depresyon sonrası kendimi derin düşüncelere sokmamak için kendime tekrar ve tekrar söylediğim kelime öbeği.
evet, kendimle konuşurken ingilizce konuşuyorum.
sadece brain ve drowning'i biliyor olmama nasıl kızıyorum 2 haftadır. bütün şarkılarını baştan sona dinliyorum 2 haftadır.
tarzı ve sözleriyle kesinlikle benim favori sanatçılarımdan olabilecek bir insana bunca yıl nasıl sırtım dönük yaşamışım.
fuck with myself kesinlikle anthem'im.
çoğu insanın utangaçlıkla karıştırdığı bir mental rahatsızlık.
benimle konuşmaya çalışan veya bana hitab eden insanlara "benimle neden konuşuyorsunuz? adımı nerden biliyorsunuz? benden ne istiyorsunuz?" diye bağırmak ve mümkün olduğunca hızlı o bölgeden uzaklaşma isteğiyle dolma fakat duymamış gibi yapıp hislerimi belli etmemeye çalışmaya sebep olan rahatsızlığım ya da.
sanırım beni tanıyan herkes için bu insan ben oluyorum, en azından böyle hissediyorum. dünya tatlısı olmayı denedim ama karakterim pek el vermiyor buna.
dünyanın en güzel oyunu. o kadar çok seviyorum ki, hala özlüyorum. her yerim life is strange anılarıyla doluymuş gibiyim. en yakın arkadaşımın doğum günümde yaptırdığı "this action will have consequences" bez çantasına ölesiye sarılmak istiyorum.
keşke selena gomez değil de başkası söyleseymiş, çünkü şarkı sözleri çok hoş fakat selenanın sesi uymamış bence. hislerimi betimlememi istersen eğer hafif bir meltemle dalgalanan beyaz çarşafları göz yaşlarımla lekelediğim bir oda.
keşke selena gomez değil de başkası söyleseymiş, çünkü şarkı sözleri çok hoş fakat selenanın sesi uymamış bence. hislerimi betimlememi istersen eğer hafif bir meltemle dalgalanan beyaz çarşafları göz yaşlarımla lekelediğim bir oda.
yaşamım boyunca aradığım şey. belki çok taşınmaktan kaynaklanan kaybolmuşluk hissidir bunun sebebi. sıfır noktama, doğduğum şehire taşındığımda doldururum içimi dedim fakat işe pek yaramadı. oturup ağlıyorum sadece.
aldığım derin nefesi yavaşça vermemle doluyor bu düşünce zihnime. ya ormanlık bir alandayım ya da beton grisinin tek tonuyla boyanmış bir yerde. pek fark etmiyor aslında. tek yaptığım durup düşünmek. her şey bu kadar güzelken, nasıl kimse mutlu değil? nasıl ben mutlu değilim?
sonra oturup ağlıyorum, ama geçmiyor.
15 temmuzda gerçekleşen darbe üzerine saatlerce ezan ve sela ile birlikte insanları sokağa çıkmaya davet eden anonsların yapıldığı yer. nasıl da sürüklüyorlar insanları ölüme, öldürmeye.
aldığım derin nefesi yavaşça vermemle doluyor bu düşünce zihnime. ya ormanlık bir alandayım ya da beton grisinin tek tonuyla boyanmış bir yerde. pek fark etmiyor aslında. tek yaptığım durup düşünmek. her şey bu kadar güzelken, nasıl kimse mutlu değil? nasıl ben mutlu değilim?
sonra oturup ağlıyorum, ama geçmiyor.