operazionepaura

Durum: 431 - 0 - 0 - 0 - 06.05.2023 22:32

Puan: 6602 - Sözlük Kezbanı

14 yıl önce kayıt oldu. 1.Nesil Yazar.

ısırayım da geçsin...
  • /
  • 22

belladonna of sadness



ya da tam ismiyle: 哀しみのベラドンナ (kanashimi no beradonna)

anime ile içli dışlı olmamakla beraber çok sevdiğim, hem hikayesiyle hem de tarzıyla etkileyici bulduğum bir filmdir. hele cazcı masahiko satoh'nun psychedelic ile folk arasında gezinen müziği müthiş. bayıldığım giriş parçasının zamanında bizde hümenyra'lı bir aranjmanının yapılmaması ilginç. belki film çok sonradan ünlü olduğu içindir.

modern anime izleyicilerinin çoğunlukla seveceğini sanmıyorum. aslında hak bile veriyorum. çünkü film/hikaye daha çok sabit görüntüler üzerinde gidiyor. henüz izlememiş maceracı seyircilere tavsiyemdir.

debbie gibson



debbie gibson'ı (çıktığı zamanlarda) daha şirin bulsam da bu kavgada tarafım tiffany.
şaka bir yana, zamanında sıkı rakip/düşman gibi gösterilseler de (çünkü "everybody loves a good catfighting") aslında hiç öyle olmamışlar.
not: felaket efektleri ve uyduruk dev hayvanların kapıştığı kötünün kötüsü syfy/asylum yapımı 2011 yapımı megapython vs. gatoroid'den alınma.

ed wood

kendisi en kötü yönetmen olarak anılsa da, kötü filmler hakkında az çok bilgisi olan birisi olarak söyleyeyim, o kadar da kötü değildir. (örneğin 70'lerde doris wishman gibi bir hanımefendi var ki...) ama bu şekilde pazarlandığı da bir gerçek. hiç bir filmini görmemiş sinemaseverler bile en kötü yönetmen olarak söylüyor adını. tim burton malum filmi çekmeseydi adı sadece kültsever derneğinin konuşmalarında kalacaktı. tekrar edeyim, bence o kadar kötü değil, ama maalesef filmleri oldukça sıkıcıdır. bakınız, troll 2'ye bayılan biri olarak söylüyorum bunu.

lgbt'ler çok eğlenceli diyen tip

benle tanışırlarsa fikirleri değişebilir. sonuç garantili. eğlendirme özürlü bir lgbttiq birey olmak azınlığın da azınlığı olmak demek. hor görün şu garibi.

aktif diye eve getirilen tipin pasif çıkması

pasif derken mum gibi yatan biriyse, gerçekten hayal kırıklığı. ölüsevicilerin başına diyelim. diğer türlü, hakikaten de misafirin gönlünü yapmalı.

yine de dizine oturtup, bak kardeş, sen niye böyle böylesin de şöyle şöyle değilsin diye nasihat de verilmeli. bu sayede iletişimin farklı boyutlarının kapısı açılabilir (!). hatta misafiriniz; haklısın kardeş, sayende hiper-aktif oldum diyebilir, sevgiyle el ele dağ bayır koşturabilirsiniz.

bazıları hiç anlamıyor ama hayat ne kadar zor değil mi, e dostlar?

ayı sözlük yazarlarının kitap tavsiyeleri

yıllar yıllar önce sahaflarda bulduğum, hızla okuyup, hızla kaybedip yıllar yıllar sonra da iş bankası baskısını aldığım, carson mccullers'ın altın gözde yansımalar'ı (1941). eni topu 104 sayfalık, ama için için kaynayan bir kitap.

sevgililer günü

bazılarımız için yılın en acılı, en kötü, en günah keçisi günü. (örneğin ben). fakat, ortalık olumsuzluk kaynarken, en olmadık şeylerden bile negatif bir pay çıkarma yeteneği sahibi olan bizlerin de bu günü değerlendirmesi gerekir diye düşünüyorum. tabii bir zorunluluk, zorbalık olmamalı. (kaldı ki beraber olduğun kişinin beklentileri seni korkutuyorsa, o güne gelene kadar başka sorunlar var demektir.) neyse, bunu da sevgilililililer (!) düşünsün.

gelelim biz nadasdaki acılı, korkulu, mağdurun da mağduru garibanlara... eyyyy sevgililer. sevmeyi, sevilmeyi sizden öğrenecek değiliz. (hı hı, oldu...)

