandırırsınız.

ama eroin. eğer siz ondan kopamayacak raddeye geldiyseniz her kopmaya çalıştığınızda bunları en baştan kaybettirir. sanki tekrar elde edip de kaybetmişsiniz gibi hissettirir. bu yüzden de bırakması çok güçtür. çünkü sevdiğiniz ne kadar gerçek şey varsa her birini kaybetmekle eşdeğerdir.

eroin. bazılarımızın içindeki o kocaman boşluğu doldurur. bazılarımızın o boşluğunu doldurmaya dahi yetmez. çünkü öyle şeyler kaybedilmiştir ki, o boşluğu daha da büyütecek şeyler çıkıp gitmiştir o yürekten.

ölmek, yaşamak, eroin kullanmak, eroin kullanmamak, nefes almak, nefes vermek, kalbin atması, kalbin durması.

hepsi aynı değil mi?

intihar

kaçmak eyleminin "-ebilmek" ekiyle birleştiğinde daha anlamlı hale geldiğini fark edenlerin sığındığı bir liman, "kaçabilmenin" rahatlığını kabullenmiş olmalarına rağmen kaçmayacak kadar cesaret sahibi olmanın gururuyla "yaşayan" insanların ayini.

eroin

ilk olarak ingiliz kimyager alder wright tarafından 1874 yılında sentezlenmiştir. fakat ingiliz bilim adamı bu çalışmasını ileriye götürmemiş ve köpekler üzerinde yapılan birkaç küçük test ile sınırlı tutmuştur. ondan tam 23 yıl sonra ise, daha sonraları aspirini de sentezleyecek olan, felix hoffman isimli bayer ilaç firması çalışanı ingiliz meslektaşından tamamen bağımsız olarak eroini tekrar sentezlemiştir.

aslında hoffman'ın eroini sentezlerken yapmaya çalıştığı asıl şey afyon sakızının da doğal haldeyken ihtiva ettiği kodeini sentezlemekti. çünkü kodein morfinden daha az bağımlılık yapıyordu. morfin bağımlılığında yerine koyma tedavisinde kullanılmak üzere sentezlenmeye çalışılan kodeinin yerine morfinden en az 3 kat daha kuvvetli olan diasetilmorfin sentezlenmiş ve yıllarca "bağımlılık yapmayan morfin" adı altında, özellikle çocuklardaki öksürüğü kesmesi için halka dağıtılmıştı. ta ki bir gün bilim insanları, diasetilmorfinin karaciğerde parçalanarak morfine dönüştüğünü anladıkları zamana kadar.

eroin, kimya diliyle anlatmak gerekirse baz morfinin asetillenmesi sonucu ortaya çıkan bir yarı sentetik bir afyon alkaloidi, bir opioid(opiat, opiyat) çeşididir. vücuda alındığında endorfin reseptörlerine bağlanarak endorfin hormonunu taklit eder. eroinin 3 temel kullanım yolu vardır. bunlar;

1) intravenöz ( damar yoluyla )
2) oral ( folyo ya da sigara yoluyla dumanı solumak )
3) intranazal ( burun yoluyla toz halinde çekmek )

bahsi geçen kullanım yöntemlerinin hepsinde gösterdiği etki aynı olmakla beraber rush hissi denilen ve maddenin etkisinin çok çabuk ve sert bir biçimde başlaması anlamına gelen durum yüzünden en çok bağımlılık yapan yöntem damar yoluyla almaktır. diğer yöntemlerin bağımlılıkları da ciddi derecede sorun yaratabilecek kadar kötüdür elbette ancak damar yoluyla hiç eroin kullanmamış bir insan 30-40 yıl kadar eroin ile beraber pekala yaşayabilir. elbette insan posası olmaya yaşamak denilebilirse... ancak damar yoluyla kullanımda ne kadar dikkatli olunursa olunsun; ara verilmiş olup bir anda alınan normal dozun yüksek gelmesi, yüksek saflıkta mala denk gelmek yahut kazara miktarı tutturamamak işten bile değildir. etki eden miktarı ile öldürecek miktar arasında dağlar kadar da fark yoktur. genel olarak etkilerini sıralamak gerekirse;

