atancam ben

Durum: 37 - 0 - 0 - 0 - 10.01.2015 15:16

Puan: 686 - Sözlük Kezbanı

11 yıl önce kayıt oldu. 4.Nesil Yazar.

Henüz bio girmemiş.
  • /
  • 2

ayı sözlük itiraf

bir kadına aşığım.
böyle ifade edebileceğim, bu kadar basitleştirebileceğim aklıma gelmezdi. o'nun uğruna tüm değerleri ezip geçeceğim..
hep demiştim o'na seni ben çağırdım diye.. ben aldım hayatıma.. şimdi o'na gerçekten dokunabileceğim günleri sayıyorum. ilk sevgilimin hemcinsim olması mı tehlikeli, bunu içimde artık saklayamıyor oluşum mu? ömrümce böyle sevilmedim sözlük. bir ateşe çağırıyor beni, beraber yanalım olur mu diyor.. benimse tüm bedenimi kavuruyor bu çağırış. gözleri bu kadar güzelken nasıl karşılık vermeyeyim.. tüm bedenim o'nu isterken.. o'nu bu kadar benimsemişken.
artık sonu ne olursa olsun, ben kestiremediğim o sona doğru gideceğim.. onun saçlarını okşayacağım, dudaklarını öpeceğim ve doyasıya sevişeceğim sözlük..

bang bang

les amours imaginaires ile hayatıma girmiş enfes müzik. dalida bir de güzel söyler ki, hiç bitmesin istersiniz..

sanırım cem karacada bir coverını yapmış. onu saklı tutuyorlarmış, kimyasal silah düzeyinde.

musevifobi

museviler bebeklere bomba atmakla meşgul olduklarından sanırım 'kafa kesme' olayını göremeyeceğiz. ama kısa bir araştırma ile parçalanmış cesetler görebilirsiniz.

lgbti temalı filmler

sanırım beni en çok etkileyeni :

(bkz: plata quemada )

penisten beklenen hizmetler

öncelikle bulduğu her yere kafasını uzatıp meraklıca bakmaması. 'bi arkadaşa bakıp çıkacam yeaa' şeklindeki sızlanmalara inanmıyoruz!

bir penis gün içerisinde en az bir kere bol köpüklü bir banyo yapmalıdır.

boşaltım sistemi güzel çalışmalıdır, yoksa kilo yapar. varsa sinameki kullanmalı.

kesinlikle 15'ini doldurmadan 'fazlalıklarından' kurtulamalıdır. çünkü sünnetsiz penis, isotsuz çiğköfteye benzer. gerçi bağlantıyı ben de kuramadım ama vardır bir hayır.

bir penise muhakkak açık pembe tonlar hakim olmalıdır. gerekirse penis, ufak makyaj hileleriyle albenilenmelidir.*

penis asla boynu bükük olmamalı, kendine güvenmeli her daim başını dik tutmalıdır. boyun eğen penis horlanmaya mahkum penistir. yaşasın 1 mayıs!

boşanma

insan doğasına aykırıdır. içinde olumsuzluk barındıran bir kelime nasıl insan doğasına aykırı olmasın ki?

bir de bunun sevişme türü var. oraya hiç girmiyorum

ayı sözlük'ten beklenen hizmetler

şeey yapsın meselaaa.. ıhmm..

istek hattı gibi bir şey oluştursun. isteyen istediğini .. öhm.

atancam ben

ve nihayet duaları kabul olmuş yazardır.

atandım lan ben. içimde mathilda'nınkine benzer kelebekler uçuşuyor..sıcacık.. nick'i nerden değişiyoruz*

sikmek

çoğunlukla küfür maksadıyla sarf edilen kelime. düşmanımıza söylediğimiz bu kelimeyi bifiil en sevdiğimize yapmamız ayrıca ironik. bir de 'insan sevdiğini siker mi' ikilemi var. madem siker neden sevmediğimiz insanları sikmekle tehdit ediyoruz. bu tehditin altında 'seni sikersem aslında seni sevebilirim' fikri mi yatmakta? yani düşmanlarımızı esasında onları sevmekle mi tehdit ediyoruz? bir de şu atamalar hala olmadı. kafanı siktim sözlük kusura bakma. sizi seviyorum, sevdiğimden sikiyorum esasen.

whatsapp ın online ama bana yazmıyorsun diye trip atan sevgili

savaşında haklı sevgilidir. ne var yani o esnada öpçüklü smiley gönderse. parmağına mı yapışacak..
aynı söz konusu durum benden istendiğinde bencilleşebiliyorum. sınırlardan bahsedebilecek kadar küstahlaşıyorum. niye böyle çelişkili tavırlar sergiliyorum bilemiyorum. neden hala atanamadığımı anlayamadığım gibi.

