gelecek uzun sürer

özcan alper gibi başarılı bir yönetmenin elinden çıkmış 2011 yapımı film.

ama ben müziklerindeyim olayın, şöyle anlatayım;



edit: gece dinlemeyin uykunuz kaçar, hüznün dibine dibine vurursunuz ben vurdum ordan biliyorum.
sonbahar ile beni en kalbimden vurmuş özcan alper'in ikinci yönetmenlik işi. içinde dicle olan, içinde diyarbakır olan, içinde 'ses'ler olan, içinde füruğ* olan pek duru, pek naif, pek güzel bir film.

konusu kısaca şöyle:
sumru ( gaye gürsel), üniversite tezinde kullanmak için anadolu ağıtlarını toplamak üzre yola çıkar. bu seyahatte yolu diyarbakır'a düşer. diyarbakır'da yolu ahmet'le ( durukan ordu), bir kilisede bekçilik yapan antranik'le, ve bölgede devam eden adı konulmamış 'savaş'a tanıklık eden başka başka insanlarla kesişir. ağıtların hikâyerini toplamak için kaldığı diyarbakır'da, sumru, geçmişinden bir acıyla yüzleşecektir.

o 108 dakika dicle gibi akıp gidiyor usul usul. harikulade bir film.

bu afişi:


bu fragmanı:



bu da en güzel sekanslardan biri:
"sana bi'şey dinleteyim mi?"
sumru'da o kadar çok kendimi buluyorum ki. filmi izlerken hep bunu düşünmüştüm. ben de hep ses toplayıcısı olmak istemiştim. gittiğim her yerde herkes fotoğraflar videolar çekerken ben ses kaydederdim. lisede bankta tek başıma otururken bir salıncağın çıkardığı gıcırtılı sesi ve ardından o çocuğun salıncaktan düşüp kafasını vurmasını annesinin ağıtlarını kaydettiğim bir ses dosyam varmış. bugün eski diskleri karıştırırken buldum bu sesi. ve dahi binlerce ses kaydını... hayatımda sesler üzerine bir şey yapacağımdan eminim ama ne? zaman gösterecek.