1) vücuda ateş basması, sıcaklık hissi
2) uyuz köpekler gibi kaşınma
3) rahatlık ve umursamazlık hissi. sınırsızca.
4) cesaret. yolda görülen ilk adamı gidip vurabilecek kadar cesaret. umursamazlıktan ileri geliyor elbette.
5) huzur. mutluluk değil, huzur. sanırım bağımlılığının asıl sebebi bu. mutluluk bir şekilde elde edilebiliyor gün içinde, geçici de olsa. ancak huzuru hiçbir zaman bulamayabilirsiniz.
6) uyuşma. dünyanın en güçlü ağrı kesicisini alınca haliyle bütün vücudunuz uyuşuyor.
7) göz bebeklerinin iğne ucu kadar küçük hale gelmesi.
8) bağırsakların çalışmayı durdurması. idrar ve dışkı sorununun ortadan kalkması. ve aynı zamanda açlık hissinin yok olması. yalnız ağız kuruluğu yapar.
9) solunumda ve kalp atışlarında yavaşlama
10) mide bulantısı ( ilk bir yıl boyunca kullanıcıların %95 i yaşar bu sorunu. bir yıl düzenli kullanım sonrası bulantı yaşanmaz, bünye alışır. )
11) sürekli bir uyuklama hali. çok gerçekçi rüyalar. doğru ile gerçeği ayırt edememe durumu. göz kapaklarının asla tam açık kalamaması.
12) verdiği iyi hisleri genellediğimizde ulaştığımız kelime "öfori."

yukarıda bahsedilen tüm iyi ve kötü şeylere eklenmesi gereken daha önemli bir şey var. bağımlılık.

eroin, iğne ile kullanımda ilk seferde geri dönülmez bir psikolojik bağımlılığın kapılarını ardına kadar aralar. televizyonlarda gördüğünüz krize giren eroinmanlar gibi olmanız içinse(fiziksel bağımlılık yani) üç(3) kez damar yoluyla -aralıklarla değil tabii, 3 gün arka arkaya misalen- almanız yeterli gelecektir.
şayet kendisini folyo ya da burun yoluyla kullanmak arzusunda iseniz psikolojik bağımlılığı 6-7 seferde ortaya çıkar. ondan öncesinde pek bir şey anlayamaz, durumu kavrayamazsınız. sonrasında sürekli onu düşünür hale gelirsiniz ve hayatınızda o varken çok mutlu olduğunuzu fark edersiniz. neden sürekli kullanmak varken ondan uzak kalacakmışım diye düşünürsünüz ve kaçınılmaz son. bum ! fiziksel bağımlılık.

nedir bu fiziksel ve psikolojik bağımlılık dediğin dediğinizi duyar gibiyim. eroin için konuşacağım. genel anlamda tanımlamayacağım.

a) psikolojik bağımlılık: eroinin psikolojik bağımlısı olan bir insan için eroin kullanmak yemek yemek, uyumak, boşaltım yapmak gibi fizyolojik ihtiyaçlardan biri haline gelir. beyin, eroin kullanmak onlardan biriymiş gibi davranır. bu yüzden junkie eroini bırakmayı ne kadar isterse istesin beyni onun bırakmaması için çaba gösterir. aynı açlıktan ölmemek için programlandığı gibi davranır söz konusu eroin olduğunda. bunu aşmak, ciddi irade gerektirir. bırakmanın bu kadar zor olmasının asıl nedeni psikolojik bağımlılıktır.

b) fiziksel bağımlılık: başta söylemiştik. eroin, endorfin reseptörlerine bağlanarak endorfin hormonunu taklit eder. eroin kullanımında çok yüksek miktarlarda endorfin salgılandığı için vücut savunmaz mekanizmasını devreye sokar ve endorfin üretimini durdurur. bunun sonucunda da düşüş denilen ve eroinin etkisinin bittiği anı ve sonrasını tanımlamak için kullanılan durumda bir süre için endorfin üretilmez. bu ne anlama mı geliyor ? endorfin, vücudumuz için çok yararlı bir hormondur. çünkü kendisinin üretimi kesilseydi bütün kaslarımız, eklem yerlerimizde müthiş kuvvetli ağrılar ile yaşamak zorunda kalırdık. işte yoksunluk zamanında atılan o çığlıkları, kendini duvardan duvara vurmaları açıklayan durum da bundan ibarettir. bu denli sıkıntılı bir durum nasıl da psikolojik bağımlılıktan önemsiz olur dediğinizi duyuyorum şu anda. fiziksel bağımlılık bağımlının durumuna göre 7-10 gün arasında nihayete erer ancak psikolojik bağımlılık bir ömür boyu devam eder. defalarca kriz atlatıp tekrar başlayan çokça insan görebilirsiniz eroin bağımlıları arasında.

söylenebilecek, eklenebilecek çokça şey var eroin ile alakalı. ancak o kadar uzun oldu ki şu anda eklemek bütünlüğü bozacaktır. aklıma geldikçe eklemeler yapacağım tekrar. sokak jargonuyla alakalı vereceğim bilgilerin öncesinde şunu söylemek istiyorum. eroin, muazzam bir maddedir. muazzam demek iyi demek değil elbette. berbat bir maddedir, dünyanın en iğrenç şeyidir. insanı hayal edilemeyecek kadar aşağılık hale getirir. karakterini değiştirir insanın. eroin için her şeyi yapar hale getirir. aynı zamanda da öyle etki eder ki insana yeryüzündeki cenneti tattırır. kendisine köle yapar. işte bu yüzden muazzamdır. korkmak gerekir. ihtişamlıdır. almanların "heroisch" dediği kadar vardır. kendisinden itinayla korkup uzak durmak gerekir. çünkü eğer özel bir insan değilseniz, sıradan ve iradesiz bir aptalsanız asla pençesinden kurtulamazsınız. çünkü kendisi cennetin yeryüzündeki tek gerçek şubesidir. acı ancak gerçek.