özgürlük

hepimizin elde ettiğini düşündüğü 'bireylerin ütopyası'dır.
hani şu william abimizin son sahnede bağırabildiği desibeldedir özgürlük..
doğduğumuz an, embesilliğin zirve yaptığı an bir bitkiden faksısız, ses çıkaran gürültülü ve sıçan bir bitki..ve bağımlıyız. özgürlük ne bilmiyoruz.. zira belkide düşünebildiğimizi hatırlarsak ilk öğreneceğimiz şeyin 'sıçmak sıçmak yemek sıçmak ağlamak sıçmak' olabileceğini biliyoruz..

'büyüyünce ne olucan bakiim' sorusuyla başlıyor belki..fırat, at boku doktoru olmak istiyor misal..

neyse gelelim oyun dönemine..tüm çocukluğumuz 'annneeaa gidiyim noolur, bak ahmet gidiyoo' şeklinde geçen özgürlüğün 'ahmet' olduğunu saptadığımız o günlere..aslında ahmet'te özgür değil çünkü annesi ona 1 hafta harçlık vermeyecek. neyse boşverelim sümüklü ahmet'i geldik uzun bir dönemi kapsayan okul yıllarına..

sabah kalkıyoruz, okula gidiyoruz, buğracan'dan dayak yiyoruz, sümüğümüzü sıranın altına sürüyoruz,birşeyler öğreniyoruz, eve geliyoruz..biraz daha büyüyoruz. öğrendiklerimizi ayrıntıya inerek tekrar öğreniyoruz, çelişkiler saptıyoruz ve parmak kaldırıyoruz..'sorgulamayı' uygulamalı öğrenmiş oluyoruz. karşımızda sikkafalı bir öğretmen 'boş boş konuşma' diyerek sorgulama kabiliyetinin dibine dinamit koyuyor..halbuki bir sonraki evre 'düşüncede özgürlük' olacaktı.

okula git-gel aynı monotonlukta büyüdüğümüzü farkediyoruz.. 'büyüyünce ne olucaksın' sorusunun yerine 'bir baltaya sap olursun artık' yargıları geliyor. ve fırat memur olmak istiyor..hayır hayır istemiyor sadece buna mecbur bırakılıyor..okumaya mecbur bırakıldığı gibi..

her neyse, kısa keselim. büyüyoruz büyüyoruz ve bir bok olamıyoruz..düşüncelerimizi parmak ladırarak söylemek zorunda olmadığımızı hatırlıyoruz. tuvalete istediğimiz zaman gidiyoruz. ayrı eve de çıktık, işimizde var. istediğimiz saatte yatabileceğimizi hatırlıyoruz.. 'yaşasın özgürlük' dediğimiz anda sorgulamaya başlıyoruz özgürlük kavramını.. gizli gizli dolabı açıp kavurmaları yemek dışında istediğimiz neyi yapabildiğimizi sorguluyoruz..'yaşasın özgürlük' derken kendimizi kandırdığımızı anlıyoruz..ve işin tuhafı bilmem kaç sene sonra ne yiyeceğine dahi karar vermek istediğimiz çocuklar yetiştiriyoruz..

ayı sözlük yazarlarının hayalleri

bütün çocukluk hayatımın hayaller üzerine kurulu olduğunu keşfettim..dışarı çıkmazdım, pek de arkaşım yoktu zaten..mahallemdeki kızların oyunlarını ben balkon mermerine yüzümü dayayıp izlerdim. mermerdeki soğukluğu hissetmek isteyişimin nedeni de belkide o an ki trajedimin hissiyatını daha da hafife indirgemekti, bilemiyorum..

hani tüm mahallelerde olur ya büyük maçlar.. bir türlü yenilmeyen aşağı mahallenin çcuklarını sıradaki maçta mutlaka bizim mahalle çocukları yenmeliydi. hırs, öfke, kavga..hah, işte ben o atmosferin içinde asla olamadım..tezahüratlarımı içimden yapardım..kimse duymazdı beni..
en büyük hayallerimden biri dışarı çıkıp oyun oynamaktı..mahallede arkadaşım olsun isterdim..oysa tek arkadaşım evimize aldığımız muhabbet kuşuydu.. o da kaçtı gitti zaten elimden...
şimdi hayallerime baktığımda acımasız hayallerin içinde buluyorum bazen kendimi..halbuki çocukken o kadar olağan hayallerim varmış ki.. onlara ulaşmam imkansızdı. bu yüzden hayaldi ve hep hayalim olarak kalacak. şimdi hayallerime 'hele bi atanayım da' cümlesinin ardına saklıyorum

ayı sözlük itiraf

bazı kuşlar kafeslenmemeli sözlük..

