ayı sözlük itiraf
evet sözlük şuan saat sabaha karşı 04:22.... 637 günlük sevgilim biraz önce artık evlenmek istediğini söyledi, ailesi kız bulmuş (pazarda mı sergiliyorlarda aileler buluyor, ne saçma koca koca adamlara seçmece gibi kız buluyorlar). gün boyu canım cicim aşkım mesajları atarken, mesajla birbirimize sarılmış, iyi geceler mesajları atarken birden birkaç yazışmayla yolları ayırdık. evet ortamda gizli takıldığım için haykıramadım. içime içime ağlıyorum şu an... ne boktan bişiymiş aşk. 26 yaşındayım, 3 ilişkim oldu. 3 ünden 2 si böyle sebepten bitermi ya. aşk maşk yalan galiba. ben sadık kaldıkça, atı alan üsküdara geçiyor. bana da tozu yutmak kalıyor. herkes mi rahat ya böyle... bi ben mi kasıyorum kendimi karşımdaki üzülmesin diye. hep mi ben üzüleceme be. dertleşecek kimsem yok. ne boktan durummuş bu, galiba iyi değilim. dökmem lazım içimi
5. sınıfta okumaya başladığım sherlock holmes'u sırf eroin kullanıyor diye bırakmıştım.
patavatsızlık ve açık sözlülük ince bir çizgiyle ayrılır. açık sözlü olduğunu sanıp patavatsız olan insanlara kafa atasım geliyor.
telefonda pp: evet abla yediler çocuklar, evet ekmek de doğradım çorbalarına. taamaam, iyi çalışmalar görüşürüz. (kapattı)
yine pp : çocuklar! beğendiniz mi hamburgerleri? hadi o patatesler de bitsin.
hehe evet fast food. napiyim uğraşamam öyle. zaten kendileri de dünden razı.
bugün galiba resmi olarak mezun oldum. çıkış işlemleri için gitmeye üşenip saçlarımı kestim kutlama(!) niyetine.
ne insanların gay olduğumu anlaması için özel bir çabam var, ne de anlaşılmamak için özellikle saklama/inkar çabam. kıyafetlerimle ve konuşma tarzımla anlaşılabileceğimin de farkındayım ki umrumda değil. çünkü kendim dışında biri olmaktan hoşlanmıyorum, hiçbir zaman heteroseksüelmişim gibi davranmaya çalışmadım, sadece duruma göre gay olduğumu dillendirmedim hepsi bu. olduğundan farklı olmaya çalışmak bizi ancak sahte bir sevgiyle sarıp sarmalar, bunun yerine
çırılçıplak kalmak bile daha iyi. bu anlamda belki bizi sadece annemiz sevmiştir, kimbilir.
yeni biriyle tanıştım sözlük. beni o kadar el üstünde tuttu ki anlatamam. daha yeni tanışmamıza rağmen beni özel hissettirdi. bu durum şu an için güzel ama ilerleyen zamanlarda nolur bilemiyorum. şimdilik bunu düşünmek de istemiyorum. benim bu itirafı yapmamda ki asıl amaç da bu değildi zaten. benim amacım bu durumun bana şunu fark ettirmesi oldu: sen istediğin kadar birinden hoşlan o, sana kendini kötü hissettiğin anlarda bile soğuk davranıyorsa ve ardından sen, seninle ilgilenen birini bulmuşsan, o çok hoşlandığın insana karşı hislerini yavaş yavaş kaybedebiliyormuşsun. çünkü "insan canı yandığında sevdiğine değil onu en çok sevene gidermiş." bu arada itiraf içinde itiraf olacak ama tırnak içinde yazdığım repliği çaldım
* repliğin aslı için (bkz:
suskunlar)
birkaç haftadır tanıştığım mavi gözlü, sarışın, tavuk eti tenli adam sürekli kondomsuz ilişkiye girmekten bahsediyordu. bende alize testi olup, test sonucunu bana getirirse ilişkiye girebileceğimizi söyledim. öyle yaptı. test sonucunu getirdi, kondomsuz beraber olduk. ilk defa biriyle kondomsuz yattım. kondomludan farkı yok. yaş 30.