---sokak jargonunda eroin---

eroin: peynir, corex, dalga, toz, beyaz.
iğne vurmak: junk almak, aşı olmak.
krize girmek: hastaya düşmek.
krizi atlatmak için eroin kullanmak: tedavi olmak.
folyo yolu ile kullanım: ejderha kovalamak, kaydırmak, tık almak(bazıları corex de der.)
sigara yolu ile kullanım: corex

---sokak jargonunda eroin---

tutsaklık

esir edildim. esaretin bin türlü şekli vardı, en beterine mahkum oldum. şöyle bir dönüp bakınca şaşırmıyorum.

kaybetmenin kaç farklı şekli varsa her birini tattım. kötü olmaksa, benim için refleksif sıradanlıkta bir nitelik oldu. seçimlerim daima kötüydü ve iyi olduğum tek şeydi kaybetmek.

ertelemek iyi bir fikir değilmiş gibi gelmeye başladı iyiden iyiye. gitmekten bahsedince düşen suratlar artık eskisi kadar düşmüyorlar çünkü. bense o yüzlere bakmak zorunda kaldım. çoğunlukla eğikti başım.

iğrenmeyi gördükten sonra başka gerekçeye lüzum kalmıyor.

"o kadar yalnız hissediyorum ki; tek başınalık değil mesele. bundan sonra var olma ihtimali olanların olmamaları değil; varlıklarını yitirdiklerim, varlıklarını hissetmeyi unutmaya yüz tuttuklarım."

var olsunlar. ben yokluğuma razı geldim.

ayı şiirler

şiirden ziyade dörtlük de olabilen denemeler.

gün ki gülün güzelinden kendine biçer paye,
güzel gülün gülüşü; bin derde çâre
yeter tutsak olma, düşme sen biçâre
anlamaz, hor görürler; gün de olsa gül de.

aşk

"sensiz geçen zamanı, belli yaşamamışım
sensizlik bir kuyuymuş, onu aşamamışım."

dizelerinin en güzel şekilde açıkladığı, kelimelerin anlatmakta yetersiz kaldığı duygu.

esasında bu başlığa yazacaklarımın çok daha detaylı, bilimsel ve nesnel ağırlıklı olmasını planlamıştım. fakat hayat bu işte; siz ne kadar plan yaparsanız yapın hiç beklemediğiniz bir anda size müthiş bir sürpriz yapabiliyor.

aynı aşk gibi. en umutsuz, en beklentisiz, kendinizi ölüme en hazır hissetmiş olduğunuz anda karşınıza öyle bir çıkar ki; iki bin yıldır beklemiş olduğunuz o müthiş varlığı* karşınızda bulursunuz bir anda. ölmekten zerre korkmayan şahsınız bir anda ölümden ölesiye korkar hale gelir.

öyle bir korkarsınız ki ölümden, öyle bir korkarsınız ki kadınınızı yarı yolda bırakmaktan. sadece kendi ölümünüz değildir sizi korkutan. aynı zamanda onun da bir gün öleceği, onu kaybetmeniz gerekeceği* gerçeği sizi ciddi anlamda sarsar. bilmiyorum, belki de ben genel anlamda en uç noktalardaki düşüncelerimi dahi kafamda binlerce kez yaşadığım için böyle hissediyorum. ama bu onu ölesiye, ölümü dahi göze alarak sevdiğim gerçeğini asla değiştirmez.

aşk, bazılarınıza göre yalan; bazılarınıza göre de bir kandırmaca. ama aşk, siz ne kadar tanım yaparsanız yapın asla ama asla yaşamadan anlayamayacağınız kadar muhteşem bir duygu. öyle muhteşem ki, öyle tapılası ki; gerçekten aşık olan bir insanın karşısındaki insan için feda edemeyeceği şeylerin olabiliyor oluşu o aşkın gerçekliğini tamamıyla yanlışlıyor bence.

