yenilik dağılım yasası

insanlar neyi, nasıl yaptığınıza bakmazlar. neden yaptığınıza bakarlar. nedenleriniz onların nedenleri ise sizi takip ederler.

yenilik dağılım yasası, adından da anlaşılacağı gibi ortaya çıkan bir ürün, fikir, topluluk ve benzeri yeniliğin toplumda dağılımını açıklamaya yarar. yenilik dağılım yasasına göre yeniliği ortaya koyan yenilikçiler, nüfusumuzun %2.5’dir. toplumun %13.5’i yeniliği erken kabul edenlerdir. daha sonra kabul eden %34’lük kısım; erken çoğunluk, sonraki %34’lük kısım ise daha geç kabullenen geç çoğunluk olarak adlandırılır. en sondaki %16’lık kısım mecburen kabul etmek zorunda kalanlardır.

bu toplulukları somut bir örnek üzerinden değerlendirelim.

çoğumuz cep telefonlarının ilk kullanılmaya başlandığı yılları hatırlarız. o dönemde cep telefonlarına büyük çoğunluk (%84) temkinli hatta tepkili yaklaşıyordu. ben kendim ilk kullananlardandım (%13.5). benim kullandığım dönemde görev yaptığım pamukkale üniversitesi mühendislik fakültesi inşaat mühendisliği bölümü’nün denizli merkeze yakın kısmında şebeke vardı. ancak binanın bağbaşı tarafında ise cep telefonum kapsama alanı dışında idi. cep telefonunu büyük bir ihtimalle teknolojiye olan merakımdan almıştım. ancak kendi kendime “babam ve annem, bana her an ulaşabilsinler diye aldım” diyordum. bir de o dönemde sık sık elektrik kesintileri oluyordu. bir eve ziyarete gittiğimde elektrik kesikse, doğal olarak zil de çalışmıyordu. ev sahibine aşağıdan seslenerek de ulaşamadığım da oluyordu. o zaman cep telefonumu çıkarıp evi arıyordum ve ev sahibine “aşağıdayım kapıyı açar mısınız” diyordum. cep telefonu bu şekilde epey işimi gördü. ancak o dönemde “bunu neden aldın? çok mu zenginsin? ne işe yarayacak” diyen çoktu. hatta kendi yakınlarımdan bile “sen müteahhit misin?, ne gerek var?, ne işin var bu telefonla?” diyenler vardı. bu gün bakıyorum da; bunu söyleyenlerin kendilerinde, eşlerinde hatta çocuklarında cep telefonu var.

o dönemde ilk cep telefonu şirketi devletin elinde idi ve devlet bunu özel sektöre satmak istiyordu. teklif edilen holdinglerden birisi “türkiye’de bu iş tutmaz, şu kadar abonesi olmazsa para kazanılmaz” diyerek satın almayı reddetmişti.

yaklaşık 20 yıldan sonra gelinen noktada; rahmetli karadenizli anneannemizin tabiri ile “sokaktaki kedilerin bile cep telefonu var”. hatta elimizden düşmüyor.

cep telefonu önceleri çoğumuz tarafından lüzumsuz görüldü. sonrasında gerçekten her an ulaşılmayı isteyen ya da her an telefon kullanma ihtimali olan erken çoğunluk (%34) cep telefonu kullanmaya başladı. sonrasında kapsama alanı giderek büyüdü, ikinci, üçüncü cep telefonu şirketleri kuruldu. herkes her yerde rahatlıkla kullanılabilir hale geldi. kullanıldıkça faydalı tarafları daha çok görüldü. bundan sonra daha geç davranan çoğunluk (%34) da cep telefonu kullanmaya başladı. en son kalan %16 ise zorla cep telefonu sahibi oldu. bunlara genelde dedelerimiz, ninelerimiz diyebiliriz. onlar başlangıçta bu garip cihazı kullanamayacaklarını söylediler. onlara “yeşile bastığında konuşur, kırmızıya bastığında kapatırsın” dedik. ayrıca “sana her an ulaşabilmem lazım, al bu telefonu kullan” dedik. onlarda zorla da olsa cep telefonu kullanmaya başladılar. içlerinde çok da iyi kullananları da hiç az değil…

yenilik dağılım yasası özetle budur.

yeni bir icadınız, fikriniz veya ürününüz varsa mutlaka ilk kullanıcılar ya da kabul edenler (%13.5) olacaktır. bir kurumda bile sizi hemen kabul edecek birileri mutlaka bulunur. asıl olan bunlardan sonraki çoğunluğa da inandırabilmektir. eğer hedefinizde sonraki çoğunlukla birlikte hareket etmek yoksa; bu konuda çok güzel bir atasözümüz var: “körler sağırlar birbirini ağırlar”. geçen yazılarımda da belirttiğim gibi 70 milyon nüfuslu türkiye’de bu sayı hiç de az olmaz ancak hiçbir zaman yeterli olmaz. ilk %13.5’ten sonraki %34’ü etkilemek hiç de kolay değildir. “sizin nedenlerinizin, onların da nedenleri olması” gerekir. bunun için bilgi ve yetkinlik düzeyi çok önemlidir.

tam bu noktada john c. maxwell’in kitabında yazdığı liderliğin 5 seviyesi konusu da mutlaka incelenmelidir. daha sonraki yazılarımda bu konunun üzerinde duracağım.

maxwell’e göre insanlar sizin fikirlerinizi, yeniliklerinizi kabul edeceklerse; başlangıçta onlarla olan ilişkilerinizden dolayı kabul ederler. sonrasında bulunduğunuz konumda ürettiğiniz değere bakarlar. daha sonra onlar ve gelişimleri için bir şeyler ortaya koymanız gerekir. en sonunda size güvenirler ve aslında siz olduğunuz için sizi kabul ederler. bu seviyelerin en altında türkiye’de bizim çakılıp kaldığımız “makam”dan dolayı sizi kabul etme vardır. makamdan dolayı insanlar ister, istemez ya da zorla idarecilerini dinlerler. dinlemezlerse cezalandırılırlar. ancak gerçek ekip liderliği bu mudur? elbette ki değildir. insanlar omuzlarınızdaki apoletlerin söküldüğü ilk andan itibaren yüzünüze bile bakmazlar.

kaynak: hayri ün