sağlık, bütün güzellerden önemli.
sabahtan beri bilgisayar oyunu oynuyorum sözlük. salgıladığım endorfin halıya damlamış, bez getir.
sözlük size başından beri yaşadıklarımızı anlatacağım. özelden yorumlarınızı bekliyorum.
bu dönem yeni sınıfımda vanilya adında bir çocuk vardı. ben ona vanilya diyeceğim. açıkçası kendisinden pek hoşlanmıyordum. deri ceketiyle sınıfa gelip gidiyordu. hiçbirimizle muhattap olmuyordu. kendi arkadaşları vardı.
bunu sonradan öğrendim ki daha ben onun adını bilmezken ve o derse gelemeyeceği bir gün ödevini bir arkadaşa vererek "bu ödevi cikolatali kek diye birisi var, ona ver demiş!" tabii o ödev bana ulaşmadı. bunu sonradan öğrendim.
benim onun farkına varmam hocanın ve sınıftakileri kendisini "the best" diye çağırmasından sonra oldu. itiraf ediyorum ondan hem hoşlanmıyordum hem de sınıfın en iyi unvanını almasına sinir olmuştum. beni tanıyan bilir, girdiğim ortamda en iyi olmak isterim.
zamanla küçük küçük muhabbetlere girmeye başladık. ben laser-tag oynamaya gidelim dedim, o zaman destekledi. hatta whatsapp grubunda beni desteklediğinde yüzü aklıma bile gelmemişti. profil resmine tekrar bakmıştım. sonra beraber bir şeyler yapalım dedik, ben fitness antremanım olduğu için gelemeyeceğimi söylemiştim. arkadaşlar gitmeyi ver ne olacak dediğinde gene beni desteklemişti, antremanını aksatmasın diye.
sanırım o aralar kendisi hakkında kötü düşüncelerim gitmişti. tamamen nötrdüm.
bir gün ders çıkışı bayan başağrısı ile beraber üçümüz yemeğe gittik. orada daha iyi tanıdık birbirimizi. yaşadığımız şeyler neredeyse aynıydı. ikimizinde iflas etmişti. ikimizde ailesi boşanmanın eşiğinden dönmüştü. ikimizinde ablası vardı. ikimizde diş teli takmıştık, en azından ben hala takıyordum. ve itiraf ediyorum o yemekte bir şey olmuştu. bana bakarak gülümsüyordu, ve mutlu oluyordum. gerçekten çok güzel gülüyor. ama bu konuda pek düşünmek istemedim. çünkü yakın çevremden birisinin beni etkilemesini istemem. gece 23:57'de bu tarz entryler yazmamak için istemem...
uzun bir süre vanilya ile sadece arkadaş kaldık. ara ara midemle kalbim arasındaki o aşk organında kelebekler uçmasına sebep oluyordu ama bu konuyu düşünmek istemiyordum. belki de düşünürsem korktuğum şeyi kabul etmekten korkuyordum. hayatımda bir kere aşık olmuştum. aşık olmayı sevmiyordum. en azından gay app'lerden bulduğum birine aşık olmam benim için daha yararlı olurdu. ama işte... kısaca düşünmek istemiyordum.
sonra ablam ve arkadaşlarım yeni arkadaşlarımı tanımak istediler. fotoğraflarımızı gösterirken, tüm kız arkadaşlarım vanilya'yı sordular. ben sebepsiz yere "çok tatlı değil mi?" falan diyordum. ilk o zamanlar ufak ufak kendime itiraf etmeye başladım. en son ablama gösterdiğimde, onu özel olarak göstermemiştim konu onda yoğunlaşmıştı nedense, bana imalı bakış atmıştı. "yok canım öyle bir düşüncem yok," dedim.