ben o kuşlardan hiç olmadım mesela. düşüncelerimin hayallerimin ucu bucağı yok. ama ayaklarıma bir pranga takılmış olsa dahi durumu yadırgamam. şu anki halimin müebbetlik bir mahkumdan farkı yok. keşke, keşke idam yasallaşsaydı da bir an önce hayatımın sonuna gelseydim durumlarındayım. o değilde ciddi ciddi beni idam sehpasına götürseniz ödüm bokuma karışırdı. hem insan ölümü istemek için bile cesur olmalı. ben de sadece cesaretin sözcük anlamını bilecek kadar yaratılış var. durumu fıtrat özelliklerime atarak allah'a tam bir teslimiyet haline bürünmüş oluyorum. gerçekten, yukarılardan bana bakınca ne düşünüyordur merak ediyorum. bir babanın hayal kırıklığı kadar basit midir durum acaba.. bir son verilmeli.. ya durumuma ya da hayatıma..

neden

dünya üzerindeki en acımasız soru.

ramazan nedeniyle seks yapmayan eşcinsel

vicdan rahatlatma ritüeli.

din bazında konuşacak olsak başlı başına seks yapıyor olması günahtır. konuyu eşcinselliğe dahi getirebiliriz. öhm, her neyse nihayetinde kişi kendini böyle huzurlu hissediyorsa, bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler.

ben zaten tamamen günaha battım, yapsam ne olur yapmasam ne olur diyebilen insandan daha şanslıdır bence. çünkü umut her şeydir. inanıyordur, affedilmeyi umuyordur. bu beklenti bile daha yaşanılır kılıyor hayatı. sonuçta insanların seçimi gibi * vicdanları da sadece kişileri bağlar.

'sen çok doğru yoldasın' ya da 'samimiyetsizsin' demek kimsenin haddine değil efendim. bu arada 'had' kadar sert bir kelime yok bence.. araya bir 'r' koysam anlatıcam ama. mesela biri için 'onun ağzına sıçtım' derken hem itici hem de terbiyesiz oluveriyorsun ama 'ona haddini bildirdim' dediğinde iticilik ve çekicilik sınırının ortasında kalıyorsun.. nihayetinde anlatmak istediğim o kişinin ağzına sıçıyorsun ama ağzına sıçtığını daha karizmatik şekilde dile getiriyorsun. neyse buraya nasıl geldiğimi bilmiyorum ama yakın bir zamanda gidicem. atancam çünkü. yani umuyorum** ***

sevgiliden iltifatlar

-neden o şapşal gülümsemeyle dudaklarını yormak yerine benimkileri öperek yormuyorsun? ***

zombi istilasında kullanılacak en iyi silah

bizim evdeki çamaşır makinesi.

tam olarak işlevselliğini çözemesem de eve gelen insanları yeterince korkutmakta. kendine has ürkek ve bir o kadar kararlı tavırlarıyla sokağa salsam keratayı 3-5 zombiyi haklayabilir. hatta sırf bu yüzden icat edilmiş de olabilir. şimdi maceradan maceraya koşmak varken oturup sidikli donları yıkıyor olması ne trajik. yarın bir tozunu alayım da sevinsin garibim.

aynı anda 20 yazarı onlayn görmek

yedi numara

türk televizyonunun dizi çöplüğüne döndüğü şu günlerde yad etmek istediğim dizi.

o sıralar alt komşumuzun oğlu hakan'a aşıktım. abimlerin yanına ziyarete gelmişti. herharde top oynayalım diye dışarıya çağırıyordu. abimler ise kuvvetle muhtemel '7 numara var oğlum, gel diziyi izleyek' demiş olmalı ki içeri geçip diziyi seyre daldı.

hatırlıyorum, sevdicağızıma bakmaktansa gözümü bile kırpmadan 7 numarayı izliyordum.

cansu'nun şakalarına sıçana kadar gülüyordum.

armağan'ın zekasına hayran kalıyordum.

vahit emmi'yi bir tek ben yakışıklı buluyordum.

zeliha yenge'nin saçlarına hastaydım.

rüya'nın psikolojik gerilimlerine üzülüyor, duvarında asılı olan di caprio'nun sigara içerkenki posterini hafızama kazıyordum.

haydar'ın dudağını büzerek konuşmasıyla kendimden geçiyordum.

receb'in ayten bacıyla uğraşısından zevk alıyordum..

birden abim hakan'a 'izliyon mu lan bu diziyi' diye sordu. cevap ise oldukça trajik:

'bu ne yaa ben izlemiyorum böyle dizileri'

ağzına sıçayım emi hakan? izlenmez mi oğlum bu dizi. türk dizi sektörünün temeline dinamit koydun hakan. bu hale senin yüzünden geldik hakan. bokumu ye hakan.

