özgürlük

kimseye bağlı olmadan, kısıtlamadan kendini ifade etme ya da yaşama biçimidir. fakat çoğu zaman özgür olacağız derken bencilliğimizin kurbanı oluruz. bu nedenle özgürlükler başkalarının özgürlüklerini engellemediği takdirde özgürlüktür. her yerde belli kurallara ve bir disipline göre hareket etme yolu vardır. bunları göz ardı ederek yaşamamak gerekir. örneğin: her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır ama yoğurt yinede kaşıkla yenmelidir. kimi kaymağını yer , kimi ayırır yoğurdu yer, kimi de suyunu ayırır öyle yer. *. fakat asla avuçla ya da kafa daldırarak değil. kişi yine daldıra daldıra yemekte özgürdür ama bunu kimseyi rahatsız etmeden yapmanın yollarını bulmak zorundadır.
ağaç gibi tür tür yaşamak, tek ve hür. orman gibi kardeşçesine bir ömür.
wc kapasını kapatmadan çiş yapabilmektir.
özgür olduğun konusunda kendini kandırabiliyorsan, varlığını ileri sürebileceğin kavram. siyasal içerimleri insan hakları kapsamına girer.

ilk akla gelen siyasi yaklaşımdır. kavram sorgulaması yapan kişiler arasında kısıtlı özgürlük gibi tuhaf bir sonuca yönlendirir.

(bkz: düşünce özgürlüğü)
(bkz: ifade özgürlüğü)
(bkz: toplumsal özgürlük)
bireyin kendine tanıdığı haklar bütününü temsil eder. (bkz: insan) (#18523)
kişisel zevkleri, tutumları bir yana bırakırsak dünya üzerinde yalnız olmadığımızı kabullenmekle kazan(dır)ılan hak.
sevgilin olduğu sürece ne olduğunu, nasıl olduğunu hatırlayamayacağın duygu.
bağlı ve bağımlı olmama, dış etkilerden(etkenlerden) bağımsız olma, engellenmemiş ve zorlanmamış olma halini dile getirmektir.
(bkz: başkasının ögürlüğünün başladığı yerde seninki biter)
(bkz: aşk,aşk,hürriyet)
(bkz: ifadeye özgürlük,insana özgürlüktür)
(bkz: özgürlük emek ister)
insanın kendisi olabilmesidir...
istediğin herşeyi yapabilmek değildir, istediğin şeyi sonuna kadar yapabilmektir
hayata karşı tüm umutların son bulduğu zaman başlayandır .
yeşil renkli buzlu içeceklerin bulunmadığı, yakalandığında bırakılmaması gerekendir.
hepimizin elde ettiğini düşündüğü 'bireylerin ütopyası'dır.
hani şu william abimizin son sahnede bağırabildiği desibeldedir özgürlük..
doğduğumuz an, embesilliğin zirve yaptığı an bir bitkiden faksısız, ses çıkaran gürültülü ve sıçan bir bitki..ve bağımlıyız. özgürlük ne bilmiyoruz.. zira belkide düşünebildiğimizi hatırlarsak ilk öğreneceğimiz şeyin 'sıçmak sıçmak yemek sıçmak ağlamak sıçmak' olabileceğini biliyoruz..

'büyüyünce ne olucan bakiim' sorusuyla başlıyor belki..fırat, at boku doktoru olmak istiyor misal..

neyse gelelim oyun dönemine..tüm çocukluğumuz 'annneeaa gidiyim noolur, bak ahmet gidiyoo' şeklinde geçen özgürlüğün 'ahmet' olduğunu saptadığımız o günlere..aslında ahmet'te özgür değil çünkü annesi ona 1 hafta harçlık vermeyecek. neyse boşverelim sümüklü ahmet'i geldik uzun bir dönemi kapsayan okul yıllarına..

sabah kalkıyoruz, okula gidiyoruz, buğracan'dan dayak yiyoruz, sümüğümüzü sıranın altına sürüyoruz,birşeyler öğreniyoruz, eve geliyoruz..biraz daha büyüyoruz. öğrendiklerimizi ayrıntıya inerek tekrar öğreniyoruz, çelişkiler saptıyoruz ve parmak kaldırıyoruz..'sorgulamayı' uygulamalı öğrenmiş oluyoruz. karşımızda sikkafalı bir öğretmen 'boş boş konuşma' diyerek sorgulama kabiliyetinin dibine dinamit koyuyor..halbuki bir sonraki evre 'düşüncede özgürlük' olacaktı.

okula git-gel aynı monotonlukta büyüdüğümüzü farkediyoruz.. 'büyüyünce ne olucaksın' sorusunun yerine 'bir baltaya sap olursun artık' yargıları geliyor. ve fırat memur olmak istiyor..hayır hayır istemiyor sadece buna mecbur bırakılıyor..okumaya mecbur bırakıldığı gibi..

her neyse, kısa keselim. büyüyoruz büyüyoruz ve bir bok olamıyoruz..düşüncelerimizi parmak ladırarak söylemek zorunda olmadığımızı hatırlıyoruz. tuvalete istediğimiz zaman gidiyoruz. ayrı eve de çıktık, işimizde var. istediğimiz saatte yatabileceğimizi hatırlıyoruz.. 'yaşasın özgürlük' dediğimiz anda sorgulamaya başlıyoruz özgürlük kavramını.. gizli gizli dolabı açıp kavurmaları yemek dışında istediğimiz neyi yapabildiğimizi sorguluyoruz..'yaşasın özgürlük' derken kendimizi kandırdığımızı anlıyoruz..ve işin tuhafı bilmem kaç sene sonra ne yiyeceğine dahi karar vermek istediğimiz çocuklar yetiştiriyoruz..
ilkokulda " başkasınınkini ihlal edene kadar olan bağımsızlık" olarak tanımlamışlardı, o zamandan beri de aklıma boyle yer etmiştir. beni şaşırtan, insanların bir iliski içerisinde, özellikle hetero iliskilerde erkeğin kadına uyguladığı bu yapamazsın-edemezsin tavırları ve çoğunlukla da kadının buna (içten içe) razı gelmesi. aşk bu degil, özgürlük hic degil zira kimse kimsenin sahibi degil
tümüyle açıklık getirmese de, bazen banka şubeleri önünde yerlere serpiştirilmiş kredi kartı parçaları bir nebze ellere vurulan kelepçelerden, sırtlara binen yüklerden kurtulma, kısmi özgürlüğe kavuşma görseli olarak kazınır aklıma..
başkasının alanına girdiğin yerde biten şey.
hegel'e göre toplumda özgürlük koşullarını oluşturma sorumluluğu ezilenlere aittir; hiçbir platonik, iyiliksever onları kurtarmaya gelmeyecektir.
che guevaraya göre ise özgürlüğün baş düşmanı halinden memnun kölelerdir.