atancam ben

Durum: 37 - 0 - 0 - 0 - 10.01.2015 15:16

Puan: 686 - Sözlük Kezbanı

11 yıl önce kayıt oldu. 4.Nesil Yazar.

Henüz bio girmemiş.
  • /
  • 2

ilk öpücük

ağlıyordum gene sinirlenmişim sanırım..yaşımı boşver ama bir görecen beni hüngür hüngür ağlıyorum yanaklarımdan damlalar süzülüyor. iğrençleşme! öyle sümük mümük yok. hem benim burnum sümük üretmez ki.. her neyse, oturmuşum soğuk beton merdivene, küfürler ediyorum o'na..

-oturucam burda soğuk soğuk, ishal olucam

dedim diğer benliğime.. diğer benliğimin içine annem kaçmış sanırsam 'ne bok yiyorsan ye' dedi.
uzatmayalım ama o çocuğunda ağzına sıçıcam hani. seviyorum dedim, sümüklü dedi bana. bende geçtim ağlıyorum işte.. bir el kamburlaşan sırtıma doğru, sıcacık.. sanırsam 28. omurumda hissetim o eli.. 27'de olabilir. o civarlarda gezdirdi işte. sonra omzumu tuttu, gözlerime bakmak için çömeldi..

-beni sevsen olmaz mı...?

sanırım ilan-ı aşk ettiğim çocuğun sınıf arkadaşıydı ve tüm olanlara şahit olmuştu. ama sesindeki şefkati ve aşkı sezebiliyordum.. durdum..düşündüm..

o an tek düşündüğüm şey; sümüğümün akmış olma ihtimaliydi. neyseki benim burnum sümük üretmiyordu. şimdi ne cevap verebileceğime odaklanabilirdim.. bu düşünceler ışın hızıyla kafamdan geçmekteyken tekrar o şefkat dolu sesini gözlerimin içine fırlatırcasına:

-o'nun yerine de benim dudaklarımı öpsen olmaz mı..?

hayır, hayır sübyancılığa varmıyordu. iş, şefkatlik boyutundan çıkıp bir aşk elbisesi geçirmekteydi.. cevap vermedim..o'nun bana yaklaşan dudakları karşısında mesafe azaldıkça konuşma ihtimalim tükürük bezlerimin ürettiği tükürüğe bağlıykan bu mümkün olamazdı..sanırsam öpüşmak böyle bir şey olmalıydı.. ayrıntıları anlatmayacağım elbetteki..

her neyse sonuç olarak böyle bir şey yaşamak isterdim sanırım..neyse ki burda anlatılan kişi ve kurumlar tamamen hayal ürünü..

ayı sözlük itiraf

bir video izledim..

adamın birine araba çarpıyor. saatlerce yerde yatıyor ölü. gelen bakıyor, geçen bakıyor. acınası bir durum.. sonum bu adam gibi mi olacak acaba? eteklerim açılmış olur belki. altıma giydiğim o çok sevdiğim gri iç çamaşırım gözükür soğuk asfaltta..
tabiki böyle bir son değil beklediğim. neyse ülkemde hala insaflı insanlar var. neden ben de o 'insaflı' grubuna katılamıyorum.

sokakta çöp toplayan adama aşık olmuştum bir kere. ne kadar aptalım. hala aşkla şefkati ayıramıyorum.. yanından en seksi halimle geçişimde cinsel organına bakmadığımı hayal ediyorum.. bu dürtülerini tamamen nasıl silmiş olabilir? ikincisini düşünmek istemiyorum.. hayır hayır, elbetteki sıradan birini etkileyebilirim. gene küstah tavırlara bürünüyorum.. o çöp toplayan adam için ağladım.. ama yanı başımda ondan daha deli olan yaşlı amca o'na acımasızca tekmeler savururken sesimi çıkaramadım. uçurtma avcısı'nın emir'iydim. neyse ki bunların hepsi geride kaldı.

joker

trt'deki yarışma programı.

an itibarıyla tatlı bıcırık (boyut olarak değil) bir kız yarışmaktadır. çok konuşuyor ama iyi kötü 500 bin liraya geldi. işte işim yok bunlarla ilgileniyorum. atandığım zaman hiç umrumda olmaz (!) ayrıca kızcağız öyle pofidik duruyor ki.. çıplak hayal ediveriyorum istemsiz. kilosunun altında sertleşmiş lipidleri hayal edebiliyorum.. üstelik hemşireymiş. benim gördüklerimse hep asık suratlılardı. hatırlıyorum staj yaptığım dönemlerde evime yakın bir yerde asık suratlı hemşire ve ondan daha asık suratlı polis eşini.. her sabah rastlardım onlara. yeni bir güne merhaba dedikleri için yüzlerinden oluşan öfkeyi burada amansız küfürler ederek yansıtamam sizlere.. otobüs durağına kadar aralarındaki mesafe en az 1 metreydi. hiç yaklaştıklarını görmedim.. halbuki o gözle görülmeyen sınırı birisi aşsa belki sabahları hayat onlar için daha çekilir olabilirdi.. aynı otobüse binerdik hemşire kadınla.. saçları her sabah pantene kokardı.. her sabah yıkandığına yemin edilebilirim.. bu yıkanma kadının mesleğinden doğan bir 'temizlik' gereğiydi.. keşke her gece seks yaptıkları doğru olsaydı.. belki her sabah duş olarak kocasının iktidarsızlığını yüzüne vurmayı amaç ediniyordu.. belki de hiçbir amacı yoktu. bilemiyorum.. oldum olası insanlar hakkında fikir yürütmeyi sevmişimdir hep.. şimdi ise televizyonda bir daha yüzünü dahi görmeyeceğim, hayatımda 2 dk'lık yer edinecek olan bir kadın için niye bu kadar çok kafa yoruyorum ki?