aşk dediğimiz şey maksimum fedakarlık*, sonsuz sevgi, sonuna kadar güven demektir. gerektiğinde anne olmak, baba olmak, kardeş, abla, abi, dost, yoldaş, eş, sevgili, hayat; velhasıl, her şey olmak demektir. o'nun hayatı paylaşacağı arkadaşı olmak demektir.

ben buldum. çok şey atlattım, çok şey gördüm. çok fazla şey yaşadım belki ama sonunda tanrı benim de mükafatlandırılmam gerektiğine karar vermiş olacak ki karşıma o'nu çıkardı. o, iyi ki var.

gerçekten aşk denilen bir şey varsa eğer ortada, şartlar her ne olursa olsun; ne kadar sorun yaşanırsa yaşansın, o beraberlik asla bitmez. eğer bitiyorsa onun adına aşk da denmez zaten. bakalım şair ne demiş:

"bir parça son yalnızlığa, öncekiler hazırlıktır
insan bırakmaz sevdiğini, insan sevmeyi bırakır."

seven, aşık olan insan asla bırakmaz dostlarım. bunu aklından dahi geçirmez. eğer sizi bir şekilde yarı yolda bırakıyorsa onun adı aşk değildir. hiçbir zaman da olmamıştır. belki her biriniz bu muhteşem zevki tadamayacaksınız ama dilerim ki her biriniz en azından bir kez acısıyla, mutluluğuyla tadarsınız aşkı. çünkü yaşamanın gerçek anlamda tadına, mânâsına o vakit vakıf olabiliyor insan. aşklarınızı, mutluluklarınızı, hüzünlerinizi; en önemlisi sonsuzluğa uzanan beraberliklerinizi bulmanız dileğiyle. esen kalın.

aile

özellikle bizimki gibi ataerkil ve muhafazakar toplumların oldukça fazla önemsediği bir kurum.

her ne kadar ülkenin doğusundan batısına doğru gelindiğinde ailelerin muhafaza edilmesine dair aile içi refleksler zayıflıyor gibi görünse de, özellikle güneydoğu bölgesinde var olan aşırı korumacılıktan kurtulunması muhakkak ki aile içindeki bağların daha sağlıklı olduğu noktalara taşıyor bizi ülkenin batısında.

elbette bu söylediklerim istisnası olan genellemeler. işte ben, tam da böyle bir istisnanın içerisinde doğup büyüdün. doğulu olmasına rağmen doğu kültüründen fazlaca yoksun bir baba. batı ile doğuyu harmanlamış fakat ikisi de olamamış bir baba. istanbul'a 12 yaşında gelmiş ve 38 yıldır burada.

istanbul'da doğup büyüyen bir anne. doğu kültürünün getirilerinden pek azına sahip. çevresinin ona kattığı, aile meclislerinde kullandığı hafif şiveli dili dışında pek az şey var hayat görüşünde, doğu'ya dair.

büyük olan erkek çocuk sekiz, küçük olan kız çocuğu ise henüz dört yaşındayken parçalanan bir aile. annenin babayı aldatması, babanın buna rağmen "çocukların başında dur" diyerek boşanmamak için yalvarması. altı yıllık sancılı bir süreç, annenin defalarca evden gidip geri gelmesi...

bütün bu hengamenin içinde büyümeye çalışan bir çocuk. babanın kendi doğrularıyla yetiştirmeye çalıştığı fakat doğrularını dayattıkça da ters tepkiler aldığı asi bir çocuk. defolu büyüyen bir çocuk. anne ve babadan asla göremediği sevgiyi ilerleyen yıllarda taparcasına sevdiği kadınlarda ve maalesef bilimum uyuşturucularda arayan bir aptal.

pek çok insana normal gelen, neredeyse her ailede var olan birtakım rutinleri görünce içi burkulan, gıpta eden bir aptal. ikili ilişkilerde çoğu zaman nasıl davranması gerektiğini bilmeyen, duygusal zekası yerlerde sürünen bir çocuk.

yapacağı, yaptığı hataların ne denli büyük olduğunun asla farkında olamayan bir çocuk. bir aptal. bir çocuk. tek istediği taparcasına sevdiği kadınından ve sevgiden asla mahrum kalmamasını arzuladığı çocuklardan müteşekkil bir aile. normal dertler, geçim sıkıntısı mesela. çocuğun ateşi, bezi, maması...

kendini yetiştirmeye çalışan, elinden gelen her şeyi yapan ama doğrusunu bilmediği konularda hep en yanlışı seçen bir adam. her zaman iyi niyetli davranan fakat eninde sonunda niyetinin -haklı olarak- umursanmadığı bir raddede kendini bulan biri.

eşine az rastlanır, iki arada bir derede kalmış biri. iyi anlamda değil bu eşine az rastlanırlığı maalesef. fakat iyi bir şey olması için, kendine tapacak bir kadın/aile bulmak için deliren biri. çünkü onun için kendisinin hiçbir önemi yok.