7 numara ve hakan arasında bir seçim yapmak zorunda kalacaktım. çünkü 7 numara sevmeyen ve izlemeyen bir öküz kimseye mutluluk veremezdi.

7 numara, sen ne güzel bir şeydin..

kırmızı fularlı kızın dağa çıkması

şemdinli'de okul yakan, öğretmen kaçıran, yol kesen, petrol boru hattını patlatan, belediye otobüsünü yakan,dersane önüne uzaktan kumandalı bomba yerleştiren ve daha yazamadığım milyonlarca eyleme imza atan bir yasadışıdan ziyade insalık dışı bir gruba katılmışsa vicdanıyla başbaşa bırakıyorum. benim burada yazmaya yüreğimin yetmediği olayları aşağıdaki linkten kaynaklarıyla bulabilirsiniz. üşenmeyin, okuyun.

http://tr.wikipedia.org/wiki/pkk_sald%c4%b1r%c4%b1lar%c4%b1_ve_%c3%a7at%c4%b1%c5%9fmalar%c4%b1_kronolojisi_(1990'lar)


böyle bir örgüte mi katılmak özgürlük mücadelesidir? tarihe gömdüğümüz milyonlarca insan bu şekilde mi özgürlüğü elde etmiş. amaca ulaşmak için her yol mübah diyenler bu yol güzergahındaki çocuk cesetlerini nereye gömüyorlar? kendi 'özgürlüğü' adına bir başkasının yaşama özgürlüğünü çalanlar vicdanlarını hangi susturucuyla sessizliğe gömüyorlar?

zihniyetine tükürdüğüm demokrasi anlayışında hapsi boylamamış tek bir ideoloji gösterin ülkemde. hangi tarafın daha çok horlandığını, daha çok acı çektiğinin kıyasını yapacaklar ceset sayıları üzerinden mi doğruya oluşacak? 1978'de ne idik? şimdi neyiz? insanlar değişiyor, fikirler değişmiyor. ölenler unutuluyor, yeni ölümlere yer açmak için. yazıklar olsun 'helal olsun' şeklinde çanak tutanlarada.. alkış tutma gayreti içerisinde çalıştırdığınız her kasınız, oynattığınız her parmağınız, çocuk yaşta katledilen meleklerin şahidi.. umarım bir gün aynı acıları yaşamak zorunda kalmazsınız..
  • /
  • 2
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 37

ayı sözlük yazarlarının hikayeleri

çok mu dertsiz duruyorum ordan bakınca, dedi yaşlı adam.
replik çalma diye karşılık verdi genç adam. gülüştüler bir süre. yaşlı adam öleceğini biliyordu, genç adam da bunun farkındaydı.
bir gün bu gerçek onları yakalayacaktı. zaten yaşlı adamın son zamanlarda daha da fenalaşmıştı. kimi zaman altına dahi kaçırıyordu. kendine bile tahammülü azalıyorken, genç adam o'nun yanı başında bekliyor, bir anne şefkatiyle pisliğini temizliyordu.

o'nu seviyordu ve herşeyi yapabilirdi. pisliğini temizlemek yapacaklarının yanında bir anlam ifade etmiyordu. elini tuttu yaşlı adamın. yumuşak kadifemsi eliyle yaşlı adamın elindeki çizgileri yokladı. derisini hafifçe çekiştirip daha da kırıştırdı.. bu o'na müthiş zevk veriyordu. çocuksu bir heyecan duyuyordu o'nun elini tuttuğunda.
ve bir öpücük kondurdu, hayatının son demlerini yaşayan yaşlı adamın yanağına..

ayrılık çok zor olacaktı genç adam için. her gece 'keşke dünyaya daha erken gelseydim' diye ağlıyordu yanında yatan sevgilisine belli etmeyerek.

ikisi de çok geç bulmuştu birbirini ve çok acı çekmişlerdi. ama bunları artık kimse önemsemiyordu. acı çektirenlerde çekenlerde unutmalıydı her şeyi.