neyse ne diyorduk.. yarışma. güzel yarışma. içerisinde bilgi barındıran her şey gibi.

hiçbir şey yapmadan bütün gün evde oturmak

işsizliğin getirdiği, asosyalliğin fırlatıp duvara attığı, gün boyu açık olan televizyonun beyni siktiği, fazla çalışmaktan kızgın tavaya dönen laptobun gerçekliğiyle yüz yüze gelmiş bireyin tavsiyelerinize de ihtiyacı var. çok hırpalamayın. hem öyle çok güzel bir şey değil ki.

5 gündür dışarı çıkmadım sözlük. yeme içme ihtiyacım babam tarafından karşılanmakta. arada bir balkona çıkıyorum. güneşi görünce, perdeleri falan çekiyorum, vücudum yanıyor ve evet bu aralar fazladan vampir günlükleri'ni izliyorum.

dışarıda top oynayan, bisiklet süren çocukları, sevgilisiyle gezen gençleri, market torbalarıyla evine dönen yaşlıları öldürme planı yapıyor bunun için annemden gizlice yürüttüğüm streç filmleri, soğan bıçağını, bir çift dexter ayakkabısını ve sıcak miami günleri için yedekte teknemi hazır tutuyor ve 7. sezondan devam ediyorum ailemizin seri katili'ni izlemeye..


evde yapılabilecek tüm aktiviteleri yaptım. kendi beyin hücrelerimi matrixteki kaşığı yamultan çocuk edasıyla yemek istiyorum.

çok yalnızım sözlük, size gidelim mi?

sözlükteki profil resmi

çog yahşuhlu sözlük erkeklerini görmemize vesile uygulama. sapık gibi hissediyorum kendimi.

dünyanın düz olduğunu savunan dayı

sokrates felsefesiyle bilinen tüm doğruları bir kenara atarak başlamış tartışmaya.
doğruya, yanlış yollardan giderek ispatlama amacına girmiştir. bence ise dünya bir penis şeklinde.. güney kutuplarındaki basınc noktaları testislerin sıcaklık dereceleriyle doğru orantılı. pek bir bağlantı kuramadım ama zaten atancam, mühim değil bunlar. tartışmaya * 'bilim dışarıda neler olup bittiğini bize öğretebilir kalpte olanı değil' sözleriyle noktayı koymakta fayda var.

ayı sözlük yazarlarının hikayeleri

çok mu dertsiz duruyorum ordan bakınca, dedi yaşlı adam.
replik çalma diye karşılık verdi genç adam. gülüştüler bir süre. yaşlı adam öleceğini biliyordu, genç adam da bunun farkındaydı.
bir gün bu gerçek onları yakalayacaktı. zaten yaşlı adamın son zamanlarda daha da fenalaşmıştı. kimi zaman altına dahi kaçırıyordu. kendine bile tahammülü azalıyorken, genç adam o'nun yanı başında bekliyor, bir anne şefkatiyle pisliğini temizliyordu.

o'nu seviyordu ve herşeyi yapabilirdi. pisliğini temizlemek yapacaklarının yanında bir anlam ifade etmiyordu. elini tuttu yaşlı adamın. yumuşak kadifemsi eliyle yaşlı adamın elindeki çizgileri yokladı. derisini hafifçe çekiştirip daha da kırıştırdı.. bu o'na müthiş zevk veriyordu. çocuksu bir heyecan duyuyordu o'nun elini tuttuğunda.
ve bir öpücük kondurdu, hayatının son demlerini yaşayan yaşlı adamın yanağına..

ayrılık çok zor olacaktı genç adam için. her gece 'keşke dünyaya daha erken gelseydim' diye ağlıyordu yanında yatan sevgilisine belli etmeyerek.

ikisi de çok geç bulmuştu birbirini ve çok acı çekmişlerdi. ama bunları artık kimse önemsemiyordu. acı çektirenlerde çekenlerde unutmalıydı her şeyi.

geçmiş küçük bir çocuğun düşüp dirseğini kanattığı andaki çığlık gibiydi. çok kan akmış şefkat ile unutulmuş geriye sadece izleri kalan..
yıllar sonra bile çocuğun dirseğinde izi olacak fakat acı vermeyecekti..