ertesi gün derse bayan baş ağrısı gelmemişti. normalde ikimizin arasına o otururdu. o oturunca bizim pek muhabbetimiz olmazdı. ilk gün onun yanına oturmak istiyordum ama yanlış anlaşılır diye, neyi yanlış anlaşılacaksa, oturmadım. ama muhabbete başladık. gerçekten iyi anlaşıyorduk. ben son ders yanına geçmeye cesaret edebildim. ertesi günde yanında oturdum.
ertesi gün onun sunumu vardı. gözlerimin içine bakarak anlattı. bundan hoca bile o kadar kıllandı ki ara ara dönüp bana bakıyordu. bende yanaklarım kıpkırmızı "ehe" falan yapıyordum. hatta şöyle bir olay daha var, bir yerde "partner" diye bir kelime geçti. hoca resmen bize dönerek "gayler bu kelimeyi eş anlamında kullanıyorlar," dedi.
üçüncü gün çok güzeldi. sıralarımız dip dibe oturuyoruz. sürekli beraberiz. artık teneffüslere arkadaşlarının yanına bile gitmiyor. hatta çıkışta laser-tag oynamaya gittik. aynı takımdaydık. ne yiyeceğimize ben karar verdim. aynı şeyi söyledik. oyundan sonra dondurma yemeye karar verdik. ben lavaboya gittiğimde bana dondurmamı ve suyumu almıştı. tanrım, elinden o dondurmayı ve suyu alırken o kadar mutluydum ki anlatamam.
sanırım o an vücudumun her tarafının enfeksiyon kaptığını fark etmiştim. vücudumun her köşesi "vanilya" tarafından işgal edilmişti. zaten o zamana kadar öyle bir hale gelmiştim ki kimseyi yan gözle bakamıyordum bile. yan gözle bakmayı bırak aklıma seks bile gelmiyordu. onunlada dahil! sadece onun olmak istiyordum. hala istiyorum. nasıl ve ne şekilde olduğu önemli değil. sadece sarılıp uyumak ya da ne bileyim yanımda olsun yeter...
ertesi gün bayan başağrısı ile kavga ettik. çünkü yerinden kalkmak istemedi. gerizekalının üstelik erkek arkadaşı var yani. çocuk gibi sırf yerine oturdum diye sınıfta bağırdı çağırdı. zaten öyle şımarık bir kız ki tanısanız ifrit olursunuz. ilgi budalası, herkes beni sevsin insanı. cins. vanilya, ben taraf tutmayacağım dedi. kendi aranızda halledin. bir kaç kere "aranız bunun için açılmasın," falan dedi. "yerini geri ver istersen," dedi ama yapmadım. çünkü hem bana o kadar dayılandıktan sonra affedersiniz ama "bok" verirdim hem de vanilya'nın yanında kalkmak hiç istemiyordum.
o günden sonra her sabah sınıfa erkenden gelip yer kaptım. zaten vanilya'da erken geliyordu. sohbet ediyorduk.
seneye benle beraber kürek takımına gelmeye karar verdi.
ne zaman sınıfa ziyaretime bir kız gelse, gözlerini dört açıp bizi izliyor. kaç kere yakaladım.
sabahları sınıfa gelir gelmez tuvalete gidip saçını düzeltiyor. kaç kere gözlemledim. bende yapıyorum. sabahları aynanın karşısına geçip 32 kere saçımı sağa-sola tarıyorum.
geçen gün kız arkadaşımla onu unutmam gerektiğine karar verdik. bunun için her teneffüs beni dışarı çıkaracaktı. sabah dip dibe oturuyorduk. sonra benimki sınıftan beni aldı. ben her teneffüs dışarı çıktım. o zamana kadar hep sınıfta kalan çocuk, o da arkadaşlarının yanına gitmeye başladı tekrar! çünkü ben sınıfa ne zaman gelsem onu göremiyordum. ama ben çıkana kadar o çıkmazdı.
neyse 3. ders, dibimde oturan çocuk sırasını bayan başağrısına doğru çekti. salakta "ayyy sırasını bana yaklaştırdııı" diye daha çok çocuğun dibine girdi. hayır, sevgilin var be orospu, ne yapmaya çalışıyorsun?!