geçmiş küçük bir çocuğun düşüp dirseğini kanattığı andaki çığlık gibiydi. çok kan akmış şefkat ile unutulmuş geriye sadece izleri kalan..
yıllar sonra bile çocuğun dirseğinde izi olacak fakat acı vermeyecekti..

arada bir o çığlığın yankısını duyuyordu genç adam. ama sonra.. karşısında duran adamın kamburlaşmış sırtı, zayıflamış kemikleri, çıkardığı takma dişinin oluşturduğu boşluğu seyrediyor sonra gözlerine bakıyor ve unutuyordu işte.. yaşli adamin gözlerindeki her neyse, adına her ne deniliyorsa unutturuyordu geçmişin çığlığını.. sihir gibi bir şey olmalıydı. ya da aşk..

gece oluyordu..halbuki hep nefret ederdi genç adam karanlıktan..
babası hep geceleri içerdi. annesi hep gece ağlardı.. hem karşı komşu zübeyde teyze de gece uykuda yakalanmamış mıydı ölüme?

gece oluyordu. ve yaşamın kıyısındaki adam hala uyumamış genç adamın gözlerinin içine bakıyordu..
sesindeki gıcıklığı öksürerek attı yaşlı adam.. derin bir nefes aldı:

'gece olup ta ay dost olacaksa bana
sabaha kadar
aydınlatacaksa sana boğulmuş
zifiri karanlık odamı
bir sis halesinin içinde pembeler çalacaksa vicdanıma
ben hazırım seni kendime katmaya,
şehvetime vicdanımı sunmaya.
sabah olduğunda güneşin koynundan uyanmış gibi kalkacaksam
senin yanından
terini kokunu özletmeyeceksen bana
ayın dostluk edeceği zamanlara kadar,
yarınlarımı gömüp sana
ben bu gece ölürüm.
ve her öpüşünde benim bedenim yerden yükselip
konacaksa baykuş kanatlarına
ben ayın hilaline uçurtma olurum
sabaha kadar
seninle.
nasıl olsa her sabah sonlanacak
geceyle
seninle'

çok severdi yaşlı adam şiiri. belki hafızasında binlerce şiir vardı. hepsini, her fırsatta genç adama sunmak isterdi. binlercesinden birkaç şiir paylaşmıştı sadece..

şiiri duyan genç adam gözyaşlarına hakim olamadı.. yaşlı adamsa hiç istemezdi sevdiceğinin gözyaşlarını görmek.. kızmak istedi, bağırmak..tutup kolundan 'kes şu ağlamayı' diye haykırmak istedi belki...

tek yaptığı genç adamın gözyaşlarını silmek oldu..

'nasıl veda edilir bilemiyorum. ikimizde biliyorduk bu anın geleceğini.
ve ben hissediyorum sabaha seni göremeyeceğimi
gecede nasipmiş yüzünün tüm detaylarını hafızama kazamak.. belki bilirsin sen, ölünce unutur mu insan sevdiğini.. ben unutmak istemem.. sen de unutma beni..
belki gökyüzünde bir yerde belki korktuğun karanlığın noktasında belki bir filmin, yazının en can alıcı yerinde.. belki yaşamın tüm ayrıntılarında.. belki benim gibi ölüm döşeğinde.. beni görürsün.. ben seni gideceğim yerde he görüyoum olacağım..
saçmalıyorum çok konuşturma beni.. hem son sözümün bunlar olmasını istemem..' diyerek güzel bir kahkaha patlattı yaşlı adam..

genç adamsa içine atmaya çalıştığı hıçkırıklarda boğulmak üzereydi.. kalbi daralıyor, nefes alamıyor.. sanki karşısındaki değil de o ölecek gibi hisediyordu.. ölüm bu olsa gerek diye geçirdi içinden..yaşlı adamı daha iyi anlıyordu.. her güne bu hissi tatmak..
ölüm belki de acılarını dindirecekti yaşlı adamın..
peki onu kaybetmenin acısını ne dindirecekti?

aklından geçenleri yaşlı adamla paylaşmak istedi.. ama bu gerek yoktu ki.. tecrübe dolu bakışı genç adamın üzerindeydi.. anlıyordu her şeyi. kelimeler anlamsız birer başağrısı..sessizlik ve genç adamın elini istiyordu kalbinde..

elini tuttu genç adamın.. kalbine götürdü.. ritimleri hissetmesini istiyordu belki genç adamın..birazdan sessizliğe bürünecek olan ritimleri.. elini sardı genç adamın.. sıcaklığı hissetmesi için.. belki birazdan buza çevrilen sıcaklığı..

aşk denilen şey ölüyordu işte. genç adamın elinden bir şey gelmiyor, yutkunamıyor, ağlayamıyor hareket dahi edemiyordu.. soğuktanda nefret ederdi zaten..