arada bir o çığlığın yankısını duyuyordu genç adam. ama sonra.. karşısında duran adamın kamburlaşmış sırtı, zayıflamış kemikleri, çıkardığı takma dişinin oluşturduğu boşluğu seyrediyor sonra gözlerine bakıyor ve unutuyordu işte.. yaşli adamin gözlerindeki her neyse, adına her ne deniliyorsa unutturuyordu geçmişin çığlığını.. sihir gibi bir şey olmalıydı. ya da aşk..

gece oluyordu..halbuki hep nefret ederdi genç adam karanlıktan..
babası hep geceleri içerdi. annesi hep gece ağlardı.. hem karşı komşu zübeyde teyze de gece uykuda yakalanmamış mıydı ölüme?

gece oluyordu. ve yaşamın kıyısındaki adam hala uyumamış genç adamın gözlerinin içine bakıyordu..
sesindeki gıcıklığı öksürerek attı yaşlı adam.. derin bir nefes aldı:

'gece olup ta ay dost olacaksa bana
sabaha kadar
aydınlatacaksa sana boğulmuş
zifiri karanlık odamı
bir sis halesinin içinde pembeler çalacaksa vicdanıma
ben hazırım seni kendime katmaya,
şehvetime vicdanımı sunmaya.
sabah olduğunda güneşin koynundan uyanmış gibi kalkacaksam
senin yanından
terini kokunu özletmeyeceksen bana
ayın dostluk edeceği zamanlara kadar,
yarınlarımı gömüp sana
ben bu gece ölürüm.
ve her öpüşünde benim bedenim yerden yükselip
konacaksa baykuş kanatlarına
ben ayın hilaline uçurtma olurum
sabaha kadar
seninle.
nasıl olsa her sabah sonlanacak
geceyle
seninle'

çok severdi yaşlı adam şiiri. belki hafızasında binlerce şiir vardı. hepsini, her fırsatta genç adama sunmak isterdi. binlercesinden birkaç şiir paylaşmıştı sadece..

şiiri duyan genç adam gözyaşlarına hakim olamadı.. yaşlı adamsa hiç istemezdi sevdiceğinin gözyaşlarını görmek.. kızmak istedi, bağırmak..tutup kolundan 'kes şu ağlamayı' diye haykırmak istedi belki...

tek yaptığı genç adamın gözyaşlarını silmek oldu..

'nasıl veda edilir bilemiyorum. ikimizde biliyorduk bu anın geleceğini.
ve ben hissediyorum sabaha seni göremeyeceğimi
gecede nasipmiş yüzünün tüm detaylarını hafızama kazamak.. belki bilirsin sen, ölünce unutur mu insan sevdiğini.. ben unutmak istemem.. sen de unutma beni..
belki gökyüzünde bir yerde belki korktuğun karanlığın noktasında belki bir filmin, yazının en can alıcı yerinde.. belki yaşamın tüm ayrıntılarında.. belki benim gibi ölüm döşeğinde.. beni görürsün.. ben seni gideceğim yerde he görüyoum olacağım..
saçmalıyorum çok konuşturma beni.. hem son sözümün bunlar olmasını istemem..' diyerek güzel bir kahkaha patlattı yaşlı adam..

genç adamsa içine atmaya çalıştığı hıçkırıklarda boğulmak üzereydi.. kalbi daralıyor, nefes alamıyor.. sanki karşısındaki değil de o ölecek gibi hisediyordu.. ölüm bu olsa gerek diye geçirdi içinden..yaşlı adamı daha iyi anlıyordu.. her güne bu hissi tatmak..
ölüm belki de acılarını dindirecekti yaşlı adamın..
peki onu kaybetmenin acısını ne dindirecekti?

aklından geçenleri yaşlı adamla paylaşmak istedi.. ama bu gerek yoktu ki.. tecrübe dolu bakışı genç adamın üzerindeydi.. anlıyordu her şeyi. kelimeler anlamsız birer başağrısı..sessizlik ve genç adamın elini istiyordu kalbinde..

elini tuttu genç adamın.. kalbine götürdü.. ritimleri hissetmesini istiyordu belki genç adamın..birazdan sessizliğe bürünecek olan ritimleri.. elini sardı genç adamın.. sıcaklığı hissetmesi için.. belki birazdan buza çevrilen sıcaklığı..

aşk denilen şey ölüyordu işte. genç adamın elinden bir şey gelmiyor, yutkunamıyor, ağlayamıyor hareket dahi edemiyordu.. soğuktanda nefret ederdi zaten..

''..seviyorum seni boşuna
boşuna yaşıyorum
yaşamı bölüşemiyecegiz ki.."