benim başım ağrımaya başladı. zaten ne zaman bu salakla konuşmaya başlasalar başım ağrıyor. hayır, başka birisi olsa bu kadar rahatsız olmam. gerçekten. ben elmayı seviyorum diye elmada beni sevmek zorunda değil. elma, elma kurdunu sevebilir. ama bu kızın sesini duymak deli ediyor. bağıra bağıra konuşuyor, bir şeyi yüz kere tekrar ediyor, yaşadıklarını çok ilginç şeylermiş gibi bağırıyor...
ikimizde teraziyiz.
bu hafta sonu ikimizde saç traşı olmuşuz. sınıfta birbirimizi aynı anda görünce gülerek "sıhhatler olsun," dedik.
hayır, giydiğimiz kıyafetler bile uyumlu! bu kadar mı olur.
aynı burçtayız.
çevresinde çok fazla kız arkadaşı var.
bunun yanında elleri çok çirkin. gerçek anlamda çirkin. normalde ellere çok takarım ama nedense onda pek önemsemiyorum. hayır, bugün ondan soğumak için cidden ellerine odaklandım ama yapamadım. hatta bir kere bir yarışma sırasında soruyu yapmayayım diye ellerimi tutmuştu. o an mutluluktan ölebilirdim. şakayla karışık ellerimi kurtarmaya çalışıyordum ama ellerini daha sıkı tutuyordum.
yüzünde sivilce var. tamam hoş çocuk, kesin ama tüm çevrem " cikolatali kek hiç senin tipin değil," diyorlar. ha bu arada sivas'lı. anne tarafım sivas'lı. bu da mı tesadüf?
ayrıca bana şöyle dedi, "eğer iş imkanı çok olsaydı, senin bölümünü okumak isterdim,". tamam bu belki önemli bir detay değil ama işte benzerlikler mutlu ediyor.
bana gelip gidip "iphone saatini alır mısın?" diyor. eşek, bir gün gidip alacam. :)
pff.
bayan başağrısı olmadığı zaman, hep dip dibeyiz. ama o salak geldiğinde sürekli çocuğu lafa tutuyor. hatta bugün sabah derse girmeden vanilya, onunla konuşmayı bırakıp bana dönerek bambaşka bir konu açtı. nasıl bozuldu?! ama işte dediğim gibi bana göre beni kıskandı. çünkü 3. ders bayağı bayağı görmezden geldi gibi bir şey beni.
sonra bay ağız kokusu var. bu çocuk muhafazakar bir ailede yetişmiş. okulun başından beri bana asılıyor. ben vanilya ile bu kadar ilgilenmiyorken sorun yoktu ama şimdi hepten boka sardı. sürekli bizimle uğraşıyor. derste laf sokmalar falan! son ders the fault in our stars izliyoruz. her zamanki gibi dip dibeyiz. "size fazla yaklaşmayın!" dedi ayı. sonra geçen gün gelmiş "konulu film çekicem baş rollerde cikolatali kek ile vanilya oynatacağım," diyor. sürekli vanilya ile aramıza girmeye çalışıyor. imalı laf sokmalar falan...
tüm bunları sürekli düşünüyorum. tüm bunları ve şu an aklıma gelmeyen öteki şeyleri düşünüyorum. sürekli sonuç "senden hoşlanıyor," çıkıyor. ama 5 senelik platonik deneyimi olan üzgün, mutsuz, karanlık cikolatali kek diyor ki "boş yere umutlanma."
evet, ne düşünüyorsunuz beyler. özelden görüşlerinizi dinlemek isterim.