sevgilin yok mu? arkadaşınla paylaş. planları mı var? ailenle o zaman. o da mı olmadı? sev sokakta ki hayvanı. zaten sevilecek yer arıyorlar. yok o da olmadıysa kendini şımart. hatta seçim yapma, hepsiyle yap. hatta, elini kolunu nereye koyacağını bilemeyen sevgili gibi, kendine hiç olmadık bir şey al. pis kapitalizm mi? çık o zaman dışarı. birey olarak yaşadığını, var olduğunu bir daha hisset. bakarsın o çevrendeki sevgi budalası, şapşal "ayy aşkımmm"ları yüzünü güldürmüş. sen değil misin sevgi kimsenin tekelinde değil diyen.

ne demişler kendiyle barışık olmayan kimseyle olmaz. zor mu zor. ama imkansız değil.

türk erkeklerinin yarısı biseksüel

"oturdum saydım bu sayede ne de çok bildiğim anlaşıldı" kafasında biri diyecektim ki... kadın sırf ünlü diye (ayrıca iktidara... pardon rte'te sempatisi sayesinde) hunharca dalmadan önce bu tür laf söyleyen insanların ne kadar çok olduğunu fark ettim. bırakın bir kadını, canlı/cansız hiç kimseye dalmayı ayıp bulan bir sevgi kelebeğiyim. insanların siyasi tercihlerine saygı duyacak kadar da duyarlılık kasmaktan kendimi alamam. beni hep sevin, e mi?

sonra, yine oturdum, empatilerden empati seçtim. benim ne farkım var, dedim ki tüm insanların %88,53'ü tanımadığı o-şu-bu topluluklar hakkında genellemeler yapmaya bayılır.

şaka (şaka?) bir yana biseksüellik sadece erkeklere özgü değil. cinsiyet ne olursa olsun hem kadın hem de erkek kromozomları taşıdığımıza göre; oranı değişebilir ama hepimizde biseksüellik var. karşı cinsten biri yüzünden reddeden birinin hıncını biseksellerden çıkarmaya çalışan pıtırcık kardeşlerime duyurulur.

dedim oldu.

the wild boys

ilk highlander filminin yönetmeni russel mulcahy william s. burroughs'un yazdığı the wild boys: a book of the dead'i filme dönüştürmeyi planlarken duran duran'dan filmde kullanılması için şarkı ister. döneminin en pahalı videolarından olan, mad max esintili klibi de mulcahy çeker. bu sayede, 1984 yılında duran duran'ın en bilinen şarkılarından biri çıkar.

bu arada klipteki değirmen sahnesinde simon le bon'un ölüm tehlikesi yaşadığı şeklinde reklam... pardon efsane dolaşsa da le bon'un kendisi böyle bir şey olmadığı açıklanmışır.

seksenleri yaşayanlar beni anlar.

unravel

şirin görünüşlü ama insanın içine dokunan o oyunlardan biri gibi görünüyor. yüzümü kar çıkarmayacak gibi. (yüzüm?)

http://www.unravelgame.com/

seni arkadaş olarak görüyoruma alternatif cevaplar

bunu söyleyen, bırakın başından savurmayı, inanarak da söylese karşıdaki için hep aynı kapıya; yani hayal kırıklığına, mutsuzluğa ve giderek öfkeye sebep oluyor. yine de, muhafazakarlıktan değil ama "fakbadilik teklifine" tercih ederim.

sürekli sevgiliden izin alan insan modeli

sürekli hesap verme şeklinde yapılıyorsa, (bazen gösteriş soslu da olabiliyor) aman, sakın aralarına girmeyin. ciddi savaş yaraları alabilirsiniz. ama sürekli dibimizde şöyle böyle olmuyor diyenlere tavsiyem: inanın insan duymamayı başarabiliyor. yeter ki istesin. bir ukala öyle dedi dersiniz.

lakin haber vermek adına, karşılıklı yapılıyorsa yine araya girmeyin. size ne be! valla (benim gibi kıskananlar) çatlasın desem yeridir.