''..seviyorum seni boşuna
boşuna yaşıyorum
yaşamı bölüşemiyecegiz ki.."

penisten beklenen hizmetler

öncelikle bulduğu her yere kafasını uzatıp meraklıca bakmaması. 'bi arkadaşa bakıp çıkacam yeaa' şeklindeki sızlanmalara inanmıyoruz!

bir penis gün içerisinde en az bir kere bol köpüklü bir banyo yapmalıdır.

boşaltım sistemi güzel çalışmalıdır, yoksa kilo yapar. varsa sinameki kullanmalı.

kesinlikle 15'ini doldurmadan 'fazlalıklarından' kurtulamalıdır. çünkü sünnetsiz penis, isotsuz çiğköfteye benzer. gerçi bağlantıyı ben de kuramadım ama vardır bir hayır.

bir penise muhakkak açık pembe tonlar hakim olmalıdır. gerekirse penis, ufak makyaj hileleriyle albenilenmelidir.*

penis asla boynu bükük olmamalı, kendine güvenmeli her daim başını dik tutmalıdır. boyun eğen penis horlanmaya mahkum penistir. yaşasın 1 mayıs!

ayı sözlük yazarlarının hikayeleri

çok mu dertsiz duruyorum ordan bakınca, dedi yaşlı adam.
replik çalma diye karşılık verdi genç adam. gülüştüler bir süre. yaşlı adam öleceğini biliyordu, genç adam da bunun farkındaydı.
bir gün bu gerçek onları yakalayacaktı. zaten yaşlı adamın son zamanlarda daha da fenalaşmıştı. kimi zaman altına dahi kaçırıyordu. kendine bile tahammülü azalıyorken, genç adam o'nun yanı başında bekliyor, bir anne şefkatiyle pisliğini temizliyordu.

o'nu seviyordu ve herşeyi yapabilirdi. pisliğini temizlemek yapacaklarının yanında bir anlam ifade etmiyordu. elini tuttu yaşlı adamın. yumuşak kadifemsi eliyle yaşlı adamın elindeki çizgileri yokladı. derisini hafifçe çekiştirip daha da kırıştırdı.. bu o'na müthiş zevk veriyordu. çocuksu bir heyecan duyuyordu o'nun elini tuttuğunda.
ve bir öpücük kondurdu, hayatının son demlerini yaşayan yaşlı adamın yanağına..

ayrılık çok zor olacaktı genç adam için. her gece 'keşke dünyaya daha erken gelseydim' diye ağlıyordu yanında yatan sevgilisine belli etmeyerek.

ikisi de çok geç bulmuştu birbirini ve çok acı çekmişlerdi. ama bunları artık kimse önemsemiyordu. acı çektirenlerde çekenlerde unutmalıydı her şeyi.

geçmiş küçük bir çocuğun düşüp dirseğini kanattığı andaki çığlık gibiydi. çok kan akmış şefkat ile unutulmuş geriye sadece izleri kalan..
yıllar sonra bile çocuğun dirseğinde izi olacak fakat acı vermeyecekti..

arada bir o çığlığın yankısını duyuyordu genç adam. ama sonra.. karşısında duran adamın kamburlaşmış sırtı, zayıflamış kemikleri, çıkardığı takma dişinin oluşturduğu boşluğu seyrediyor sonra gözlerine bakıyor ve unutuyordu işte.. yaşli adamin gözlerindeki her neyse, adına her ne deniliyorsa unutturuyordu geçmişin çığlığını.. sihir gibi bir şey olmalıydı. ya da aşk..

gece oluyordu..halbuki hep nefret ederdi genç adam karanlıktan..
babası hep geceleri içerdi. annesi hep gece ağlardı.. hem karşı komşu zübeyde teyze de gece uykuda yakalanmamış mıydı ölüme?

gece oluyordu. ve yaşamın kıyısındaki adam hala uyumamış genç adamın gözlerinin içine bakıyordu..
sesindeki gıcıklığı öksürerek attı yaşlı adam.. derin bir nefes aldı:

'gece olup ta ay dost olacaksa bana
sabaha kadar
aydınlatacaksa sana boğulmuş
zifiri karanlık odamı
bir sis halesinin içinde pembeler çalacaksa vicdanıma
ben hazırım seni kendime katmaya,
şehvetime vicdanımı sunmaya.
sabah olduğunda güneşin koynundan uyanmış gibi kalkacaksam
senin yanından
terini kokunu özletmeyeceksen bana
ayın dostluk edeceği zamanlara kadar,
yarınlarımı gömüp sana
ben bu gece ölürüm.
ve her öpüşünde benim bedenim yerden yükselip
konacaksa baykuş kanatlarına
ben ayın hilaline uçurtma olurum
sabaha kadar
seninle.
nasıl olsa her sabah sonlanacak
geceyle
seninle'

çok severdi yaşlı adam şiiri. belki hafızasında binlerce şiir vardı. hepsini, her fırsatta genç adama sunmak isterdi. binlercesinden birkaç şiir paylaşmıştı sadece..

