babanın ölmesi

ne çok isterdim sözlük; babamla yaşayamadığım her fırsatı oğlumla –oğlumla dedim, hep erkek çocuğum olsun isterdim- gerçekleştirebilmeyi. en basit anları dahi, zevkli hale getirebilen o mucize şeyle; dünyaya yeniden doğmuş gibi çocuklaşarak, huysuzlaşarak, mızıkçılık yaparak yaşamayı. çok hassasım bu konuda sözlük, tanıyamadım pek fazla ben babamı.

derler ya, parça parça hatırlanır işte öyle; bana arka odadan sataştığını duyar gibim halen daha “hababam sınıfı başladı gel izleyelim hadi” bende çocuk aklımla gitmezdim yanına. markete giderken onu koşullandırırdım “baba çubuk kraker ve negro alacağız değil mi?” o koskocaman cüssesiyle güler ve “alırız ama fazla şey istemeyeceksin” derdi, sesimi çıkarmaz, onun yanından yürürdüm. sanki korktuğum bir şeyler varda, onun haberi olmaksızın, beni koruyacağını düşünerek sırnaşırdım yanına, çocukluk işte. sonra o gece geldi çattı -pazar günlerini daha bir sevemez oldum o günden sonra- karşımda yığılıp kaldı o koskocaman adam ne olduğunu anlayamadan, idrak edemeden evde bir telaf, kalabalık bir güruh sonrası ise hissiz bir çocuk yüreği. hayatımda ki tek pişmanlığım onu o kapıdan çıkarırlarken “ya bir daha göremezsem, son kez öpsem babamı, çıkarmayın kapıdan” dedim. ama duymadılar, ambulans sesi çoktan mahalleyi baskısı altına almıştı.

gittiler…

bende balkondan ona bakıyordum, vedalaştığımı bilseydim koşmaz mıydım arkasından. babam, yoktu artık. beni koruyacak kimse yoktu, bir baba-oğul görsem hep yüreğim burkulur. muhabbetini duysam o ortamdan gitmemek için zor tutarım kendimi.

sonra sonra anladım ki; yazarın dediği doğruydu;

“işte bende ölüyorum, bir an önce ölmek istiyorum. babamın ardından başlayan bu ikinci hayatın bana neler getireceğini tam kestiremeden. belki de en zor ölümü yaşıyorum. bedenimin yarısını kaybetmiş, bir mucize; geri gel diye bekliyorum. gelmiyorsun, gelmeyeceksin bunu bilmek istemiyorum. kemiklerimi kırarcasına sımsıkı sarılmanı, öpmeni, kokunu, o güzel saçlarının tek bir telini rüyalarımda arıyorum. ve artık öğreniyorum; -öğreneli ve kavrayalı çok uzun yıllar oldu- babanın oğluna öğrettiği en son şeyin babasızlık olduğunu. ve yeniden doğuyorum. babasız bir hayata gözlerimi açıyorum; sensiz, yarım ve olgun..”
ben normal bir çocuk değildim.. "anneni mi daha çok seviyorsun babanı mı?" diye sorduklarında hep annemi derdim.. hep annemi daha çok sevdim çünkü.. annem benim kahramanım, kurtarıcım ve her şeyimdi. çocukluğumun şekeri annemin yanaklarıydı..

sen de beni çok severdin biliyorum baba. kucağında geçti çocukluğum.. her gece elinde sevdiğimi bildiğin için kinder yumurta çikolata ile gelirdin.. aynı pijamaları giyerdik ama ben hep annemi daha çok severdim baba..

büyüdüm ben.. kocaman bir adam oldum.. boyum uzadıkça seninle aramızdaki mesafe büyüdü.. sen uzaklaştın benden ben zaten kendimle meşguldum hep.. varsa yoksa hayatımdı.. seni anlamadım, anlamak istemedim.. sonra sen gittin.. hiç unutmayacağım şekilde terk ettin bizi.. annem yerine bir başkasına baktın..

korktum..

annemin saçlarını okşamayacaktın artık.. bir başkası "baba" diyecekti belki sana.. madem sen gitmiştin benim için de babam olmayacaktı.. gittin ya sen ben çok korktum baba.. savunmasız kaldım hayatta.. bu yüzdendir böyle soğuk oluşum.. kendimi korumaya çalıştım baba.. baba yazamıyorum ben.. alışkın değil parmaklarım..

parmaklarım..

biliyor musun herkes aynı şeyi söylüyor.. ellerim aynı sen.. seninkiler kadar güzel.. gözlerimiz de aynı.. ben sana benzedim..

aradan yıllar geçti.. hep özledim seni.. itiraf etmedim kendime ama özledim..

sonra bir gün.. bir pazar sabahı.. telefonum çaldı.. abim.. her zamanki gibi açtım.. gülerek.. yine ne yumurtlayacak diye.. merhaba demedi.. durdu sadece.. sustu.. nefesini duyuyordum..

aklımda sen hiç yoktun baba..