o, sekiz yaşından beri hayalini kurduğu o mutlu aileyi arıyor. o -kendince- mükemmel kadını arıyor. güzel bir kız çocuğunu, eve geldiğinde karşısında göreceği bir çift gülen yüzü arıyor. sırf o kız çocuğu henüz birkaç aylıkken bir türlü uyutulamadığı için sabah işe uykusuz gideceği, hiç yaşamadığı o günleri özlüyor.

kıyamayacak kadınına, kalkıp o ilgilenecek bebekleriyle. mutlulukla hem de. bir yandan bebekle ilgilenip diğer yandan da yorgunluktan göz altları şişmiş, güzelliğinden zerre kaybetmemiş kadını seyredecek uzun uzun. kırışmış göz altları, evvelden kullandığı ilaçlar sayesinde kilo aldığı için tombikleşmiş -en sevdiğim- yanakları ile tam bir tanrıça. muhteşem bir anne. o çocuğun başına gelmiş ve gelebilecek en güzel şey.

fakat dedim ya. çocuk aptal, maalesef. o kadar aptal ki derdini anlatabileceği; kendini açıklayıp inandırabileceği kadar bile şans bırakmıyor kendine. bozmakta, berbat etmekte üzerine yok bu çocuğun. çaresizce af dileyip yalvarıyor zaman zaman. elinden başka bir şey gelmiyor.

bu çocuk o kadar cahil ki. neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilemiyor işte. insanlar inanmıyorlar ona. sevgisine inanıyorlar ama "bu kadarı da aptallık olamaz, basbayağı kötülük bu!" diyorlar. bunun bu denli büyük bir hata olduğunu kavrayamayışına inanamıyorlar, haklı olarak. onların aileleri istisna değil çünkü. birçok şey görmüşler, anneleri olmasa babaları sevmiş; babaları olmasa anneleri eğitmiş...

o, tek başına büyümüş. ve belki de ailesi yüzünden sahip olabileceği en güzel şeyi, en mükemmel hediyeyi elinin tersiyle itiyor. beceriyor işte bir şekilde. tek başına büyümüş o, defolu.

defolarını kapatabilmek için elinden gelen her şeyi yapıyor ama hep bir yerde eksik kalıyor. cahil kalıyor. çabuk öğreniyor aslında. ama bir şekilde eksik kalıyor büyük bir parça. o büyük olan parçaya denk gelince de her şeyini kaybediyor işte. insanlar inanmıyorlar ona, affedemiyorlar inanmadıkları için de.

o; sevdiği o güzel kadını, bazı geceler ateşlenen minik kız çocuğunu, o kız çocuğu için kimbilir nerelere gidip de zor bulduğu eczanenin kokusunu özlüyor. o'nun gözünün önüne o bebek doğarken o güzel kadının zorlanarak da olsa başarıya ulaştığı doğum anı geliyor.

o, bunların her birini zihninde yüzlerce kez yaşamış. yüzlerce kez mutlu olmuş. yüzlerce kez kahroluyor şimdilerde. o, ailesini çok özlüyor. muhtemelen bir daha hiçbir zaman ellerine dokunamayacağı kadınını, annesinin gözlerini alan kız çocuğunu özlüyor.

o, ölüyor. eğer ölmek sadece kalbin durmasından ibaret değilse, o dakikada doksan kez ölüyor.

ölüm

uçmanın en iyi yolu. istemsizce alınan overdose.
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 15

balıklı rum hastanesi

psikiyatri kliniği bekleme salonu; doksanlar türkiye'si ve yetmişler amerika'sının karışımıdır.

tutsaklik

"işlenebilecek en büyük günahın hissedilenleri, yaşanılanları ve söylenenleri unutmak olduğunu düşünüyorum." vecizesi ile kendini anlatmayı seven bir adam.

iran'da hükümet karşıtlarının sokağa çıkması

öncelikle "bu hareket abd güdümlü mü yoksa gerçekten bir halk hareketi mi?" sorusunun şu raddede hiçbir önemi yok. önemli olan şayet ayaklanma bir devrime dönüşürse ve iran, mollaların boyunduruğundan kurtulabilirse halkın gerçek vatanseverleri getirmek için şansı olacağından eminim. abd desteği olsun ya da olmasın.

yalnız; islam cumhuriyeti karşıtı olup da şah zamanını övmek, o zamanları geri istemek çok mantıksız. şöyle düşünün; necmettin erbakan başa gelmiş ve şeriat rejimini getirmiş. ama biz recep tayyip erdoğan'ı geri istiyoruz. tamam, erbakan abd karşıtı. ama her ikisi de diktatör! birinde dinciler, diğerinde abd ezecek halkı.