şiiri duyan genç adam gözyaşlarına hakim olamadı.. yaşlı adamsa hiç istemezdi sevdiceğinin gözyaşlarını görmek.. kızmak istedi, bağırmak..tutup kolundan 'kes şu ağlamayı' diye haykırmak istedi belki...

tek yaptığı genç adamın gözyaşlarını silmek oldu..

'nasıl veda edilir bilemiyorum. ikimizde biliyorduk bu anın geleceğini.
ve ben hissediyorum sabaha seni göremeyeceğimi
gecede nasipmiş yüzünün tüm detaylarını hafızama kazamak.. belki bilirsin sen, ölünce unutur mu insan sevdiğini.. ben unutmak istemem.. sen de unutma beni..
belki gökyüzünde bir yerde belki korktuğun karanlığın noktasında belki bir filmin, yazının en can alıcı yerinde.. belki yaşamın tüm ayrıntılarında.. belki benim gibi ölüm döşeğinde.. beni görürsün.. ben seni gideceğim yerde he görüyoum olacağım..
saçmalıyorum çok konuşturma beni.. hem son sözümün bunlar olmasını istemem..' diyerek güzel bir kahkaha patlattı yaşlı adam..

genç adamsa içine atmaya çalıştığı hıçkırıklarda boğulmak üzereydi.. kalbi daralıyor, nefes alamıyor.. sanki karşısındaki değil de o ölecek gibi hisediyordu.. ölüm bu olsa gerek diye geçirdi içinden..yaşlı adamı daha iyi anlıyordu.. her güne bu hissi tatmak..
ölüm belki de acılarını dindirecekti yaşlı adamın..
peki onu kaybetmenin acısını ne dindirecekti?

aklından geçenleri yaşlı adamla paylaşmak istedi.. ama bu gerek yoktu ki.. tecrübe dolu bakışı genç adamın üzerindeydi.. anlıyordu her şeyi. kelimeler anlamsız birer başağrısı..sessizlik ve genç adamın elini istiyordu kalbinde..

elini tuttu genç adamın.. kalbine götürdü.. ritimleri hissetmesini istiyordu belki genç adamın..birazdan sessizliğe bürünecek olan ritimleri.. elini sardı genç adamın.. sıcaklığı hissetmesi için.. belki birazdan buza çevrilen sıcaklığı..

aşk denilen şey ölüyordu işte. genç adamın elinden bir şey gelmiyor, yutkunamıyor, ağlayamıyor hareket dahi edemiyordu.. soğuktanda nefret ederdi zaten..

''..seviyorum seni boşuna
boşuna yaşıyorum
yaşamı bölüşemiyecegiz ki.."

sikmek

çoğunlukla küfür maksadıyla sarf edilen kelime. düşmanımıza söylediğimiz bu kelimeyi bifiil en sevdiğimize yapmamız ayrıca ironik. bir de 'insan sevdiğini siker mi' ikilemi var. madem siker neden sevmediğimiz insanları sikmekle tehdit ediyoruz. bu tehditin altında 'seni sikersem aslında seni sevebilirim' fikri mi yatmakta? yani düşmanlarımızı esasında onları sevmekle mi tehdit ediyoruz? bir de şu atamalar hala olmadı. kafanı siktim sözlük kusura bakma. sizi seviyorum, sevdiğimden sikiyorum esasen.

ayı sözlük yazarlarının hayalleri

bütün çocukluk hayatımın hayaller üzerine kurulu olduğunu keşfettim..dışarı çıkmazdım, pek de arkaşım yoktu zaten..mahallemdeki kızların oyunlarını ben balkon mermerine yüzümü dayayıp izlerdim. mermerdeki soğukluğu hissetmek isteyişimin nedeni de belkide o an ki trajedimin hissiyatını daha da hafife indirgemekti, bilemiyorum..

