telefonu yeniden açmak tam bir gün sürdü. açtığımda gelen mesajlara basmak da biraz zaman aldı. en sonunda okuyabildiğimde çok güzel şeyler yazmış olduğunu gördüm. "yalnız olmadığına, bir ilişkin olduğuna çok sevindim :)" yazmış, "mutlaka görüşelim, konuşalım olur mu?" diye eklemiş. "şok oldum", "aman tanrım", "inanmıyorummmm", "sen de miii" falan gibi hayret içeren hiç bir şey yazmamış, oysa ben öyle bir şaşırma, bir hayret falan bekliyordum. tepkisinin tarzını aslına bakarsanız çok sevdim. açılmak için doğru bir seçim yapmışım evet. devamını nasıl getireceğim acaba...
cevap yazamadım ona. ne yazacağımı bilemedim. bir de kafam pek iyi değil, bu açılma mevzusu da iyice gerdi beni, işim de sıkıştırıyor bir taraftan. bir de kızın yüzüne bakınca ne derim, ne konuşurum ona da endişeliyim biraz. biraz üstünden zaman geçsin dedim. sonra başka bir nedenle, zaten dengesiz ve agresif bir modum olduğundan, telefonumu kırdım. aranınca ulaşılamıyorum dolayısıyla. bu akşam evde bunalım bunalım yatarken arkadaşlarım evimi bastı, telefonlara çıkmıyorsun kaç gündür, merak ettik, evini basmak zorunda kaldık dediler. sağolsunlar modumu düzelttiler bu akşam. onlarla otururken bu psikolog arkadaşım evdeki arkadaşlarımdan birini aradı, ben tabii kimin aradığını bilmiyorum, biraz konuştular, sonra senle de konuşmak istiyor diyip arkadaşım telefonu benim kulağıma yapıştırdı, ben kim olduğunu anlamadan "alo?" dedim, kız "telefonlarımı niye açmıyorsun, mail attım cevap vermedin, mesajlarıma cevap vermedin, çok merak ettim seni, iyi misin?" dedi. ben o sırada çaktım kimin aradığını, kekeledim biraz, "ee kendimi pek iyi hissetmiyorum bu aralar, arayacaktım seni, kusura bakma" falan diye birşeyler geveledim. o da "tamam en kısa zamanda görüşelim olur mu?" dedi. sesi çok tatlıydı.
itiraf edeyim burada: kızın tonunda hafif aşağılama, hafif şaşırma, hafif kinaye, ters birşeyler bekledim. hayır hiç biri yoktu. son derece normal, son derece eskisi gibi konuştu, eskisi gibi sıcak, eskisi gibi anlayışlı, eskisi gibi eğlenceli.
çok abartıyorum gibi geliyordur belki beni okuyanlara ama hissettiklerim bu şekilde. benim için hiç kolay gelişen bir süreç değil.
şimdi oturdum ona mail yazdım, kusura bakma pek iyi değilim bu aralar diye. görüşmek istiyorum onunla evet, ama ne konuşacağımı bilmiyorum. ama sanırım zor kısmını atlatmış durumdayım, onla konuşsam biraz daha rahatlayacağım.
bu arada bütün bu dengesiz hallerime şahit olan, hatta uzun süredir şahit olan ailem bana sürekli olarak "iyi misin? iyi misin?" diye sormaya devam ediyorlar. iyi olmadığım kabak gibi ortadayken. şu "iyi misin?" sorusundan iyice tiksinmeye başladım, "elinin körüyüm" dememek için kendimi zor tutuyorum, "iyiyim, iyiyim" diye geçiştiriyorum habire. iyi misin ne demek amk, çok sinir bozucu.
çok zor geçen bir gündü benim için ama şimdi rahatladım biraz, özellikle o arkadaşımın sesini duymak, beni yargılamadığını, aşağılamadığını sesinin tonundan hissetmek çok iyi geldi. ne ihtiyacım varmış buna, vay anasını. keşke annem de bu şekilde davransaydı bana, ona söylediğimde.
vance joy'dan
riptide dinliyorum şu anda, tatlı bir sakinlik çöktü üstüme.
lady, running down to the riptide, taken away to the dark side, i wanna be your left handed man,
i love you when you sing that song and i gotta a lump in my throat cos you're gonna sing the words wrong.