yiğit karaahmet

harika bir gazeteci.açık eşcinsel.laf sokar falan ama has ablamızdır.muhabbet edilesi şeker gibi bir insan.
efendim kendisi bir tweetiyle beni insan içinde koltuktan düşürmüştür.

bilindiği gibi kendisi ayşe özyılmazeli hiç sevmez. bir gün hatırladığım kadarıyla şöyle bir tweet atmıştı:

"hayatım boyunca bir adım yol ilerleyemedim. ben olduğum yerde sayarken ayşe özyılmazelin karsa heykelini dikiyorlarmış."

ve evet, o gün tüm gazetelerde karsa dikilecek dev kaşar heykelinin haberleri vardı.
bu adam da mı sözlükte dediğimdir,ya da tanıyan varsa çağırsın çift kale maç yapalım,top benim ama akşam annem çağırırsan giderim baştan söyliyim
"eski yatağımı analiz etseler türkiye gen haritasını çıkarabilirler" twitiyle gece gece gülmeme sebep olmuştur. bu kadar da samimi bi adam. pek tuttum kendisini bundan sonra daha sık takip edicem kendisini. *
yazdığı blog yazılarından birinde hande yener kişisini bayağı sinirlendirip mahkemelik olduydu da sonra nolduydu acaba diye az önce aklıma gelen adamcağız. sonra tabi ki sözlükte başlığının olup olmadığını arattım. burayı takip ediyor mudur, yazarlardan mıdır bilmiyorum. belki de madillikten uzak tarzda entryleri var ve bizden saklanıyor.
durup dururken kafamdan aşağıya patlamış mısır döken kişidir. kendisine dalmaya hazırlanırken üzerindeki siyah taytıyla ayyy seni başka biri sandım cicim diyerek yanaklarımdan öpmüştür. hey gidi hey! madiclara'yı hakikaten özlüyoruz...
geçen pazarki lgbti onur yürüyüşü için “oradaydım” isimli bir yazı yazmış. yazısında, polisin ne yaparsa yapsın lgbti hareketinin özgürlük mücadelesini durduramayacağından bahsetmiş ve bunca yıldır hiç görev almayı aklına getirmediği aktivist derneklerle işbirliği içinde olacağını söylemiş.

o yazı şöyle;

geçen pazar türkiye devleti, mazisi 13 yıla dayanan lgbti onur yürüyüşü’ne ilk kez polis kuvvetleriyle saldırıda bulundu. taksim meydanı ve istiklal caddesi’ne çıkan tüm sokaklar çevik kuvvet tarafından tutuldu. caddeye çıkan eylemcilere biber gazı ve plastik mermiyle saldıran polis, toma’lardan sıkılan tazyikli sularla kalabalığı dağıtmaya çalıştı. tamamen barışçıl ve anayasal protesto haklarını kullanmak isteyen kesin sayısı tam olarak bilinmese de 100 bine yaklaştığı tahmin edilen topluluk engellenmeye çalışıldı.

yürüyüşün başından beri oradaydım.

yaşanan tüm bu usulsüzlükleri, hak ihlallerini, polisle yaşanan pazarlıkları bire bir görme fırsatım oldu.

onur yürüyüşü’ne geldiğim gayet belli olan kıyafetimle daha ilk adımımda caddeye çıkmama izin verilmedi (merak edenler için söyleyeyim selim baklacı imzalı özel dikim harika bir mayo ve ipek sabahlık giymiştim).

cadde üzerinde defalarca polis tarafından tartaklandım, etlerimi mıncıra mıncıra beni caddeden atmaya çalıştılar. yaklaşık dört kere falan gözaltına alınmaya çalışıldım. hepsinden öte 'güvenliği sağlamak’ için orada bulunan yüce türk polisinin iğrenç bakışlarına, laf atmalarına, birbirlerini dürte dürte beni işaret etmesine ve sözlü tacizine maruz kaldım. gözlerindeki nefreti, her hücrelerine işlemiş olan cehaletlerini ve vahşiliklerini yaşama fırsatım oldu.

tüm bunları üzgün olduğum ya da şikâyet etmek istediğim için yazmıyorum. bütün bunları bu insanların nasıl karakterde olduklarını tarihe bir kere daha not düşmek için yazıyorum.

tarihe not: iyi polis ya da kötü polis diye bir şey yoktur. tüm polisler kötüdür.

bu olaylar sırasında tek kaybım haftalardır hazırladığım kıyafetimi 100 bin kişilik kalabalığa gösterememek olurken çok önemli bir şey kazandığımı düşünüyorum. sıcak protestoların içinde olmak en büyük kazanımım oldu.

sadece ben değil, o caddeye haklarını haykırmak için gelmiş arkadaşlarımın hiçbirinin polis karşısında yenik düşmüş olduğunu düşünmüyorum. bence bu olaylarla lgbt hareket seneler sonra kaybettiği dinamizmi tekrar yakaladı.

bir kere öyle ya da böyle az sayıda da olsa yürümeyi ve tünel meydanı’nda basın açıklaması okumayı başardık.

durduramadılar. izin vermek zorunda kaldılar.

çünkü hiç kimse toplu bir karar alınmadan kendi bireysel inisiyatifini kullanarak meydanları, sokakları terk etmedi. eyleme ve direnişe devam etti.

dağılmamamız ve direnişe devam etmemiz pazarlık masasında elimizdeki en büyük koz oldu. o kalabalığı gazla, mermiyle, suyla dağıtamayacaklarını anladıkları anda izin vermeleri gerektiğini biliyorlardı. ilk başta sadece 100 kişinin basın açıklaması okumasına izin verildi, o 100 kişilik kalabalık arta arta sayısı binlere ulaşarak tünel meydanı’na ulaştı.

tüm karmaşaya, tacize, moral bozukluğuna rağmen tünel’e doğru ilerlerken geriye dönüp baktığında gökkuşağı bayraklarını sallayarak gelen binlerce insanı görmek, yalnız olmadığını bilmek… işte o an her şeye değerdi.

bu ülke benim gibi apolitik bir insandan kendi çapında politize bir birey yaratmıştı. şimdi yine aynı ben, hayatı boyunca hiçbir şekilde aktvizmin kıyısından bile geçmemiş ben, 2015 onur yürüyüşü’nden sonra aktivist derneklerle işbirliği içinde olmaya karar verdim.

bu yürüyüşten sonra her şey daha farklı olacak. artık pek çoğumuz haklarımızı aramak için örgütleneceğiz.

işte şimdi korkun bizden. gidin daha çok gaz alın, daha çok mermi alın, daha çok polisi iki bin lira maaşla kendinize bağlamaya çalışın.

ama kötü bir haberim var. kazanamayacaksınız.

susturamayacaksınız transların haklı yaşam çığlığını… durduramayacaksınız ibnelerin gümbür gümbür gelen ayak seslerini…

her şeyin sonunda göreceksiniz ki aşk kazanacak.

yaşasın örgütlü ve bağımsız mücadelemiz, yaşasın eşcinsel aşk.
alperenlerin l gbt yürüyüşünü yaptırmayacağız çıkışı sonrasında twitterda sağlamca bol bol laf geçirmişti bu kabadayılara. bugün hesabı kısa süreliğine de olsa hacklenmiş.

(bkz: 17 haziran 2016 yiğit karaahmet'in twitter hesabının hacklenmesi)