şaka maka insan yalnız olduğunda her güzel şeyin batması ne berbat.

cinsiyetsiz tuvalet

"muhafazakar cinsiyetçi" tuvaletlerde yer bulma sıkıntısı yaşayan biri iken, çalıştığım bir firma sayesinde "seksüel aktivite potansiyeli yüksek çok-cinsel" tuvaletlere alışmam ummadığım kadar hızlı olmuştu.

aslında bunda şaşırılacak bir şey yok. kaka-çiş sorunsalı karşısında akan sular donmamalı, gürül gürül akmalı. bu durumda tek yaşayacağınız sorun siz içerideyken gürül gürül akmanın taşmaya dönüşmesidir.

ayrıca bu tip tuvaletler sayesinde koku ve dağınıklık konusunda kadınların erkeklerden çok da farkı olamayabileceğini görüyor insan.

pembe kaka yok. limonata tatlı çiş yalan.

sürekli sevgilisinden bahseden insan

sevgili üzerinden prim yapmanın ne menem bir davranış olduğunu sevgilisinden ayrılmanın yarattığı fırtınayla fark edemeyecek insandır. fark edeceği zaman da yeni bir övülünecek savgiliye sahip olacaktır. cehalet denilen erdeme sahipse şanslıdır.

yine de 14 şubatta (çoğumuzun sahip olduğu malum hırsla) taşlanmamasını yeğlerim.

alien seni biliyor mu

eşcinsel veya düzcinsel. bir alien (xenomorph) beni tanısa sever. bir fırsat versin yeter. hem niye sevmesin ki...

ben...sever...alien...

eski sevgilimin yeni sevgilisine not

söyleyecek laf çoktur da...

ama artık içinde "ben" olmayan ilişkide bana laf düşmez. cidden.

hatta söylemesi ve kabul etmesi en zor şekliyle söyleyeyim: onu bunu aydınlatmak yerine bazı 2. ve her 3. şahıs gibi "benim de vazgeçilebilir" olduğumu kabullenmem gerek. aklımız nasıl anca bize yetiyorsa, o büyük olasılıkla tanımadığım(ız) 3. kişinin de , biz aydınlatıcı (!) bilgiler verirken hissedeceği, düşüneceği şey budur.

bu arada tekrar edeyim: o ilişkide ki asıl 3.kişi hala ben(dir).

facebook ta ortak hesap açan çift

- bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler.

- kedi ulaşamadığı ciğere...

- sana ne'dir.

- geçiniz.

- n'olmuş?!

(benim yapacağım bir şey değil. ama dert edilecek de bir şey değil.)

dövme yaptırma kararsızlığı çeken insan

bu benim. acısını geçtim, şekil konusunda cidden kararsızım.

oysa 2 yıl önce ne gerek var diyordum. birilerinden (!) bulaştı herhalde.

şu da var. geçenlerde hissettiğim heyecan giderek düşüyor. sanırım yaptırmayacağım.

lütfen tercihlerime saygı. cık cık cıkk.

aşırı aptal insan görünce oluşan dizlerimi ısırma isteği

futurelavirs beni gördüğünde böyle yapmıştı. ben de dedim ki "ohh, cazibeme bir yere kadar dayanabildi tabii". alçak gönüllülük de bir yere kadar yani. yani...

...yani rüyamda öyle gördüm. geçenlerde, epey ateşlenmiştim.

son gelişme: bunu okuduktan sonra futurelavirs her iki dizine dişten saat yaptı. onu görenler bu yapıtın gerçekçiliği karşısında kendi dillerine dişten saat yaptılar.

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

...kafan kıran sex pistols...kıç kıran black arabs...
black arabs - sex pistols medley [sex pistols]
...bum çiki beybi...
wolfgang press - mama told me not to come [randy newman]
...delinin tekinden deli yorumu...
grace jones - she's lost control [joy division]
...şıklığın abartılmış hali...şokkk şıkk...
david bowie - nite flights [the walker brothers]
...snıff snıfff...acilen bir omuz aranıyor...
this mortal coil - i come and stand et every door [byrds - bu arada sözler nazım hikmet'ten]
  • /
  • 22

belladonna of sadness

bu yıl 50. yaşına basan japon anime kültü.(1973) seks, şeytan, şiddet of of.

psychelic müzikleri, atmosferi, dokusu alır duvardan duvara çarpar. 100 tane modern anime izleyip sinefil kesilen sidikli uyduruk anime övcülere ders niteliğindedir.