ölmek

türkiye'de gün be gün sıradanlaşan hadise.

ayı sözlük itiraf

banyodan çıktıktan sonra saçlarım kabarmasın diye ikiye ayırıp örüyorum.
sonra eşarp bağlıyorum. sabah uyandığımda düzleştiriyorum. sonra bir maşayla hafif dalga veriyorum. en sonunda saçımı bağlayıp çıkıyorum.
tüm bu işkenceyi hala niye yaptığımı çözmüş değilim.

kusmak

uzun süren yolculuklarda ben küçükkeneyken sıkça yapmış bulunduğum bir eylemdir..
acı içerisinde poşetteki eserinize bakarken hep mercimek çorbası gelir aklınıza.
''ulan ne yersem yeyim hep mercimek çorbası kusuyom amuğha koyiim ''

alinazik

yoğurdun üzerin düdüklü tencerede salça, biber ile pişirilmiş et koyunca tadı iki kata kadar çıkabilen enfes lezzet. yapımı çok kolaydır. benim en fazla yarım saatimi alıyor. şu an itibariyle canımın çok çektiği yemektir. google görsellerde aratıyorum, ağzım sulanmakta. olsada yesek. ayrıca antep yöresine aittir. kimse sahiplenmesin.

majezik

dünya üzerindeki en harika ilaçtır.

ciddiyim bak.

kendimi bildim bileli* yani yaklaşık 5 seneden beri kullandığım özellikle regl ağrısı için yapıldığını düşündüğüm analjezik.

bahsedilen binlerce yan etkisinden korktuğumdan bir seferlik kullanmayayım diye direttiğim, sabah müthiş karın ağrıları, mide bulantılarıyla uyandığım evin her yerinde iki büklüm gezip en sonunda buldum majeziğimi.

tabi 1 kilo terlemenin, iki kilo sıçmanın ve 3 kilo kusmanın sonrasında.

o yüzden eğer regl ağrısını kaldıramayaak bünyeniz var ve majezik'in yan etkilerinden korkuyorsanız asla kullanmamazlık yapmayın.

sonu dayanılması çok güç ağrılara sebep oluyor.

sağlıkçıyım ve birçok ağrı kesiyi, ampulü denememe rağmen tek etkili ve en etkili çözüm majezik.

kızlar siz siz olun asla yanınızdan ayırmayan bu muhteşemi.

burcu

burcu..

hatırladığım tek şey memeleriydi..
geçen facebook'ta eklemiş beni.. hala büyük memelere sahip.iri, dolgun ve şekilli.. küçülecek değil ya..!

sınıf arkadaşımızdı burcu.. erken ergenliğe girmişti belki bilemiyorum, memeleri fiziğine göre büyüktü.

ya da bizim küçük dünyamıza göre..

hepimizin tahta gibi memeleri vardı.

beden dersiydi sanırım. turuncu kafa sinirli bir öğretmen dersimize giriyordu. sol, sol, sol, sağ sol..

ebemizi dikerdi..

okul yönetimi bize soyunma odası diye ahır gibi bir bölüm ayırmıştı.. erkeklerse sınıfta soyunuyordu..

herkes üstünü çıkarıp eşofmanlarını giymeye başladı.

tüm gözler burcu ve o'nun memelerindeydi.. ufo gören köylü gibiydik..

-nasıl böyle büyük?
-elleyince acıyo mu?

gibi sorularının ardından salak ben sahnede belirmiş,

-hiç öptün mü ?!!?

diye soruvermiştim.. ufo gören masum köylüler şeytan görmüş imama dönüverdiler. burcu, cevap bile vermedi. ne yani, verse ne olurdu..

zaten sınıftaki erkeklere göre burcu veriyordu. sebebi ise memelerinin büyük olması. burcu orospuydu, sebebi memelerinin büyük olması. burcu'yla kimse konuşmazdı sebebi memelerinin büyük olması. burcu, tembeldi sebebi memelerinin büyük olması..

bilemiyorum.. memeleri ilkokulda o'nun başına dert açmıştı hep.. şimdi görüyorum facebookta. 'merhaba burcu memelerin nasıl' diye soramıyorum.

burcu..

hala büyük memelere sahip.iri, dolgun ve şekilli.. küçülecek değil ya..!

good will hunting

replikleriyle kendini izleten, ergen zeki çocuğun triplerini anlatan filmdir.

film boyunca matt damon'un benlerini rahatça sayabilirsiniz. ben 52'de kaldım.

kazaky

fiziksel olarak aşmış grup. sen hem bu kadar seksi ol, hem de gay ol, bir de topuklu ayakkabı giy.. lan kızsan kızamıyorsun, sevsen sevemiyorsun.. insanı aptallaştırıyor. zeusumsu tavırlarıyla beni benden alıyorlar. bir topuklu ayakkabı bir insana bu kadar mı yakışır? neyse durumu dengeleyen şarkıları var. maalesef ki 'görüntü var ses yok' klişesini bir kez daha bünyeye vurmakta.

ayı sözlük itiraf

selam. sözlüğe yeni geldim. savrulup duruyorum işte. millet yeni mekanları keşfe çıkıyor, yeni barları, yeni arkadaşları, yeni ortamları bense yeni sözlükleri.

şu sıralar herkese atanacağım demekle meşgulüm. 'neden dışarı hiç çıkmıyorsun' sorularına -çünkü atanıcamm yhaaaaa şeklinde çemkiriyorum.
neden telefonlarımızı açmıyorsun, neden düğünüme gelmedin, neden, neden, neden sorularından gına geldi. her soruya 'atanıcam' diyorum. öyle ki annemin 'akşama ne yemek yapsak' sorusu bile atanacağımı söylemekle noktalanıyor. bob marley'in sesi çınlanıyor kulaklarımda.. dont worry be happy. öyle diyorsun da bob, olmuyor be reis.