açıkçası olaylar hangi noktaya varacak, yeteri kadar güçlenecek mi bilemiyorum. şahsi fikrim rejim değişikliğine gidecek herhangi bir noktaya varamayacağı yönünde. kaldı ki varsa dahi burası orta doğu. burada demokrasi, özgürlük ve ilericilik bulmak için en az yüz yıl daha beklememiz gerektiğine inanıyorum. bunun sebebi ilerici insanların var olmayışları değil, o insanların iktidara gelemeyecek olmalarıdır. çünkü bizim ileri dediğimizi avrupa ve abd maalesef çok daha evvel hazmetti ve ilerledi.

maalesef yaşadığımız topraklar henüz kendi rönesanslarını yaşamadılar. din, halihazırda en büyük tabu. elbette bu tabuyu yok etmemize gerek yok. ancak bunun ilerlememize, bilime adapte olmamıza ve muasır medeniyetler seviyesine ulaşmamıza engel olmaması bölümüne hayli uzağız. umarım rönesansı ve insanların "evet, inanç şahsidir. inancımızı yaşayalım ama laik olup bilimi önemseyelim." dediği bir vakti görmeden ölmem. bunu göreceğimi düşünmüyorum maalesef.

türkiye cumhuriyeti olarak her ne kadar durumumuzu kötü görüyor olsak da bazen abarttığımızı düşünüyorum. biz ne iran ne de diğer orta doğu ülkeleri kadar kötü durumda değiliz. sadece kötü bir liderimiz var ve onu değiştirebilirsek her şey rayına oturacaktır. aslında biz fena değiliz de; çevremiz kötü.

ne olurdu sanki birkaç yüz kilometre kuzeybatı'da olsaydık?

dark bear

ayı sözlük erotik erkek fotoğrafları kampanyası başlığını ve başlıkta paylaşılanları normal gören bir insan. yorum yapmak gereksinimi duymuyorum. mevzu kendini anlatıyor.

eroin

eroin. annenizin siz kundaktayken sizi sıcak kucağına alışı, gazınızı çıkarışı ve memesinden süt verip doyurması gibidir.

eroin. babanız işten eve geldiğinde kollarını size açması, sizin ona koşmanız ve onun sizi kucaklayıp havada çılgınca döndürmesidir.

eroin. kusursuz bir bahar akşamında top oynadığınız yerden terli terli eve dönüşünüzde gördüğünüz masmavi gökyüzüdür. muhteşem hissettirir.

eroin. hiç gelmeyeceğini sandığınız, taptığınız kadının sizi tekrar ve tekrar öpmesi; sizinle sonsuza kadar beraber olmak istediğini söylemesidir. tanrı gibi mutlu hissettirir.

eroin. o sevdiğiniz kadınla evlendiğinizi, geceleri uyanıp doğan çocuğunuzun uyumasını sağlamanızı; çekilen tüm zorluklara rağmen suratınızda daima bulunan o gülümsemeyi hatırlatır size. zorluklara rağmen mutlusunuzdur. çünkü sevdiğiniz yanınızdadır ve siz beraber yeni bir varlık yaratıp onu da sevmeye başlamışsınızdır.

eroin. ve işte, eroin. siz onunla beraberken tüm bunlara sahipmişsiniz gibi hissettirir size. o kadar fazla huzur verir ki; tüm saydıklarımı kaybetmiş olmanız ehemmiyet teşkil etmez. en azından çoğu zaman. bazen de kendinizi kandırırsınız.

ama eroin. eğer siz ondan kopamayacak raddeye geldiyseniz her kopmaya çalıştığınızda bunları en baştan kaybettirir. sanki tekrar elde edip de kaybetmişsiniz gibi hissettirir. bu yüzden de bırakması çok güçtür. çünkü sevdiğiniz ne kadar gerçek şey varsa her birini kaybetmekle eşdeğerdir.

eroin. bazılarımızın içindeki o kocaman boşluğu doldurur. bazılarımızın o boşluğunu doldurmaya dahi yetmez. çünkü öyle şeyler kaybedilmiştir ki, o boşluğu daha da büyütecek şeyler çıkıp gitmiştir o yürekten.

