avrupa'da gay olmak

kimsenin karışmadığı, özgürce yaşayabilecegin sorgu sualin olmağı bir dünya nerde o günler. nede olsa medeniyet var, oysa türkiyede öyle olmadığı açıktır.
çeşit çeşit barlardan hangi konsepttekine gideceğine, fantezi yaşamak isterken sauna mı, masaj mı, dark room mu tercih edeceğine, sevgilisiyle elele tutuşup gezerken eski sevgiliye yakalanma gerilimine kadar birçok sıkıntıyı bünyesinde barındıran durumdur. bizimse ne güzel hiç böyle sıkıntılarımız yok.
hangi ülkede olduğunuza göre rahatlığı değişecek durumdur. polonya, bosna hersek, sırbistan gibi muhafazakar ülkelerde değilseniz bir hayli rahat edebilirsiniz. ispanya ya da danimarka gibi ülkelerde evlenebilir bazılarında da çocuk sahibi olabilirsiniz. balkan ülkeleri ve eski demirperde ülkelerinde ise problem yaşamanız yüksek ihtimaldir. bu ülkelerin çoğu katı muhafakazar değerlere bağlı ve ataerkil kültüre sahip yerlerdir. mesela sırbistan'da gay pride zaman zaman bir ölüm kalım meselesine dönüşmektedir. kimi zaman cinayetlerle sonuçlanan faşist saldırılar olmakta, kimi zamansa polisin dayaklarıyla bu yürüyüşler engellenmeye çalışılmaktadır.

ps: işin sosyal kısmı ise pekte matah değildir. doğrudur, avrupa'nın küçük şehirlerinde bile envai çeşit gay bar ve disco mevcuttur. lakin avrupa nüfusu hızla yaşlanmaktadır. dolayısıyla turist alan ve sanayisi gelişmiş büyük şehirlerde bile gay'lerin yaş ortalaması çok yüksektir. dolayısıyla o envai çeşit gay bar ve disco bir noktadan sonra huzurevi tadında görüntülere sahne olmaktadır...
champ de mars - tour eiffel durağında metrodan indiğimde hayatımda ilk defa gördüğüm iki erkeğin tutku dolu öpüşmesi 2005 yılında ne demek olduğunu bana anlatmıştı.
türkiye de bir avrupa ülkesi olduğuna göre hepimizin yaşadığı durum. başlığı biraz daha netleştirmek lazım.
bir gazete bayiine gittiğinizde gay dergisine rahat rahat ve çirkin bakışlara maruz kalmadan göz atabilmek demek!
kadın yada erkek çevrendekilerin homofobik olmadığını bilerek, saklanmadan yaşamaktır. her insan gibi hayatını birleştirecek birini bulduğunda bunu yapacak hakkının olmasıdır.
söz konusu avrupa fransa ise on binlerce kişiyi, eşcinsel evliliklerin parlamentodan geçmemesi için eylemler, yürüyüşler yaparken görüp "bu nasıl avrupa, bizde niye yok" diye kahrolmaktır.
bir eşcinselin başına gelebilecek en iyi şey. hayata aşkı sadık bir mutluluğu bulmaktan daha önemli...
hangi ülke olduğuna bağlı. adı avrupa olsa da türkiye'den bile daha despot ve bağnaz şehir ve ülkeler var. kısaca avrupa'da her yer amsterdan değil canısı.
her ne kadar sonsuz bir rahatlık ve özgürlük hissi verse de, her şey o kadar açık yalanıyor ki bir süre sonra nerde gizem, nerde o büyü deyip sıkılıyorsunuz. hollanda'da yaşadığım beş ay boyunca hayatımın en cennet, en mutlu ve en özgür anlarını yaşadım, gazete bayilerinde gey dergilerine hiçbir baskı ve kıkırdama olmadan bakarken ya da bir erkeğin elini tutarken ya da bir seks shopta dolanırken gey bölümünü incelerken, ama yer yer de bu özgürlük o kadar bazı büyüleri kaçırmış hissettim ki, biraz gizemli olan biraz gizleyin bazı şeyleri diyerek içten içe isyan ettiğim de oldu. ama her şeye rağmen müthiş bir rahatlık * *
iran'da gay ortamlarında muhtemelen "türkiye'de gay olmak" konulu bir muhabbet geçmiştir, ne de olsa burada devlet bizi gay olduğumuz için şeriat hükümleri sonucu öldürmüyor (en azından şimdilik!). iran ya da afganistan'daki bir gayin türkiye'deki eşcinsel yaşamı kendi kafasında olduğundan da olumlu olarak çizmesi muhtemel, ve hatta bunun için kendince çok haklı sebepleri olabilir. aynı şekilde türkiye'de bir başka gayde avrupa'daki eşcinsel yaşamı olduğundan olumlu çizecek, ve evet bunun için de çok haklı sebeplerimiz var. mesela devletin sizi tanıması, görece daha eşit haklara sahip olmanız, yine metropollerde toplum arasında burada olduğundan çok daha rahat varlık göstermeniz vs vs...

ancak ataerki ve bununla bağlantılı olarak homofobi hala dünyanın her yerinde mevcut (tabi önce feminist sonrasında ise cinsel devrimin gerçekleştiği bir memleket varsa zevkle incelemek isterim). yani avrupalı bir eşcinsel de muhtemelen bulunduğu toplumdan pek çok açıdan hoşnut değil. ama başta dediğim gibi bir eşcinsel olarak yaşamaksa mesele batı avrupa>türkiye>iran>afganistan. bu uzun yazının tek amacı ise şunu vurgulamak: eşcinseller için "tanrının krallığı" tadında birbirimize vaaz edeceğimiz ve tüm dünyevi (siz toplumsal diye anlayın) sorunlarımızdan arındığımız bir toprak parçası henüz yok!

çok mühim bir ek: gramsci'nin bir zamanlar "eski ölüyor, yeni ise doğmak için mücadele ediyor ve şimdi canavarların zamanı" dediği bir uğrağa dönüp dolaşıp geldik. burada ne diyorum? türkiye ile birlikte aslında dünyanın hemen her yerinde var olan iki gram hakkın hukukunda teker teker gerileyeceği, koşulların daha da sertleşeceği bir aşamaya girdik ve ilerliyoruz. yani bugün fırsatı bulur bulmaz tabi ki kaçabilirsiniz ve bu asla yadırganacak bir şey değil, ancak bilinmesi gerekiyor ki siz nereye giderseniz gidin cehennemin dibinden çıkıp gelen iblislerde sizin arkanızdan gelecek, ne de olsa ataerkil, ırkçı, yer yer dinci kuvvetler sadece türkiye'de yükselmiyor. kısaca temizliğe yine kendi evimizin önünden başlasak daha bi çözüm olacak gibi duruyor.