ölmeden önce yapılması gerekenler listesi

sanırım bol kol kılına sahip esmer urfalı abinin ellerinden bol acılı bir çiğköfte yemek. evet, yapın bunu.
  • /
  • 2
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 37

ayı sözlük yazarlarının hikayeleri

çok mu dertsiz duruyorum ordan bakınca, dedi yaşlı adam.
replik çalma diye karşılık verdi genç adam. gülüştüler bir süre. yaşlı adam öleceğini biliyordu, genç adam da bunun farkındaydı.
bir gün bu gerçek onları yakalayacaktı. zaten yaşlı adamın son zamanlarda daha da fenalaşmıştı. kimi zaman altına dahi kaçırıyordu. kendine bile tahammülü azalıyorken, genç adam o'nun yanı başında bekliyor, bir anne şefkatiyle pisliğini temizliyordu.

o'nu seviyordu ve herşeyi yapabilirdi. pisliğini temizlemek yapacaklarının yanında bir anlam ifade etmiyordu. elini tuttu yaşlı adamın. yumuşak kadifemsi eliyle yaşlı adamın elindeki çizgileri yokladı. derisini hafifçe çekiştirip daha da kırıştırdı.. bu o'na müthiş zevk veriyordu. çocuksu bir heyecan duyuyordu o'nun elini tuttuğunda.
ve bir öpücük kondurdu, hayatının son demlerini yaşayan yaşlı adamın yanağına..

ayrılık çok zor olacaktı genç adam için. her gece 'keşke dünyaya daha erken gelseydim' diye ağlıyordu yanında yatan sevgilisine belli etmeyerek.

ikisi de çok geç bulmuştu birbirini ve çok acı çekmişlerdi. ama bunları artık kimse önemsemiyordu. acı çektirenlerde çekenlerde unutmalıydı her şeyi.

geçmiş küçük bir çocuğun düşüp dirseğini kanattığı andaki çığlık gibiydi. çok kan akmış şefkat ile unutulmuş geriye sadece izleri kalan..
yıllar sonra bile çocuğun dirseğinde izi olacak fakat acı vermeyecekti..

arada bir o çığlığın yankısını duyuyordu genç adam. ama sonra.. karşısında duran adamın kamburlaşmış sırtı, zayıflamış kemikleri, çıkardığı takma dişinin oluşturduğu boşluğu seyrediyor sonra gözlerine bakıyor ve unutuyordu işte.. yaşli adamin gözlerindeki her neyse, adına her ne deniliyorsa unutturuyordu geçmişin çığlığını.. sihir gibi bir şey olmalıydı. ya da aşk..

gece oluyordu..halbuki hep nefret ederdi genç adam karanlıktan..
babası hep geceleri içerdi. annesi hep gece ağlardı.. hem karşı komşu zübeyde teyze de gece uykuda yakalanmamış mıydı ölüme?

gece oluyordu. ve yaşamın kıyısındaki adam hala uyumamış genç adamın gözlerinin içine bakıyordu..
sesindeki gıcıklığı öksürerek attı yaşlı adam.. derin bir nefes aldı:

'gece olup ta ay dost olacaksa bana
sabaha kadar
aydınlatacaksa sana boğulmuş
zifiri karanlık odamı
bir sis halesinin içinde pembeler çalacaksa vicdanıma
ben hazırım seni kendime katmaya,
şehvetime vicdanımı sunmaya.
sabah olduğunda güneşin koynundan uyanmış gibi kalkacaksam
senin yanından
terini kokunu özletmeyeceksen bana
ayın dostluk edeceği zamanlara kadar,
yarınlarımı gömüp sana
ben bu gece ölürüm.
ve her öpüşünde benim bedenim yerden yükselip
konacaksa baykuş kanatlarına
ben ayın hilaline uçurtma olurum
sabaha kadar
seninle.
nasıl olsa her sabah sonlanacak
geceyle
seninle'

çok severdi yaşlı adam şiiri. belki hafızasında binlerce şiir vardı. hepsini, her fırsatta genç adama sunmak isterdi. binlercesinden birkaç şiir paylaşmıştı sadece..

şiiri duyan genç adam gözyaşlarına hakim olamadı.. yaşlı adamsa hiç istemezdi sevdiceğinin gözyaşlarını görmek.. kızmak istedi, bağırmak..tutup kolundan 'kes şu ağlamayı' diye haykırmak istedi belki...

tek yaptığı genç adamın gözyaşlarını silmek oldu..

