babam ve oğlum filmini izlerken duygulanmayan insan

insan değildir. memleketten binlerce kilometre uzaktayken bir arkadaşım ben işte o izinliyken yanına birasını da alıp izlemiş bu filmi, film bittikten sonra beni arayıp salya sümük tabiri ile hıçkıra hıçkıra konuşmaya başlamıştı, benim de aklıma kötü düşünceler gelmiş işin aslını öğrenince yarılmıştım o haline. adam resmen babasını kaybetmiş gibi ağlaması da iç burkmadı değil hani. agaa seyret bu filmi çok güzel falan filan derken akşam olup eve bir iki şişe birayla gidip bende seyrettim filmi ve bu sefer ağlayarak telefon açan ben olmuştum. belki memleket ve aileden uzak olmamızın sebebiyle bizi daha çok etkilemişti bilemem ama babam ve oğlum izleyip de ağlamasa bile duygulanmayan insan yoktur herhalde.
cagan irmak filmlerini duygu kenesine, melodramatik ama hesapcilik kokan banallikler panayirina benzettigim icin izlerken aglamadigim film. bu kadar aglamak isteyenlere lukas moodysson'un lilya-4-ever filmini oneririm. isvece yalan dolanla getirilen, sonra da seks kolesi olarak calistirilan 16 yasindaki lilya'nin ic burkan oykusu aglamak icin ideal. bir de omer lutfu akadin anneler ve kizlari.