"babam ölmüş.."

ben bu cümleleri hiç duymayacaktım baba.. benim babam yoktu çünkü.. umurumda değildin sen.. ben, biz sensiz hayatımızda çok mutluyduk..

yıkıldım.. çok kızdım kendime.. üzüldüm diye..

dudaklarımda kan tadı vardı.. tıpkı senin gibi.. kızdığın, üzüldüğün her an burnun kanardı senin de.. oğlunum ben senin çünkü.. benziyorum sana..

ellerim.. senin elin..

bundan sonrası tatsız.. bir yerdeymişsin.. bilmiyorum.. duyamıyordum.. kulaklarım çınlıyordu.. sensiz kalmanın ne demek olduğunu biliyordum ama artık aynı dünyada nefes almayacak olmamızı anlamıyordum.. mümkün müydü bu? belki yanlış anlama?

sonrası daha da tatsız.. anlayamıyordum.. emin olamıyordum.. sonra seni gördüm.. öyle uyuyordun.. nefes almıyordun sadece..

benim babam öldü.. benim babam öldü.. babam öldü benim.. babam..

canım yandı, parçalandım.. artık daha çok korkuyorum hayattan.. zarar, ziyan kalmış bana sanki.. senin gittiğin o günden sonra yine çocuğum şimdi.. yeni baştan, sil baştan başlamak zorundayım.. belki daha zor.. bu defa dizlerimdeki yaraları saracak kimse yok.. benim babam öldü..

