east hastings

godspeed you black emperor (you'nun yanında bir ! var) adında bir grup var. işbu grup 1998 yılında bir albüm yayınlıyor. adını boşver. şimdilik lazım değil.
bu albümde tam onyedi dakika ellisekiz saniye süren bir müzik var. şarkı değil. bir şey var işte. müzik olsun sıfatı.

ecnebice bir şeyler söylüyor bir beyamca. hani şu hollywood filmlerinin bazılarında sokaklarda dolanan deli adamlar var ya... onlar gibi bir beyamca. isa'dan, kurtuluştan bahis eyliyor. konumuz bu değil elbette. kurtuluş isa'da, tanrı'da, allah'ta, yaradan'da, uçan spagetti canavarı'nda, bir sigarada, sade bir türk kahvesinde olabilir. ama konumuz bu değil.

sonra bir melodi başlıyor.
bir adam bir sigara yakıyor. turuncu bir japon fenerinin aydınlatamadığı loş odanın duvarlarında sigara dumanlarının gölgeleri dans etmeye başlıyor. turuncu ve siyah bir kaos. kimse duymuyor bu kaosun ayak seslerini. kulaklar sağır olmuş. sadece e-a-s-t-h-a-s-t-i-n-g-s.

gece onyedi dakika ellisekiz saniye sürüyor. gece onyedi dakika ellisekiz saniyeye sıkışıyor. gece onyedi dakika ellisakiz saniyeden ibaret kalıyor.

sözleri şöyledir;

uğursuz bir rüzgâr esiyordu. yönetim çürümüştü. bir sürü ilaçla uyuşmuştuk. radyo açık ve perdeler çekiliyken, bu korkunç makinenin göbeğinde kıstırılmıştık ve makine kan kaybından ölüyordu. güneş batmıştı. reklam panolarının hepsi kötü kötü bakıyordu. bayraklar direklerinde ölüydü ve şöyle devam etti; binalar kendi üstlerine devrildi. anneler yıkıntının içinden bebekleri tutup çıkardılar, saçlarından yakaladılar. yangında ufuk çizgisi çok güzeldi. dönüp duran bütün metaller yukarı doğru uzadı. her şey turuncu bir pusla yıkandı. dedim ki: “öp beni, çok güzelsin, bunlar kesinlikle son günler”. ellerimi kavradın ve tam içine düştük. bir gündüzdüşü ya da havale geçirir gibi. bir sabah uyandık ve biraz daha aşağı düşük. kuşku yok ki bu ölüm vadisiydi. cüzdanımı açtım, kanla doluydu.