'nasıl veda edilir bilemiyorum. ikimizde biliyorduk bu anın geleceğini.
ve ben hissediyorum sabaha seni göremeyeceğimi
gecede nasipmiş yüzünün tüm detaylarını hafızama kazamak.. belki bilirsin sen, ölünce unutur mu insan sevdiğini.. ben unutmak istemem.. sen de unutma beni..
belki gökyüzünde bir yerde belki korktuğun karanlığın noktasında belki bir filmin, yazının en can alıcı yerinde.. belki yaşamın tüm ayrıntılarında.. belki benim gibi ölüm döşeğinde.. beni görürsün.. ben seni gideceğim yerde he görüyoum olacağım..
saçmalıyorum çok konuşturma beni.. hem son sözümün bunlar olmasını istemem..' diyerek güzel bir kahkaha patlattı yaşlı adam..

genç adamsa içine atmaya çalıştığı hıçkırıklarda boğulmak üzereydi.. kalbi daralıyor, nefes alamıyor.. sanki karşısındaki değil de o ölecek gibi hisediyordu.. ölüm bu olsa gerek diye geçirdi içinden..yaşlı adamı daha iyi anlıyordu.. her güne bu hissi tatmak..
ölüm belki de acılarını dindirecekti yaşlı adamın..
peki onu kaybetmenin acısını ne dindirecekti?

aklından geçenleri yaşlı adamla paylaşmak istedi.. ama bu gerek yoktu ki.. tecrübe dolu bakışı genç adamın üzerindeydi.. anlıyordu her şeyi. kelimeler anlamsız birer başağrısı..sessizlik ve genç adamın elini istiyordu kalbinde..

elini tuttu genç adamın.. kalbine götürdü.. ritimleri hissetmesini istiyordu belki genç adamın..birazdan sessizliğe bürünecek olan ritimleri.. elini sardı genç adamın.. sıcaklığı hissetmesi için.. belki birazdan buza çevrilen sıcaklığı..

aşk denilen şey ölüyordu işte. genç adamın elinden bir şey gelmiyor, yutkunamıyor, ağlayamıyor hareket dahi edemiyordu.. soğuktanda nefret ederdi zaten..

''..seviyorum seni boşuna
boşuna yaşıyorum
yaşamı bölüşemiyecegiz ki.."

penisten beklenen hizmetler

öncelikle bulduğu her yere kafasını uzatıp meraklıca bakmaması. 'bi arkadaşa bakıp çıkacam yeaa' şeklindeki sızlanmalara inanmıyoruz!

bir penis gün içerisinde en az bir kere bol köpüklü bir banyo yapmalıdır.

boşaltım sistemi güzel çalışmalıdır, yoksa kilo yapar. varsa sinameki kullanmalı.

kesinlikle 15'ini doldurmadan 'fazlalıklarından' kurtulamalıdır. çünkü sünnetsiz penis, isotsuz çiğköfteye benzer. gerçi bağlantıyı ben de kuramadım ama vardır bir hayır.

bir penise muhakkak açık pembe tonlar hakim olmalıdır. gerekirse penis, ufak makyaj hileleriyle albenilenmelidir.*

penis asla boynu bükük olmamalı, kendine güvenmeli her daim başını dik tutmalıdır. boyun eğen penis horlanmaya mahkum penistir. yaşasın 1 mayıs!

sikmek

çoğunlukla küfür maksadıyla sarf edilen kelime. düşmanımıza söylediğimiz bu kelimeyi bifiil en sevdiğimize yapmamız ayrıca ironik. bir de 'insan sevdiğini siker mi' ikilemi var. madem siker neden sevmediğimiz insanları sikmekle tehdit ediyoruz. bu tehditin altında 'seni sikersem aslında seni sevebilirim' fikri mi yatmakta? yani düşmanlarımızı esasında onları sevmekle mi tehdit ediyoruz? bir de şu atamalar hala olmadı. kafanı siktim sözlük kusura bakma. sizi seviyorum, sevdiğimden sikiyorum esasen.

ayı sözlük yazarlarının hikayeleri

çok mu dertsiz duruyorum ordan bakınca, dedi yaşlı adam.
replik çalma diye karşılık verdi genç adam. gülüştüler bir süre. yaşlı adam öleceğini biliyordu, genç adam da bunun farkındaydı.
bir gün bu gerçek onları yakalayacaktı. zaten yaşlı adamın son zamanlarda daha da fenalaşmıştı. kimi zaman altına dahi kaçırıyordu. kendine bile tahammülü azalıyorken, genç adam o'nun yanı başında bekliyor, bir anne şefkatiyle pisliğini temizliyordu.

o'nu seviyordu ve herşeyi yapabilirdi. pisliğini temizlemek yapacaklarının yanında bir anlam ifade etmiyordu. elini tuttu yaşlı adamın. yumuşak kadifemsi eliyle yaşlı adamın elindeki çizgileri yokladı. derisini hafifçe çekiştirip daha da kırıştırdı.. bu o'na müthiş zevk veriyordu. çocuksu bir heyecan duyuyordu o'nun elini tuttuğunda.
ve bir öpücük kondurdu, hayatının son demlerini yaşayan yaşlı adamın yanağına..

ayrılık çok zor olacaktı genç adam için. her gece 'keşke dünyaya daha erken gelseydim' diye ağlıyordu yanında yatan sevgilisine belli etmeyerek.

