13 bölüm çekileceğinin bildirilmesiyle başlamış olan 2013 yapımı cbs dizisi. stephan king romanının dizi versiyonudur. senayordoki değişikliklerde kendisinin onayı da vardır. okuduğuma göre senaryo çokça değiştirilmiştir de.*
dizi aniden bir kasabanın bir kısmının camdan bir kubbeyle kavranması ve kasaba halkının bir kısmının kubbe altında mahsur kalmasıyla başlıyor. 5. bölüme kadar bu durumdan çıkabilecek sonuçları izliyor ve alışıyoruz, 5. bölümde hikaye yeni bir boyuta geçiyor. sonrası hakkında fazlasıyla merak uyandırıyor.*
bir yandan yeni lost dense de bir yandan da feci şekilde olumsuz eleştiriliyor. bana kalırsa zaman zaman fazla dramatik. hatta o kadar dramatik ki türk aklımla diziyi izleyip lan bunu niye yapmıyorlar, lan şunu yapsanıza diye söylenirken dramatiklikleri beni sıkabiliyor. fakat yine de yaz için tam izlemelik. bir de harika bir sahnesi vardı, onu da yazmazsam duramam. kubbe içindeki küçük bir radyo istasyonunda çalışan iki tip kubbe dışına ait olan frekanslardan bu olayla ilgili bir şeyler duymaya çalışırken* duydukları sesler bir ara epey garipleşiyor. dahası anlamsızlaşıyor. adam, uzaylı sesi gibi diyor. kadın da, daha çok björk gibi diyor ve o an klausklaus'u sandelyesinden düşürüyor.
ayrıca söylemeden edemem, dizi de özgü namal da oynuyor.*
bir de ikinci sezonunun çekimleri de ayrıca onaylanmıştır.
ha bir de kubbe içinde kalanlardan bir çocuk, etrafta gezinirken bir köpek buluyor. tasmasına bakıyor, köpeğin adı ne çıkıyor: truman.*
aslında gaga'nın içten içte slogan bulamadım diyip millete ay resmen devrim diye anlatıp anlatıp kafaya düşen biber gazı kapsülü etkisi yaratan yeni singleıdır. sıcaktır ama içi boştur.
anayasa uzlaşma komisyonunun eşitlik maddesiyle ilgili haberini veren show tv'nin kullandığı alt başlıktır. aynen "'cinsel yönelimi' olanlara anayasal güvence" şeklindedir. insana, zorla "benim yönelimim var, senin yok mu?" dedirtmektedir.
ayılar hakkında gerçekliği kafamı çok kurcalayan durumdur. ayılar ayı mı doğar, yoksa belli bir yaştan sonra mı ayı olurlar, tercih midir, yönelim midir. belirli bir yaştan sonraysa kaç yaşında ayı olunur, doğuştansa ana onu nasıl doğurur. öğrenmeyi çok istiyorum.
siteteye giriş yapmak için profil adı bölümüne yanlışlıkla -nasıl bir yanlışlıksa- planetromeo yazıp hesabıma girmek için savaş verdiğim sitedir. neyin kafasındaydım, tahmin edemiyorum.
çok yakında yayınlanacak yeni singleı applause için twitter'da başlattığı geri sayımdır. elleri göreyim gibi bir tweet atıp little monsterlarından fotoğraflar isteyip bazılarını rt etmiştir. bize de bu sayede little monsterlarının aslında saymayı bildiklerini göstermiştir. sağolsundur.
macklemore ve ryan lewis beraberliğinde yapılmış hafif hip hop bir parça. klibinde bir eşcinselin kısaca ergenliği, uzunca da düğününü izleriz. sonunda da support marriage equality yazısı çıkar.
born this way havasında, iddialı ama fazla tontiş laflar var parçada. mesela:
it's human rights for everybody, there is no difference!
live on and be yourself*
veya:
and god loves all his children, is somehow forgotten
but we paraphrase a book written thirty-five-hundred years ago
i don't know*
fekat hoş sözler de yok değil. hiç değilse macklemore'dan duyunca hoş gelebiliyor. mesela:
if i was gay, i would think hip-hop hates me
have you read the youtube comments lately?
"man, that's gay" gets dropped on the daily
we become so numb to what we're saying
a culture founded from oppression
yet we don't have acceptance for 'em
call each other faggots behind the keys of a message board
a word rooted in hate, yet our genre still ignores it*
bir de parça aynen şöyle başlıyor*:
üçüncü sınıftayken gey olduğumu düşünürdüm.
çünkü resim yapabiliyordum, amcam da öyleydi ve odamı da hep pırıl pırıl tutardım*
kısacası bir yandan gaga hip hop yapıyor gibi. ama bunu söyleyen adam ile thrift shop'ı söyleyen adam aynı olunca hoşuma gitmiyor değil. sonunda da i'm not crying on sundays sözü var ki kol içine dövmesi yaptırılabilir.
daniel day lewis'in 20'li yaşlarında yırtık bir gay olarak bulunduğu filmdir. daha güzeliyse filmdeki sarı-siyah saçlarıdır. ayrıca 1985 yapımıdır.
iki erkeğin hikayesindense 80'lerdeki ingiltere'yi, sınıf ayrımını, dini, parayı, milliyeti, mülkü ve insan ilişkilerini anlatır. bu da çoğunlukla ya o meşhur çamaşırhanede ya da çevresinde gerçekleşir.
t: nereye kız, kocana mı gidiyosun o biralarla
k: (sadece gülümsüyorum. kuğulum.)
t: versene kız bir tane bana
k: yok canım, sayılı bunlar
t: ay ver kız, ne var işte?! bir bira istedik, a ah!
k: yahu yok, vermiycem. a ah!
t: bak ben de bi gün sana bi iyilik yaparım. işine yararım kız?
k: sen benim nerden işime yarayacaksın ya? * t: orası hiç belli olmaz, bebeğim!
k: ... doğru diyosun.
t: (gülümser. şimdi o kuğuldur.)
k: vermiycem, iyi geceler :*
ağaç kesilmeye kalkışılınca parka dolan, parkta polis saldırısı olunca sokaklara dökülen insanların polis şiddeti sonucu ölen insan sayısının artmasına tepki olarak parklarda forum yapması buna bir örnek gösterilebilir. bana kalırsa böyle bir durumda bunu akıl almaz.
ya da başka bir örneği olarak duranadamlık yaparsınız, fakat bir bakmışsınız meğerse durduğunuz sırada milyonların önünde yüce atatürk'ü izliyorsunuz. akıl bunu da almaz.