türkiye'de neden ingilizce öğrenemiyoruz

faredir fare'cimin asistine volemi vurayım, sonrasında ciddi ciddi yorumlarımı yazacağım:
sorunun cevabı gayet nettir:
benden öğrenmediğiniz için. zira, canlarım, dil dile değmeden dil öğrenilmez.*


şimdi;
öncelikli sorun insanların "ay, ben okula/dersaneye gidicem, örtmen bana ingilizceyi öğretçek" kafasından bir türlü kurtalamıyor olması. sanki eğitmenin/öğretmenin elinde sihirli değnek var, kafana vuracak, voila!, ingilizce öğreneceksin. öyle bir dünya -ne yazık ki- yok. bu mentaliteden kurtulmak gerekiyor.

klişe olsa bile, şöyle bir gerçek var: dil öğretilmez, öğrenilir.
anadilinizi öğrenirken anneniz/babanız sizi karşınıza alıp, "çocuum, bak, bu cümle böyle kurulur", "soru cümlesi şöyle yapılır" diye ders vermiyor. ne yapıyoruz? onları taklit ediyoruz. yani, dili -ilk aşamada- papağanlık yaparak keşfediyor ve hayatımıza katarak yatkınlık ediniyoruz.

aynısı ingilizce -ve elbette ki diğer yabancı diller- için de geçerli.

eğitmen/öğretmen öğrenmek istediğiniz dili nasıl öğreneceğiniz hususunda size yol gösterir. gerisi size kalmış. sonrasında o dili bir şekilde (dinleyerek, konuşarak, okuyarak, yazarak) hayatınıza entegre etmeniz gerekiyor ki öğrenim ve edinim devam etsin.

yabancı dil öğreniminin de üç kolu var ve bunların hiçbir şekilde birbirinden ayrılmaması gerekiyor:
dil bilgisi*, kelime dağarcığı* ve telaffuz*.
bu üç mevzu bir arada olmazsa eğer, o dili iyi konuşuyor olmuyoruz.
e bunun yolu da öğrenmek istediğimiz dili hayatımıza dahil etmekten geçiyor.

eğitmenin/öğretmenin gösterdiği yolu takip etmek ilk aşamadaki gerekli şey.
ardından
müzik dinleyerek, film/dizi izleyerek, kitap/gazete okuyarak, dili bilen biriyle konuşarak (gerçek hayatta kimse yoksa, internet var. o da olmazsa kendi kendine konuş), arada bir şeyler yazarak,
hasılı;
o dilin hayatınızın her noktasına nüfuz etmesini sağlayarak öğrenebilirsiniz.

"ingilizce çok nankör bir dil" muhabbetlerine de kulak vermemek gerekiyor. nankör olan dil değil; insanlar. zira, dil yaşayan bir canlıdır, beslemezseniz ölür. aynısı anadiliniz için de geçerli çünkü.

yeni bi' dil buldum. emergency diye yazıp, imörcinsi diye okicaz. hadi gidin öğrenin.

cevabı, türkiye'de daha doğru dürüst türkçe bile öğrenemediğimiz için, aklımız işin inceliğinde değil hilesinde olduğu için ve aklımız sürekli oynaşta olduğu için ve bu yüzden "fırsat ve zaman bulamamamaktan" dolayı olan soru cümlesi. eğitim desen çöp, zihniyet desen "amaaan banane", noel baba maketini sünnet edip öldüren bir güruhla yaşıyoruz, ingilizce mi kalmış, asıl soru "türkiye'de neden yaşamayı öğrenemiyoruz" olmalı!
kendi adıma konuşmuyorum, ben öğrendim. ancak böyle de bir gerçek var. 4. sınıfta 12. sınıfa kadar müfredatında ingilizce olan anadolu genci ne hikmetse bir beginner düzeyinde bile ingilizce bilgisine sahip değil. elin avrupalısı, ana dili ingilizce olmayanlar, daha liseye başlamadan en aşağı upper düzeyinde ingilizce düzeyine ulaşırken, üstüne üstlük yanına yeni bir dil daha eklerken bizde ki bu rehavetin sebebi nedir?

müfredat mı sıkıcıdır?
öğretmenler mi başarısızdır?
öğrenciler mi spastiktir?
nedir yani. 8 sene az değil.

yeni evlenen bir çiftin 8 sene içinde 7 yaşında bir çocukları olabilir. ne alakaysa.*
cevabı pratiğe dayalı eğitimin sıfıra yakın olmasında gizlidir. öğrenci o sekiz yıl boyunca döner dolaşır aynı dil bilgisi kurallarını görüp durur.
doğal dil öğrenme nasıl gerçekleşir peki? duyarak ve konuşarak. atıyorum biz türkçe'yi altı yıl boyunca pratikte geliştiriyoruz ardından birinci sınıftan dil bilgisine başlıyoruz. aynı şekilde ingilizce öğrenmeye dördüncü sınıfta konuşarak başlasak ve liseden itibaren dil bilgisi görsek ana dilimiz gibi ingilizce konuşuyor olurduk şu an.
tabi yatkınlığı ve ilgiyi bu konunun dışında tuttum. öğrenen yine öğreniyor diziler, filmler, kitaplar yoluyla.
çünkü ingilizce ingiltere'de öğrenilir.
biraz reklam cümlesi gibi oldu ama öyle gerçekten.burda ne kadar kursa gitseniz de birebir yani yüzyüze ingilizce konuşmadan öğrenemezsiniz.yani hem kulak dolgunluğu,hem de akıcı konuşmak için yabancı ülke şart diyenlerdenim.