ikisi de çok geç bulmuştu birbirini ve çok acı çekmişlerdi. ama bunları artık kimse önemsemiyordu. acı çektirenlerde çekenlerde unutmalıydı her şeyi.

geçmiş küçük bir çocuğun düşüp dirseğini kanattığı andaki çığlık gibiydi. çok kan akmış şefkat ile unutulmuş geriye sadece izleri kalan..
yıllar sonra bile çocuğun dirseğinde izi olacak fakat acı vermeyecekti..

arada bir o çığlığın yankısını duyuyordu genç adam. ama sonra.. karşısında duran adamın kamburlaşmış sırtı, zayıflamış kemikleri, çıkardığı takma dişinin oluşturduğu boşluğu seyrediyor sonra gözlerine bakıyor ve unutuyordu işte.. yaşli adamin gözlerindeki her neyse, adına her ne deniliyorsa unutturuyordu geçmişin çığlığını.. sihir gibi bir şey olmalıydı. ya da aşk..

gece oluyordu..halbuki hep nefret ederdi genç adam karanlıktan..
babası hep geceleri içerdi. annesi hep gece ağlardı.. hem karşı komşu zübeyde teyze de gece uykuda yakalanmamış mıydı ölüme?

gece oluyordu. ve yaşamın kıyısındaki adam hala uyumamış genç adamın gözlerinin içine bakıyordu..
sesindeki gıcıklığı öksürerek attı yaşlı adam.. derin bir nefes aldı:

'gece olup ta ay dost olacaksa bana
sabaha kadar
aydınlatacaksa sana boğulmuş
zifiri karanlık odamı
bir sis halesinin içinde pembeler çalacaksa vicdanıma
ben hazırım seni kendime katmaya,
şehvetime vicdanımı sunmaya.
sabah olduğunda güneşin koynundan uyanmış gibi kalkacaksam
senin yanından
terini kokunu özletmeyeceksen bana
ayın dostluk edeceği zamanlara kadar,
yarınlarımı gömüp sana
ben bu gece ölürüm.
ve her öpüşünde benim bedenim yerden yükselip
konacaksa baykuş kanatlarına
ben ayın hilaline uçurtma olurum
sabaha kadar
seninle.
nasıl olsa her sabah sonlanacak
geceyle
seninle'

çok severdi yaşlı adam şiiri. belki hafızasında binlerce şiir vardı. hepsini, her fırsatta genç adama sunmak isterdi. binlercesinden birkaç şiir paylaşmıştı sadece..

şiiri duyan genç adam gözyaşlarına hakim olamadı.. yaşlı adamsa hiç istemezdi sevdiceğinin gözyaşlarını görmek.. kızmak istedi, bağırmak..tutup kolundan 'kes şu ağlamayı' diye haykırmak istedi belki...

tek yaptığı genç adamın gözyaşlarını silmek oldu..

'nasıl veda edilir bilemiyorum. ikimizde biliyorduk bu anın geleceğini.
ve ben hissediyorum sabaha seni göremeyeceğimi
gecede nasipmiş yüzünün tüm detaylarını hafızama kazamak.. belki bilirsin sen, ölünce unutur mu insan sevdiğini.. ben unutmak istemem.. sen de unutma beni..
belki gökyüzünde bir yerde belki korktuğun karanlığın noktasında belki bir filmin, yazının en can alıcı yerinde.. belki yaşamın tüm ayrıntılarında.. belki benim gibi ölüm döşeğinde.. beni görürsün.. ben seni gideceğim yerde he görüyoum olacağım..
saçmalıyorum çok konuşturma beni.. hem son sözümün bunlar olmasını istemem..' diyerek güzel bir kahkaha patlattı yaşlı adam..

genç adamsa içine atmaya çalıştığı hıçkırıklarda boğulmak üzereydi.. kalbi daralıyor, nefes alamıyor.. sanki karşısındaki değil de o ölecek gibi hisediyordu.. ölüm bu olsa gerek diye geçirdi içinden..yaşlı adamı daha iyi anlıyordu.. her güne bu hissi tatmak..
ölüm belki de acılarını dindirecekti yaşlı adamın..
peki onu kaybetmenin acısını ne dindirecekti?

aklından geçenleri yaşlı adamla paylaşmak istedi.. ama bu gerek yoktu ki.. tecrübe dolu bakışı genç adamın üzerindeydi.. anlıyordu her şeyi. kelimeler anlamsız birer başağrısı..sessizlik ve genç adamın elini istiyordu kalbinde..

elini tuttu genç adamın.. kalbine götürdü.. ritimleri hissetmesini istiyordu belki genç adamın..birazdan sessizliğe bürünecek olan ritimleri.. elini sardı genç adamın.. sıcaklığı hissetmesi için.. belki birazdan buza çevrilen sıcaklığı..

aşk denilen şey ölüyordu işte. genç adamın elinden bir şey gelmiyor, yutkunamıyor, ağlayamıyor hareket dahi edemiyordu.. soğuktanda nefret ederdi zaten..