sözlüğün telegram grubuna katıldım. çok güzel eğlenceli sohbet,muhabbet oluyor. yazarlar çok samimi ve içten. daha önce hiç bu kadar insanın olduğu bir ortamda olmamıştım. ben de bazen sohbete dahil olmak istiyorum ama yazdıklarımın saçma olacağı ve/veya yanlış anlaşılacağı hissi yüzünden çok vazgeçiyorum. bazen bir cesaretle yazıyorum sonradan keşke yazmasa mıydım düşünceleri geliyor aklıma hep. bir yandan da kabuğunu kırmam gerektiğini,sosyalleşip böyle kalmamam gerektiğini düşünüyorum. ama bir yandan da çok çekiniyorum,utanıyorum ne kadar yazmak istesem de. yukarıdaki düşünceler geliyor hep. bir ara hastaneye bile gitmiştim depresyon,öfke kontrolü ve asosyallik tanısı koymuşlardı. ilaç tedavisi gördüm ama bir etki ettiğini düşünmediğim için bırakmıştım. bilemiyorum, böyle sessiz ve silik kalmak istemiyorum artık. bu çelişkimden kurtulmam gerekiyor ama ne yapacağımı bilmiyorum. yaşım çok büyük değil ama artık sıkıldım tek takılmaktan,iletişim kuramamaktan. hep böyle gidecek diye korkuyorum.
üst komşumuzun lise aşkıyla birbirlerini facebook'tan bulmaları ve adamın anında karısından boşanıp o kadınla evlenmesine şahit olduğum günden beri gerçek aşka inanıyorum.
yazarlardan birkaçını çok beğeniyorum valla, tam ısırmalıklar.
okulumu bırakmayı düşünüyorum.
1.5 aylık bir depresyonun ardından, o okulda-bölümde okumak istemediğime karar verdim. kabul etmek istemiyordum ama öyle. ben ankara'ya ait bile değilim. istanbul'a aitim. bunu daha ilkokuldayken öğrenmiştim. ankara'yı hiç yazmamalıydım. bölümüme karşı gram ilgi duymuyorum. 22 yaşındayım ve her şeye sıfırdan başlamayı düşünüyorum.
itiraf ediyorum, şuraya bin tane olumsuz özelliğimi yazıp sildim.
bir şey yazmadan kapatmak istemedim sayfayı. o yüzden bunu okuyorsunuz şu an.
bir ara yazacağım tekrar...
en yakın arkadaşım bir gün beni evine davet etmişti yemeğe. sıcak bir yaz günüydü ve arkadaşımın evi en üst kattaydı, haliyle sıcak oluyor evin içi. eve geldiğimde arkadaşımı üzerinde sadece boxerı ve bir de mutfak önlüğü ile kızartma yaparken gördüm. gayet normaldi bu durum onun için, zaten rahat yerde büyümüş biri. yalnız ben kalakalmıştım. o kadar seksi duruyordu, o kadar seksi duruyordu ki, çocuğu izlemekten kendimi alamadım, gözlerimi kaçıramadım. o tabii pek birşey anlamadı ama ben kendimi porno film setinde gibi hissettiydim. önlüğün altından meme uçları falan görünüyor, yok dolaba uzanıyor tabak alıyor, alttaki dolaba eğiliyor yağ alıyor falan. hani böyle plajda şurda burda mayoyla görseniz tahrik olmuyorsunuz da, böyle saçma sapan bir ortamda yarı çıplak görmek daha tahrik edici oluyor ya, aynen o durumlar. bir noktadan sonra ileri derecede tahrik olup, o gün arkadaşlığımızın son günü olmasın diye bir bahane bulup salona atmıştım kendimi, çocuğu içeride yalnız bırakarak. kafam allak bullak olmuştu.
