ingiltere

9 Entry Daha
tüm kırıklıklarımı, yüklerimi, koca bir ilk gençliğimi memleketimde, ağaçlarımın yeşerdiği yerde, türkiye'de bırakıp taşınacağım ülke.
artık nefes alabilmek istiyorum, kafesimi kırabildim ama çok yoruldum. kanatlarım kanadı. yorgun bir kuş gibi çıkışı görüyor ama kanat çırpamıyordum. kafesinin kapısını açsan da oraya alıştığı, oradan başka bir yer bilmediği için kaç(a)mayan hayvanlar gibi olmak da istemiyorum. son bir kez açacağım onları, derin bir nefes çekip kalan son yüklerimi de bırakıp kafesten çıkacağım. uçacağım. ait olmadığım bir yere, ait olmak için değil, eklemlenebilmek için.

ilk kez türkiyede aşık oldum, ilk kez burada öpüştüm, burada sarhoş oldum. hiç köklerim olmadı ama. annem de zaten hayatta bir ayrıkotuydu, bir yol kenarı çalısıydı. onu görenler öyle sanırdı. ama o yapraklarının arasından, dikenleri arasında saklayarak da olsa, beni ve kardeşimi filizlendirdi. özsuyuyla içimizi besledi. biz annemin meyvesiyiz, tohumumuzda biriktirdiğimiz zehir onu da özgür kıldı. çünkü bizzat onun zehriydi. en çok onu özleyeceğim. ama o da biliyor oğlunun artık buralarda yaşayamayacağını. hiç kızmadı o yüzden. mezarıma çiçek ektirme sakın, dedi. yonca belki. vasiyeti buymuş.

her gün bu ülke adına içimde gemiler kaldırdım. her kötü olayda, hep bir parçam koptu sanki. mürettebatım, insanlarım tek tek gitti, geriye bomboş köhne bir şehir kaldı. ben o şehrin bekçisiyim. şimdi son bir gece nöbeti, son bir demlik çay ve şehri kitleyip arabaya binmeden evvel yoluna son bir kez işeyeceğim. ayrılık vaktidir. 'per aspera ad astra'.