baba.. babası ölen çocukların evinde çikolata olmaz zannederdim ben..
heyecanla bekliyorum. evet heyecanla. umarım yakın zamanda helvasını yerim. kimse kimsenin babasının nasıl biri olduğunu bilmiyor. öyle direkt 'yaa ama baba sonuçta hiç öyle denir mi? ' demeyin. denir!
zordur, bir ateştir içinizde yanan ve hiç sönmeyen. hele de çocukken kaybedilince sahip olunan anıların azlığı daha da bir canınızı yakar. sürekli daha fazla şey hatırlamak için zorlarsınız hafızanızı. evet şöyle bir şey de olmuştu dersiniz hatırlıyorum; ama hatırladığınız bu anının gerçekten yaşanmış bir olay mı yoksa hafızanızın size oynadığı bir oyun mu olduğundan emin olmamanız sizi yıkar.
girilen entryler insanı hüzüne boğuyor. okurken bir kendime kızdım iki babama. sonra kendime kızdığım için tekrar kızdım kendime. dünya boş belki ama bunun farkında olmayanlar var. eğer bir gün ölümünü duyarsam ne hissederim bilmiyorum ama üzülmem pek. yapılmamış bir babalığın evlatlığını uzun bir süre üstlendim. sırf istediği hayata yönelmediğim için tiksinç ve aşağılık oldum. sonuçta layıkı ile babalık yaptığı 4 çocuğu daha var. onlar üstlenebilirler sanırsam acısını, lakin ben üstlenmem. hayatı bana çocukluğumdan beri eziyet haline getirmiş bir insan için yıpratamam kendimi. yıprandığım kafi ve yeterli galiba. bazen kimsesizlik kötü bir aileden daha iyidir. anne baba sevgisi görmeden aile hayatı yaşamak ne denli yıpratır insanı bilen var mı? birde o mahrum edilen sevginin kardeşlerine ne denli hakkı ile verildiğini görerek. 5 yaşında kıyafetlerini toplayıp düzenleyen bir çocuk aşağılanıp ezilmemeli. istediği liseye gitmek isteyen bir çocuğun hayalleri aşşağılanarak reddedilmemeli. bir mülakatta 1’inci gelmiş çocuğu başka bir liseye göndermemeli. unutmam kendimi o imamhatipten kovdurana kadar ne tartışmalara girdiğimi. zoraki olarak yazıldığım meslek lisesinin ilk dersinde öğretmenimin yanlış okuldasın cümlesini unutamam. istediğin bölümü okumadığı için 3 yıl iğrenerek bakmamalısın. senin işinde yanında çalışmadığı için hayatı zindan etmemelisin. sırf uyku problemi yaşadığı için uyuşturucu bağımlısı diye şikayetçi olmamalısın. sırf gözetimin altında olsun diye, hiç bir şey yapamasın diye hırsızlık ile dava açmamalısın. kendi sorumluluklarını geçtim diğer çocuklarının sorumluluklarını yüklememelisin. her yaptığının üstesinden geldiği için sen benim lanetimsin dememelisin. siz kaldığınız otel odasında uyuşturucu kullanıyorsun maksadı ile polis tarafından uykunuzdan edilmek nedir bilir misiniz. bazen kimsesiz olmak ister, tercih ettiğim kimsesizliğim ile gayet mutluyum. ölen ölsün bende zaten hepsi ölü. ruhlarına gerekli fatiha’yı okuyalı çok oldu. yani kısaca herkesin canı cehenneme. modumu düşürdü bu başlık, nerden karşıma çıktıysa.
arkanızda bir duvar vardır da bir anda yok olmuştur öyle sendelersiniz baba gittiğinde veya uykudan düşermişcesine uyanmaktır baba kaybetmek. çoğumuzun b uraya entry girdiği yaşlarda çocuk bakan adamlardır hataları belki çoktur ama acımasız olmadan önce 2-3 kez düşünmek gerekir.
yıllar önce dedemin vefatında anlamamıştım babamın yıkılışını. ama artık çok iyi biliyorum bunu. tarifi imkansız bir acı bu. içinizden yaşamınızın sonuna kadar çıkartayamayacağınız, çare bulamayacağınız bir yara gibi. uzaklardan alınan haber, eve varmak ve son bir kez onun suratını görmek için gösterilen çaba. huzur içinde uyuduğunu görmek ve bir erkek evladın en büyük ve zor görevi olarak toprağa bırakmak biricik babanı. yaşarken babalarının kıymetini bilmeyenlere sesleniyorum. dönün yanlışınızdan ve arayın/sorun babanızı. muhakkaktır ki insan kaybedince anlıyor kaybettiğinin değerini.
üzülürüm ama bunalımdan bunalıma sürüklenmem zannedersem.küçüklüğümden beri ölüm bana hep sıradan ve doğal gelmiştir.ilk ölü insan görmem dedemin cenazesine denk gelmişti.yaşlı adamlar dedemi yıkıyordu ve yıkadıktan sonra kefenlediler.çenesinin altından bir bez parçasıyla kafasına düğüm atmışlardı.o günden sonra ölmek hayatın günlük rutini olarak yer etti kafamda.
ilerleyen yaşlarda işim gereği yüzlerce ölü gördüm ve hiç birine üzülmedim.bazılarına bu çok zalimce ve duygusuz gelsede doğanın en normal kanunu.bir şey doğar-büyür ve ölür.ölüm bu döngünün en son evresi.
korkusunu yaşadığım zaman hayatımda ufacık tefecik yer tuttuğunu, nefret ettiğimi sandığım insanın yokluğunu düşünemediğimi fark etmiştim.
şükür ki benim de başıma geldi. darısı baba tarafı akrabalarımın alayının başına.
dediği lafa bak; belki hataları çokmuş. hıh. pisliğin tekiydi. kimseyi aramda kan bağı var diye sevmek zorunda değilim. bana ahlak dersi vermeden önce 2-3 kez düşünmeniz gerekir. o namussuz hiçbir zaman arkamdaki duvar olmadı. başkasının aile hayatına burnunuzu sokmayın. gidin romantizminizi kendi babanıza yapın. herkes sizin toz pembe hayatınızı yaşamıyor.
çocukken kendime söz vermiştim otuz yaşına gelince babamı öldürücem diye. çocuk aklımla nasıl bir bilgelikle kendime böyle bir zaman tanımışsam. babamı yirmiyedi yirmidokuz yaş civarları affettim. önce insan kendini affediyor. iyiyiz şimdi ama ölse çok da sarsılmam. anneme üzülürüm o kadar.

fakat kendim bir baba olmayacağım. en azından 45-50 yaşına basmadan. o zaman tekrar düşünürüm ama olmayacağım gibi. bunda babamın payı çok. biraz da intikam gibi, torun sevgisi filan yok size, aklınızı başınıza devşirin.