Toplam entry sayısı: 431

eski sevgilimin yeni sevgilisine not

söyleyecek laf çoktur da...

ama artık içinde "ben" olmayan ilişkide bana laf düşmez. cidden.

hatta söylemesi ve kabul etmesi en zor şekliyle söyleyeyim: onu bunu aydınlatmak yerine bazı 2. ve her 3. şahıs gibi "benim de vazgeçilebilir" olduğumu kabullenmem gerek. aklımız nasıl anca bize yetiyorsa, o büyük olasılıkla tanımadığım(ız) 3. kişinin de , biz aydınlatıcı (!) bilgiler verirken hissedeceği, düşüneceği şey budur.

bu arada tekrar edeyim: o ilişkide ki asıl 3.kişi hala ben(dir).

golden shower

hani bazen insanın "şu anda her şeyi yapabilirim" dediği anlar vardır ya...

yok mu? sadece ben mi?

her neyse, bazen merak etmiyor değilim. sonra, vitamin aldığım zaman çişimi saran o kokuya nasıl dayanamadığım aklıma geliyor. ya da herhangi bir umumi tuvaletteki koku. o zaman hızla ıh-ıh moduna geri dönüyorum.

sandığınız gibi değil. valla bak. açık..laya..bilir...dim.

(yalnız duş görevi gören arkadaşların nasıl da şeffaf işediklerini görünce, sanırım bunun için ayrı bir diyete giriyorlar.)

feminenlere saygı duyuyorum

şu "saygı duyuyorum ama..." diye başlayan cümleleri düşünüyorum ve tdk'ya bakıyorum.

http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=c...

saygı
isim
1. isim değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimseye, bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu, hürmet, ihtiram
"insanlara saygıyı yitirdin mi yandın bittin, on paralık oldun demektir." - y. kemal
2. başkalarını rahatsız etmekten çekinme duygusu

sonra bir bakmışsın, gaylere saygı duyuyorum ama yaklaşanın kafasını kırarım, kadınlara saygı duyuyorum ama çok açık geziyorlar, erkeklere saygı duyuyorum ama hepsi sarkıyor, pasiflare saygı duyuyorum ama hepsi kompleksli hetero-kadın düttürüsü, farklı düşüncelere saygı duyuyorum ama monako falan filan...

ben dedim oldu (bölüm xix)

debbie gibson



debbie gibson'ı (çıktığı zamanlarda) daha şirin bulsam da bu kavgada tarafım tiffany.
şaka bir yana, zamanında sıkı rakip/düşman gibi gösterilseler de (çünkü "everybody loves a good catfighting") aslında hiç öyle olmamışlar.
not: felaket efektleri ve uyduruk dev hayvanların kapıştığı kötünün kötüsü syfy/asylum yapımı 2011 yapımı megapython vs. gatoroid'den alınma.

belladonna of sadness



ya da tam ismiyle: 哀しみのベラドンナ (kanashimi no beradonna)

anime ile içli dışlı olmamakla beraber çok sevdiğim, hem hikayesiyle hem de tarzıyla etkileyici bulduğum bir filmdir. hele cazcı masahiko satoh'nun psychedelic ile folk arasında gezinen müziği müthiş. bayıldığım giriş parçasının zamanında bizde hümenyra'lı bir aranjmanının yapılmaması ilginç. belki film çok sonradan ünlü olduğu içindir.

modern anime izleyicilerinin çoğunlukla seveceğini sanmıyorum. aslında hak bile veriyorum. çünkü film/hikaye daha çok sabit görüntüler üzerinde gidiyor. henüz izlememiş maceracı seyircilere tavsiyemdir.

gudubet

the good, the bad & the gudubet

yataklıdan rahatsızım

adına da derler seks...

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/227028...

üzerine uzun uzun yorum yapmak gibi bir güdüm var, kenarda hevesle bekliyor. ama tabii ki gündem değiştirmekten başka hiç bir amacı olmayan bir açıklama. ama eminim destekleyeni de vardır. bizim gibi sazan gibi atlayıp "n'oluyosunuz" diyeni de...

ama ilk okuduğumda, saftirik bir ateist olarak ağzımdan arapça bir şeyler çıkmaya çalıştığı durumunu yadsıyamayacağım. ne de olsa her türk mazluman, yok müslümhan, ya da her neyse ondan doğar.

zombi

haiti kaynaklı bir kavram olan zombi, büyü yoluyla canlandırılan ölü demek. sinemada ilk örnekleri ruhu olmayan beyaz gözlü insanlar şeklindedir. romero'nun klasiği night of the living dead ile, ama özellikle devam filmi dawn of the dead ile bugün küçük çocukların bile bildiği, hastalık sonucu aşırı etoburlaşmış ölülere dönmüş durumda. 2000'lerde ise her şeyin daha bir hızlanması, kağnıdan da ağır yürüyen zombileri etkilemiş, danny boyle'un 28 days later'ının ses getirmesi ile ciddi anlamda hareket hızı kazanmışlardır. ilk örneklerde zombiler egzotik bir korku öğesi iken, 70'lerde bu korku öğesinin tüketim toplumun temsil etmesi devrimsel sayılsa da tür olarak kendisi bir tüketim malzemesi haline çoktan gelmiş durumda.