''..seviyorum seni boşuna
boşuna yaşıyorum
yaşamı bölüşemiyecegiz ki.."

ayı sözlük yazarlarının hayalleri

bütün çocukluk hayatımın hayaller üzerine kurulu olduğunu keşfettim..dışarı çıkmazdım, pek de arkaşım yoktu zaten..mahallemdeki kızların oyunlarını ben balkon mermerine yüzümü dayayıp izlerdim. mermerdeki soğukluğu hissetmek isteyişimin nedeni de belkide o an ki trajedimin hissiyatını daha da hafife indirgemekti, bilemiyorum..

hani tüm mahallelerde olur ya büyük maçlar.. bir türlü yenilmeyen aşağı mahallenin çcuklarını sıradaki maçta mutlaka bizim mahalle çocukları yenmeliydi. hırs, öfke, kavga..hah, işte ben o atmosferin içinde asla olamadım..tezahüratlarımı içimden yapardım..kimse duymazdı beni..
en büyük hayallerimden biri dışarı çıkıp oyun oynamaktı..mahallede arkadaşım olsun isterdim..oysa tek arkadaşım evimize aldığımız muhabbet kuşuydu.. o da kaçtı gitti zaten elimden...
şimdi hayallerime baktığımda acımasız hayallerin içinde buluyorum bazen kendimi..halbuki çocukken o kadar olağan hayallerim varmış ki.. onlara ulaşmam imkansızdı. bu yüzden hayaldi ve hep hayalim olarak kalacak. şimdi hayallerime 'hele bi atanayım da' cümlesinin ardına saklıyorum

bang bang

les amours imaginaires ile hayatıma girmiş enfes müzik. dalida bir de güzel söyler ki, hiç bitmesin istersiniz..

sanırım cem karacada bir coverını yapmış. onu saklı tutuyorlarmış, kimyasal silah düzeyinde.

kırmızı fularlı kızın dağa çıkması

şemdinli'de okul yakan, öğretmen kaçıran, yol kesen, petrol boru hattını patlatan, belediye otobüsünü yakan,dersane önüne uzaktan kumandalı bomba yerleştiren ve daha yazamadığım milyonlarca eyleme imza atan bir yasadışıdan ziyade insalık dışı bir gruba katılmışsa vicdanıyla başbaşa bırakıyorum. benim burada yazmaya yüreğimin yetmediği olayları aşağıdaki linkten kaynaklarıyla bulabilirsiniz. üşenmeyin, okuyun.

http://tr.wikipedia.org/wiki/pkk_sald%c4%b1r%c4%b1lar%c4%b1_ve_%c3%a7at%c4%b1%c5%9fmalar%c4%b1_kronolojisi_(1990'lar)


böyle bir örgüte mi katılmak özgürlük mücadelesidir? tarihe gömdüğümüz milyonlarca insan bu şekilde mi özgürlüğü elde etmiş. amaca ulaşmak için her yol mübah diyenler bu yol güzergahındaki çocuk cesetlerini nereye gömüyorlar? kendi 'özgürlüğü' adına bir başkasının yaşama özgürlüğünü çalanlar vicdanlarını hangi susturucuyla sessizliğe gömüyorlar?

zihniyetine tükürdüğüm demokrasi anlayışında hapsi boylamamış tek bir ideoloji gösterin ülkemde. hangi tarafın daha çok horlandığını, daha çok acı çektiğinin kıyasını yapacaklar ceset sayıları üzerinden mi doğruya oluşacak? 1978'de ne idik? şimdi neyiz? insanlar değişiyor, fikirler değişmiyor. ölenler unutuluyor, yeni ölümlere yer açmak için. yazıklar olsun 'helal olsun' şeklinde çanak tutanlarada.. alkış tutma gayreti içerisinde çalıştırdığınız her kasınız, oynattığınız her parmağınız, çocuk yaşta katledilen meleklerin şahidi.. umarım bir gün aynı acıları yaşamak zorunda kalmazsınız..

penisten beklenen hizmetler

öncelikle bulduğu her yere kafasını uzatıp meraklıca bakmaması. 'bi arkadaşa bakıp çıkacam yeaa' şeklindeki sızlanmalara inanmıyoruz!

bir penis gün içerisinde en az bir kere bol köpüklü bir banyo yapmalıdır.

boşaltım sistemi güzel çalışmalıdır, yoksa kilo yapar. varsa sinameki kullanmalı.

kesinlikle 15'ini doldurmadan 'fazlalıklarından' kurtulamalıdır. çünkü sünnetsiz penis, isotsuz çiğköfteye benzer. gerçi bağlantıyı ben de kuramadım ama vardır bir hayır.

bir penise muhakkak açık pembe tonlar hakim olmalıdır. gerekirse penis, ufak makyaj hileleriyle albenilenmelidir.*

penis asla boynu bükük olmamalı, kendine güvenmeli her daim başını dik tutmalıdır. boyun eğen penis horlanmaya mahkum penistir. yaşasın 1 mayıs!
Henüz takip ettiği biri yok.
Henüz takip eden biri yok.