çok daha yıllar önce de, o dönemki en yakın arkadaşımla antalyaya tatile gitmiş, ne alakaysa birinin karavanına atlayıp bir süre de karavanla takılmıştık. o gün karavancı amcanın karavanın üstüne birşey yerleştirmesi icap etmişti ve benim arkadaşım da ona yardım etmek üzere dışarı çıktı, ben de karavanın içinde kalmıştım. baktım benim arkadaş sıcaktan üstünü çıkardı, bir sandalyenin üstüne çıktı, karavanın üstüne halat bağlamaya çalışıyor. içeride pencereden de arkadaşımın başı ve bacakları hariç bütün çıplak göğsü ve karnı yukarı doğru gerilmiş şekilde karavanın penceresine, tam önümde hareket ediyor. bu böyle yarım saat kadar sürdü abartmıyorum ve arkadaşım terledikçe terledi, vücudu terden ve güneşten parıl parıl parlamaya başladı ve o kadar erotik bir görüntü ortaya çıktı ki, ben gene iptal vaziyette kalakalmıştım karavanın içerisinde.
yani normalde arkadaşlarına hallenen bir insan değilimdir ama yaşadığım bu iki olayı hiç unutamıyorum, her ikisinde de inanılmaz tahrik olmuş, bu kadar dibimde beni bu kadar tahrik eden birşeyin yaşanıyor olmasına ve hiç bir şey yapamıyor olmam nedeniyle kafam allak bullak olmuştu. her iki sahnede son derece canlı şekilde zihnime kazılı durumda.
güney lefkoşa'da türk sınırına yakın bir bardan bildiriyorum, burası bile lgbt hakları konusunda uçmuş gitmiş bir her, biz valla bokun içinde yaşıyoruz. dün akşam kıbrıs devlet başkanının sarayında resepsiyondaydık, kapıda güvenlik bile yok, çantamı bile aramadılar. davette yaşlı başlı bakan amcalar çıkıp kıbrıs cumhuriyeti olarak her yurttaşımızın farklılıklarına saygılıyız çünkü farklılıkların bizi zenginleştirdiğini biliyoruz. kıbrıs lgbt hakları konusunda son beş yılda çok yok katetti, biz cinsel yönelimi ve cinsiyet kimliği ne olursa olsun, herkese eşit ve özgür bir ülke yaratmaya çalışıyoruz. iyi kil buradasınız diye konuşmalar yaptılar. son bakan amcanın konuşmasında gözyaşlarımı tutamadım, bohur bohur ağladım. çok pis kıskandım, kendimi de tr vatandaşı olarak çok üçüncü dünya hissettim. biz bizim ülkede ne saçmalıklarla uğraşıyoruz, bunların geldikleri noktaya bak. çok kıskandım lan, bir de komşu ülke, hemen yanı başımız. erdoğan ın aksarayında böyle bir resepsyona katıldığımı hayal etmek bile ne saçma geliyor.
bunlar kuzeyle birleşirse, kuzey de otomatik olarak eşcinsel evliliğini kabul etmiş olacak. lgbt kazanımlarını artık kıbrıstaki türkler üzerinden ithal etmeye başlarız bence bundan sonra.
konferans da süper geçiyor. otelde de oda arkadasım rus bir trans erkek. bayağı da arkadaş olduk onla yalnız çok pis horluyor gece herifçioğlu. neyse valla dünyam değişti şurada, iyiki gelmişim.
çok güzelmiş la bura. çok kıskandım.
gay olmadıkları halde birçok yakın arkadaşıma sakso çektim.
geçenlerde annemin sigarası bitmiş ve sırt çantamdaki paketi almak için benden habersiz biraz kurcalamış. prezervatif ve kayganlaştırıcı jeli görmüş, ses etmemiş. 2 gündür salya sümük hastayım ve yatakta pervasızca sancı içinde kıvranıyorum. 10 dakika önce annem odama gelip;
"geçen çantana ne buldum. bokiyen karilara gidiysun sonrada hastayim diye yataysun. ben sülaleye boyle orospi görmedum. ahh demedi dema o fuşki virusu kaptun. yarun git da bi test ol. baban duymasun siçar ağzuna" dedi.
ben şok ben iptal. ne ara bu kadar geniş oldukta haberim yok. vuuu dünya başıma yıkıldı.
100 tl karşılığında sex yaptım.
eskortluk yaptım.
j*nd*rm*
evliydi.
memnun kaldım dedi.
yine görüşelim dedi.
tmm dedim.
borcum var.
affedin beni..