şahsi olarak ısrarla tavsiye edebileceğim zombi/zombili filmleri:

1920 - das cabinet des dr. caligari
1932 - white zombie
1943 - i walked with a zombie
1945 - dead of night
1964 - the incredibly strange creatures who stopped living and became mixed-up zombies (adı üstünde bir film, trippy!)
1966 - the plague of the zombies (hammer tarzı, ürkütücü suratlı zombiler)
1968 - night of the living dead
1971 - la noche del terror ciego (tombs of the blind dead) (en favori filmlerimden / ölü şövalyeler dehşet saçıyor)
1972 - children shouldn't play with dead things (gizli klasik)
1972 - pánico en el transiberiano (horror express) (atmosferi yeter)
1972 - dead of night (deathdream) (üzgün bir korku filmi)
1973 - ataque de los muertos sin ojos (return of the blind dead) (ya da ölü şövalyelerin dönüşü)
1974 - non si deve profanare il sonno dei morti (let sleeping corpses lie) (çok çok çok sevdiğim bir film. çok demiş miydim?)
1977 - rabid (ilk zamanlar ki cronenberg i özlemiyorum desem yalan olur)
1977 - shock waves (ilk nazi zombilerden)
1978 - dawn of the dead
1979 - zombi 2 (zombie flesh-eaters) (bir fulci klasiği. hastasıyım.)
1979 - zombie holocaust (doctor butcher, m.d.) (o kadar kötü ki... seviyorum bu filmi)
1980 - paura nella città dei morti viventi (city of the living dead) (açık ara en sevdiğim fulci filmlerinden biri. hatta bir nevi fetiş.)
1981 - ...e tu vivrai nel terrore! l'aldilà (the beyond) (fulci fulci ulci)
1981 - le notti del terrore (burial ground: nights of terror) (bu da cidden kötü bir film, porno film mantığıyla nasıl bir korku filmi çekilirin iyi bir örneği)
1981 - dead & buried (sağlam atmosferi olan, gerçekten ilginç bir filmdir. çocukken izlediğim için unutmam mümkün değil.)
1981 - the evil dead (klasik!)
1983 - one dark night
1985 - day of the dead (bugün izlediğimiz zombilere asıl şeklini veren film desek daha doğru olur)
1985 - re-animator (bir başka klasik.)
1985 - the return of the living dead (korku ile komedinin en başarılı kokteyllerinden biri)
1986 - night of the creeps
1987 - prince of darkness (hastasıyım carpenter'in. aynı zamanda sinemada tek başıma izlediğim ilk film.)
1987 - evil dead ii (dead by dawn! dead by dawn!)
1988 - dead heat
1990 - night of the living dead (tom savini'nin yeniden çevirimi. hiç de fena değil.)
1990 - bride of re-animator
1992 - braindead (dead alive) (en şirin zombie filmi #1)
1993 - return of the living dead 3 (ilkinden daha az komik, efektleriyle göz dolduruyor.)
1994 - dellamorte dellamore (cemetery man) (anında unuttuğum yeniden çevirimi bu filmin 1/10'u bile etmiyor. çok sağlam filmdir.)
2002 - 28 days later (koş zombi koş ya da zombileri tekrar hortlatan film #1)
2002 - deathwatch
2004 - dawn of the dead (zombileri tekrar hortlatan film #2. asıl filme saygıda kusur göstermemesi ayrı bir takdire şayanlık.)
2004 - shaun of the dead (en şirin zombie filmi #2)
2006 - black sheep (zombi koyun? aynen öyle!)
2006 - fido (korku filmi olmayan zombi filmi)
2006 - poultrygeist: night of the chicken dead (tam bir troma çılgınlığı. tam bana göre bir film. ciddi sinemaseverler ısrarla uzak dursun.)
2007 - mulberry street (sürpriz)
2007 - planet terror (çok sevmemekle beraber tür severlerin izlemesi gerektiğini düşünüyorum. hala izlememişlerse tabii.)
2008 - otto; or up with dead people (ai gai, ai zombi)
2007 - [●rec] (züpper! özellikle ilk izleyiş tam bir rollercoaster.)
2007 - the signal
2008 - deadgirl
2008 - trailer park of terror (fena değil.)
2009 - la horde (fransız sinizmine sahip zombi filmi)
2009 - pontypool (izlediğim en enteresan, en cesur zombi filmlerinden biri. macera seven sinemaseverler mutlaka izlemeli)
2009 - [●rec]2 (ilki kadar olmasa da sırf enerjisi için izlemeli)
2009 - the revenant
2012 - the cabin in the woods (arızalı bir klasik! neredeyse orgazmik.)