hani tüm mahallelerde olur ya büyük maçlar.. bir türlü yenilmeyen aşağı mahallenin çcuklarını sıradaki maçta mutlaka bizim mahalle çocukları yenmeliydi. hırs, öfke, kavga..hah, işte ben o atmosferin içinde asla olamadım..tezahüratlarımı içimden yapardım..kimse duymazdı beni..
en büyük hayallerimden biri dışarı çıkıp oyun oynamaktı..mahallede arkadaşım olsun isterdim..oysa tek arkadaşım evimize aldığımız muhabbet kuşuydu.. o da kaçtı gitti zaten elimden...
şimdi hayallerime baktığımda acımasız hayallerin içinde buluyorum bazen kendimi..halbuki çocukken o kadar olağan hayallerim varmış ki.. onlara ulaşmam imkansızdı. bu yüzden hayaldi ve hep hayalim olarak kalacak. şimdi hayallerime 'hele bi atanayım da' cümlesinin ardına saklıyorum

zombi istilasında kullanılacak en iyi silah

bizim evdeki çamaşır makinesi.

tam olarak işlevselliğini çözemesem de eve gelen insanları yeterince korkutmakta. kendine has ürkek ve bir o kadar kararlı tavırlarıyla sokağa salsam keratayı 3-5 zombiyi haklayabilir. hatta sırf bu yüzden icat edilmiş de olabilir. şimdi maceradan maceraya koşmak varken oturup sidikli donları yıkıyor olması ne trajik. yarın bir tozunu alayım da sevinsin garibim.

kırmızı fularlı kızın dağa çıkması

şemdinli'de okul yakan, öğretmen kaçıran, yol kesen, petrol boru hattını patlatan, belediye otobüsünü yakan,dersane önüne uzaktan kumandalı bomba yerleştiren ve daha yazamadığım milyonlarca eyleme imza atan bir yasadışıdan ziyade insalık dışı bir gruba katılmışsa vicdanıyla başbaşa bırakıyorum. benim burada yazmaya yüreğimin yetmediği olayları aşağıdaki linkten kaynaklarıyla bulabilirsiniz. üşenmeyin, okuyun.

http://tr.wikipedia.org/wiki/pkk_sald%c4%b1r%c4%b1lar%c4%b1_ve_%c3%a7at%c4%b1%c5%9fmalar%c4%b1_kronolojisi_(1990'lar)


böyle bir örgüte mi katılmak özgürlük mücadelesidir? tarihe gömdüğümüz milyonlarca insan bu şekilde mi özgürlüğü elde etmiş. amaca ulaşmak için her yol mübah diyenler bu yol güzergahındaki çocuk cesetlerini nereye gömüyorlar? kendi 'özgürlüğü' adına bir başkasının yaşama özgürlüğünü çalanlar vicdanlarını hangi susturucuyla sessizliğe gömüyorlar?

zihniyetine tükürdüğüm demokrasi anlayışında hapsi boylamamış tek bir ideoloji gösterin ülkemde. hangi tarafın daha çok horlandığını, daha çok acı çektiğinin kıyasını yapacaklar ceset sayıları üzerinden mi doğruya oluşacak? 1978'de ne idik? şimdi neyiz? insanlar değişiyor, fikirler değişmiyor. ölenler unutuluyor, yeni ölümlere yer açmak için. yazıklar olsun 'helal olsun' şeklinde çanak tutanlarada.. alkış tutma gayreti içerisinde çalıştırdığınız her kasınız, oynattığınız her parmağınız, çocuk yaşta katledilen meleklerin şahidi.. umarım bir gün aynı acıları yaşamak zorunda kalmazsınız..

penisten beklenen hizmetler

öncelikle bulduğu her yere kafasını uzatıp meraklıca bakmaması. 'bi arkadaşa bakıp çıkacam yeaa' şeklindeki sızlanmalara inanmıyoruz!

bir penis gün içerisinde en az bir kere bol köpüklü bir banyo yapmalıdır.

boşaltım sistemi güzel çalışmalıdır, yoksa kilo yapar. varsa sinameki kullanmalı.

kesinlikle 15'ini doldurmadan 'fazlalıklarından' kurtulamalıdır. çünkü sünnetsiz penis, isotsuz çiğköfteye benzer. gerçi bağlantıyı ben de kuramadım ama vardır bir hayır.

bir penise muhakkak açık pembe tonlar hakim olmalıdır. gerekirse penis, ufak makyaj hileleriyle albenilenmelidir.*

penis asla boynu bükük olmamalı, kendine güvenmeli her daim başını dik tutmalıdır. boyun eğen penis horlanmaya mahkum penistir. yaşasın 1 mayıs!
Henüz takip ettiği biri yok.
Henüz takip eden biri yok.