toplumdan pek bir şey beklemem, hele ki bizimkinden...
olmuyor bir türlü. uzun zamandır anadolu yakasında eşcinsel arkadaş aradım çünkü kimseyle paylaşamadığım bir konuyu konuşacak birine ihtiyacım var. saçma sapan mesaj panolarından chat odalarına kadar hemen her yerde gezindim ve buluşup sohbet edebileceğim bir arkadaş bile bulamadım çünkü bizim toplumda her şey sonuç odaklı. eğitimden evliliğe kadar...arkadaşlık da böyle. beklediği sonuca ulaşmama ihtimali olan bir muhabbet için kimse tanımadığı ama kendisiyle tanışmak isteyen birisine harcayacağı zamanı feda etmiyor, zaman çok önemli çünkü. her gün dünyayı kurtarıyor, mars'a roket gönderiyo yavşaklar. en kötü ihtimalle hayatlarına yeni bir arkadaş almak kabus gibi geliyor herhalde.
işte buydu itirafım, en azından burada yazan / çizen tipler vardır diye heveslenmiştim ama yok, burası da toplumun içinde küçük bir topluluk ise demek bütünün özelliklerini taşıyan bir örneklem grubuymuş.
midesi sağlam olan için okuması çok keyifli bir kitaptır bu meret. chuck abinin hastalıklı hayalgücü bazen mizaha bazen hardcore hislere doğru kayar ama eninde sonunda "yok amk o kadar da değil" dedirterek absürdlük ile noktayı koyar. kesinlikle okunmalı bence.
çok zor ve gereksiz bir harekettir. karşı taraf zaten bu olayı mutlaka sezinler yani mutlaka biliyordur, anlamadım diyen yalan söyler ama bu iş insanın kendine yapabileceği en büyük kötülüklerdendir. aşağılanmanın da ötesinde, insanın kendisine attığı bir tekmedir.
zamanında mahallenin muhtarları dizisinin çekildiği mekan. enteresandır, çevresi o kadar değiştiği halde burası neredeyse 25 yıl önceki haliyle durmaktadır.
bir çok romanda, hikayede bereketi simgeler kadında büyük meme (tabi dağılmamış olmalı). ne kadar zeki ne kadar kontrollü olursa olsun her yaştaki erkeği bebekliğine ışınlayabilecek kadar kudretli et parçaları...
yeni türkü'nün benim için büyülü olan akdeniz akdeniz albümünde sesiyle uzaklara götüren ablamızdır. sonradan yurtdışına yerleşmiş, belki yerleşmese daha çok albümde duyardık sesini.
roger waters denen ego deposunun bir katkısı olmadan üretilmiş pink floyd albümüdür ki pek de leziz olması, aslında kerametin kavukta değil diğer üyelerde olduğunu ispatlar. a momentary lapse of reason gibi bu da gölgede kalmış ama enfes bir aromaya sahip albümdür.
toplumdan pek bir şey beklemem, hele ki bizimkinden...
olmuyor bir türlü. uzun zamandır anadolu yakasında eşcinsel arkadaş aradım çünkü kimseyle paylaşamadığım bir konuyu konuşacak birine ihtiyacım var. saçma sapan mesaj panolarından chat odalarına kadar hemen her yerde gezindim ve buluşup sohbet edebileceğim bir arkadaş bile bulamadım çünkü bizim toplumda her şey sonuç odaklı. eğitimden evliliğe kadar...arkadaşlık da böyle. beklediği sonuca ulaşmama ihtimali olan bir muhabbet için kimse tanımadığı ama kendisiyle tanışmak isteyen birisine harcayacağı zamanı feda etmiyor, zaman çok önemli çünkü. her gün dünyayı kurtarıyor, mars'a roket gönderiyo yavşaklar. en kötü ihtimalle hayatlarına yeni bir arkadaş almak kabus gibi geliyor herhalde.
işte buydu itirafım, en azından burada yazan / çizen tipler vardır diye heveslenmiştim ama yok, burası da toplumun içinde küçük bir topluluk ise demek bütünün özelliklerini taşıyan bir örneklem grubuymuş.