ölmek, yaşamak, eroin kullanmak, eroin kullanmamak, nefes almak, nefes vermek, kalbin atması, kalbin durması.

hepsi aynı değil mi?

eroin

ilk olarak ingiliz kimyager alder wright tarafından 1874 yılında sentezlenmiştir. fakat ingiliz bilim adamı bu çalışmasını ileriye götürmemiş ve köpekler üzerinde yapılan birkaç küçük test ile sınırlı tutmuştur. ondan tam 23 yıl sonra ise, daha sonraları aspirini de sentezleyecek olan, felix hoffman isimli bayer ilaç firması çalışanı ingiliz meslektaşından tamamen bağımsız olarak eroini tekrar sentezlemiştir.

aslında hoffman'ın eroini sentezlerken yapmaya çalıştığı asıl şey afyon sakızının da doğal haldeyken ihtiva ettiği kodeini sentezlemekti. çünkü kodein morfinden daha az bağımlılık yapıyordu. morfin bağımlılığında yerine koyma tedavisinde kullanılmak üzere sentezlenmeye çalışılan kodeinin yerine morfinden en az 3 kat daha kuvvetli olan diasetilmorfin sentezlenmiş ve yıllarca "bağımlılık yapmayan morfin" adı altında, özellikle çocuklardaki öksürüğü kesmesi için halka dağıtılmıştı. ta ki bir gün bilim insanları, diasetilmorfinin karaciğerde parçalanarak morfine dönüştüğünü anladıkları zamana kadar.

eroin, kimya diliyle anlatmak gerekirse baz morfinin asetillenmesi sonucu ortaya çıkan bir yarı sentetik bir afyon alkaloidi, bir opioid(opiat, opiyat) çeşididir. vücuda alındığında endorfin reseptörlerine bağlanarak endorfin hormonunu taklit eder. eroinin 3 temel kullanım yolu vardır. bunlar;

1) intravenöz ( damar yoluyla )
2) oral ( folyo ya da sigara yoluyla dumanı solumak )
3) intranazal ( burun yoluyla toz halinde çekmek )

bahsi geçen kullanım yöntemlerinin hepsinde gösterdiği etki aynı olmakla beraber rush hissi denilen ve maddenin etkisinin çok çabuk ve sert bir biçimde başlaması anlamına gelen durum yüzünden en çok bağımlılık yapan yöntem damar yoluyla almaktır. diğer yöntemlerin bağımlılıkları da ciddi derecede sorun yaratabilecek kadar kötüdür elbette ancak damar yoluyla hiç eroin kullanmamış bir insan 30-40 yıl kadar eroin ile beraber pekala yaşayabilir. elbette insan posası olmaya yaşamak denilebilirse... ancak damar yoluyla kullanımda ne kadar dikkatli olunursa olunsun; ara verilmiş olup bir anda alınan normal dozun yüksek gelmesi, yüksek saflıkta mala denk gelmek yahut kazara miktarı tutturamamak işten bile değildir. etki eden miktarı ile öldürecek miktar arasında dağlar kadar da fark yoktur. genel olarak etkilerini sıralamak gerekirse;

1) vücuda ateş basması, sıcaklık hissi
2) uyuz köpekler gibi kaşınma
3) rahatlık ve umursamazlık hissi. sınırsızca.
4) cesaret. yolda görülen ilk adamı gidip vurabilecek kadar cesaret. umursamazlıktan ileri geliyor elbette.
5) huzur. mutluluk değil, huzur. sanırım bağımlılığının asıl sebebi bu. mutluluk bir şekilde elde edilebiliyor gün içinde, geçici de olsa. ancak huzuru hiçbir zaman bulamayabilirsiniz.
6) uyuşma. dünyanın en güçlü ağrı kesicisini alınca haliyle bütün vücudunuz uyuşuyor.
7) göz bebeklerinin iğne ucu kadar küçük hale gelmesi.
8) bağırsakların çalışmayı durdurması. idrar ve dışkı sorununun ortadan kalkması. ve aynı zamanda açlık hissinin yok olması. yalnız ağız kuruluğu yapar.
9) solunumda ve kalp atışlarında yavaşlama
10) mide bulantısı ( ilk bir yıl boyunca kullanıcıların %95 i yaşar bu sorunu. bir yıl düzenli kullanım sonrası bulantı yaşanmaz, bünye alışır. )
11) sürekli bir uyuklama hali. çok gerçekçi rüyalar. doğru ile gerçeği ayırt edememe durumu. göz kapaklarının asla tam açık kalamaması.
12) verdiği iyi hisleri genellediğimizde ulaştığımız kelime "öfori."

yukarıda bahsedilen tüm iyi ve kötü şeylere eklenmesi gereken daha önemli bir şey var. bağımlılık.

eroin, iğne ile kullanımda ilk seferde geri dönülmez bir psikolojik bağımlılığın kapılarını ardına kadar aralar. televizyonlarda gördüğünüz krize giren eroinmanlar gibi olmanız içinse(fiziksel bağımlılık yani) üç(3) kez damar yoluyla -aralıklarla değil tabii, 3 gün arka arkaya misalen- almanız yeterli gelecektir.
şayet kendisini folyo ya da burun yoluyla kullanmak arzusunda iseniz psikolojik bağımlılığı 6-7 seferde ortaya çıkar. ondan öncesinde pek bir şey anlayamaz, durumu kavrayamazsınız. sonrasında sürekli onu düşünür hale gelirsiniz ve hayatınızda o varken çok mutlu olduğunuzu fark edersiniz. neden sürekli kullanmak varken ondan uzak kalacakmışım diye düşünürsünüz ve kaçınılmaz son. bum ! fiziksel bağımlılık.