not: cranberries meselesine gelince... şimdi kızanı, eksileyeni çok olacak ama celine dion'un my heart will go on'una kimi insan nasıl katlanamıyorsa ben de bu parçaya katlanamıyorum. ha, evet, bir de dolores o'riordan'ın titrek sesini de sevemedim bir türlü. yalan değil, bunda çevremdekilerin kendisi için "bir tanrıça, dünyaya inmiş bir melek vazu vizu" propogandalarının etkisi de büyük. oysa, ilk çıktıkları dreams'i severdim. hakikaten. ama olmadı, olamadı.

bir insanı tanımaya başladıkça eski heyecanın kaybolması

birini ilk tanımaya başladığınızda kafanızda onun için ayırdığınız yer %99 (ya da biz öyle diyelim, sembolik, metaforik bik bik bik) boştur. bu alan sizin serbest alanınızdır ve istediğiniz gibi doldurursunuz. bunu yapmanın heyecanı, zevki bambaşkadır. henüz yaşamadığınız, görmediğiniz özellikleri kimbilir nasıldır diye, en küçük hareketinden çıkardığınız koca koca anlamlarla ballı şerbetli yaratılmayı bekler. yaratılır da... ama, kaçınılmaz bir şekilde, istemeseniz de, tanıdıkça o geçici süreyle kapatılmış boşlukları kendi doldurmaya başlar. sonra da gelsin o meşhur "göründüğü gibi değilmiş" muhabbetleri.

hayal kırıklığı yaşıyorsanız, bunun acısının nedenin yarısı size aittir. çuvaldızı zaten ona batırıyorsun, şimdi o iğneyi kendine çevir ve...

gay rolü oynar mısın

samimiyetsiz bir sorudur. hele bu soruyu sormadan atlayanlar yok mu... niye bir katili, dolandırıcıyı, hırsızı vs. gibi insanlara kötülük yapanları canlandırır mısın diye sormazlar da... hadi lan!

futurelavirs

bu adamın yazılarındaki kıvraklık, anlattığı konuya hakimliği ve hınzır gözlemciliği bende olsa kıçımın seviyesi çoktan burnumun üstüne çıkmıştı. keyifle ve merakla takipteyiz.

(..yız?! biz kim?! ben takipteyim, ben!)

her konuştuğu gayin kendisine yazdığını sanan gay

bu gay kardeşlerin (!) ne de çok derdi varmış dedirten başlıktır.

"her konuştuğu gayin kendisine yazdığını sanan gayin kendisine yazdığını sanan gay" arkadaşlara derin gir nefes çekip buradan selam gönderiyorum.

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

efenim, "ayı sözlük yazarının şu anda dinlediği şarkılar" kısmına geçmeden önce minik bir açıklama yapacağım.

ayısözlük'e girdiğim zamanlarda yaptığım standart bir davranışım var. bilgisayarın hafızasındaki binlerce ne oldukları bilinerek koyulmuş şarkıdan oluşan klasörlerden itinayla ve hızlı bir şekilde 5 parça seçilir. çalmaya başar. genelde 15-25 dakika arası tutar. süre bittiğinde göz gezdirme de bitmiş olur. yani paylaştığım şarkılar "en favori çalma listem" değil. kaldı ki öyle bir başlık olsa girdi de bulunmazdım. sevdiğim, vazgeçemeyeceğim şarkılar o kadar çok ki listesini yapmam mümkün değil. (niyet-sonuç ilişkisi)

ayrıca bu tarz girdileri olan eni topu 2 kişiyiz herhalde. o kadar girdi arasında arada bir "ısrarla" yapılan bu paylaşımların niye "cidden tuhaflaştığını" alamadım. adı üstünde: "ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar".

not: cümlelerimin hiç birinde gizli ima, alaycılık veya dişini gösterme öğesi bulunmamaktadır. eleştiri yapan yazar(lar)ın iyi niyetine inanılarak yazılmıştır.
Henüz takip ettiği biri yok.