bir insanı tanımaya başladıkça eski heyecanın kaybolması

birini ilk tanımaya başladığınızda kafanızda onun için ayırdığınız yer %99 (ya da biz öyle diyelim, sembolik, metaforik bik bik bik) boştur. bu alan sizin serbest alanınızdır ve istediğiniz gibi doldurursunuz. bunu yapmanın heyecanı, zevki bambaşkadır. henüz yaşamadığınız, görmediğiniz özellikleri kimbilir nasıldır diye, en küçük hareketinden çıkardığınız koca koca anlamlarla ballı şerbetli yaratılmayı bekler. yaratılır da... ama, kaçınılmaz bir şekilde, istemeseniz de, tanıdıkça o geçici süreyle kapatılmış boşlukları kendi doldurmaya başlar. sonra da gelsin o meşhur "göründüğü gibi değilmiş" muhabbetleri.

hayal kırıklığı yaşıyorsanız, bunun acısının nedenin yarısı size aittir. çuvaldızı zaten ona batırıyorsun, şimdi o iğneyi kendine çevir ve...
bir zamanlar gördügümde bosaldigim adami tanidim ve keske tanimamis olsaydim dedigim dogrudur. bazen birini gercekten tanimamak daha iyi.
istenilen şeye yaklaşıp mesafe aralığı ayarlandığında aklı zinde tutan duyguların yeterli olup, daha ileri gidildiğinde asıl anlamından uzaklaşılması halidir.

düşünülen şeye yüklenen anlam, onu tanıdıkça aslından uzaklaşmaya başlar; bu varolan durumun olması istenenle savaşından başka bir şey değildir aslında. uzağında durup hiçbir şekilde adını koymadığımız insanlara duyulan merak ve heyecan görsellerinin, yakınlaşma ile yere çakılmasından ibaret oluşudur.
doğaldır ve olması gerekendir. çünkü bir ilişkiyi (iş, aşk, arkadaşlık fark etmez) ayakta tutan şey heyecan değildir. evet güzeldir heyecan, fakat kaybolduğunda yerini çok daha güzel bir şey alır, o da güvendir. her şeyden önemlidir. shameless'ın gülü fiona gallagher ne demiş:
"i trust you, that's bigger to me than i love you."