nedir bu fiziksel ve psikolojik bağımlılık dediğin dediğinizi duyar gibiyim. eroin için konuşacağım. genel anlamda tanımlamayacağım.

a) psikolojik bağımlılık: eroinin psikolojik bağımlısı olan bir insan için eroin kullanmak yemek yemek, uyumak, boşaltım yapmak gibi fizyolojik ihtiyaçlardan biri haline gelir. beyin, eroin kullanmak onlardan biriymiş gibi davranır. bu yüzden junkie eroini bırakmayı ne kadar isterse istesin beyni onun bırakmaması için çaba gösterir. aynı açlıktan ölmemek için programlandığı gibi davranır söz konusu eroin olduğunda. bunu aşmak, ciddi irade gerektirir. bırakmanın bu kadar zor olmasının asıl nedeni psikolojik bağımlılıktır.

b) fiziksel bağımlılık: başta söylemiştik. eroin, endorfin reseptörlerine bağlanarak endorfin hormonunu taklit eder. eroin kullanımında çok yüksek miktarlarda endorfin salgılandığı için vücut savunmaz mekanizmasını devreye sokar ve endorfin üretimini durdurur. bunun sonucunda da düşüş denilen ve eroinin etkisinin bittiği anı ve sonrasını tanımlamak için kullanılan durumda bir süre için endorfin üretilmez. bu ne anlama mı geliyor ? endorfin, vücudumuz için çok yararlı bir hormondur. çünkü kendisinin üretimi kesilseydi bütün kaslarımız, eklem yerlerimizde müthiş kuvvetli ağrılar ile yaşamak zorunda kalırdık. işte yoksunluk zamanında atılan o çığlıkları, kendini duvardan duvara vurmaları açıklayan durum da bundan ibarettir. bu denli sıkıntılı bir durum nasıl da psikolojik bağımlılıktan önemsiz olur dediğinizi duyuyorum şu anda. fiziksel bağımlılık bağımlının durumuna göre 7-10 gün arasında nihayete erer ancak psikolojik bağımlılık bir ömür boyu devam eder. defalarca kriz atlatıp tekrar başlayan çokça insan görebilirsiniz eroin bağımlıları arasında.

söylenebilecek, eklenebilecek çokça şey var eroin ile alakalı. ancak o kadar uzun oldu ki şu anda eklemek bütünlüğü bozacaktır. aklıma geldikçe eklemeler yapacağım tekrar. sokak jargonuyla alakalı vereceğim bilgilerin öncesinde şunu söylemek istiyorum. eroin, muazzam bir maddedir. muazzam demek iyi demek değil elbette. berbat bir maddedir, dünyanın en iğrenç şeyidir. insanı hayal edilemeyecek kadar aşağılık hale getirir. karakterini değiştirir insanın. eroin için her şeyi yapar hale getirir. aynı zamanda da öyle etki eder ki insana yeryüzündeki cenneti tattırır. kendisine köle yapar. işte bu yüzden muazzamdır. korkmak gerekir. ihtişamlıdır. almanların "heroisch" dediği kadar vardır. kendisinden itinayla korkup uzak durmak gerekir. çünkü eğer özel bir insan değilseniz, sıradan ve iradesiz bir aptalsanız asla pençesinden kurtulamazsınız. çünkü kendisi cennetin yeryüzündeki tek gerçek şubesidir. acı ancak gerçek.

---sokak jargonunda eroin---

eroin: peynir, corex, dalga, toz, beyaz.
iğne vurmak: junk almak, aşı olmak.
krize girmek: hastaya düşmek.
krizi atlatmak için eroin kullanmak: tedavi olmak.
folyo yolu ile kullanım: ejderha kovalamak, kaydırmak, tık almak(bazıları corex de der.)
sigara yolu ile kullanım: corex

---sokak jargonunda eroin---

balıklı rum hastanesi

psikiyatri kliniği bekleme salonu; doksanlar türkiye'si ve yetmişler amerika'sının karışımıdır.

tutsaklik

"işlenebilecek en büyük günahın hissedilenleri, yaşanılanları ve söylenenleri unutmak olduğunu düşünüyorum." vecizesi ile kendini anlatmayı seven bir adam.
Henüz takip ettiği biri yok.
Henüz takip eden biri yok.