köy hayatı

bu sene 1 ay kastamonu'da ücra bir köyde,1 ay da ordu'da bir köyde yaşadım
güzel olduğu kadar zor bir hayat tarzı,iş hiç bitmiyor sürekli yapacak bişeyler oluyor
yorucu,bazen pis,ama alabildiğine huzurlu ve maceralı.
telefondan, internetten,seni sen yapan, seni sinir eden bütün insanlardan uzakta.
hayvanlarla götgöte, doğayla iç içe...
e tabi sıkıyor belli bi zamandan sonra...
özellikle köylülerin neden evlenmedin sorularına iyi bi cevap arıyorsun.
camiye, namaza, eve akşam çayına çağırırlar, sana kız bakarlar...
istanbulda çalışan her plaza insanının belirli bir ekonomik gelire, yatırıma sahip olduktan sonra yaşamayı istediği, hayal ettiği.

eğer ege'de ufak bir köyse ufak bir balıkçı açılmadan olmaz
karadenizin küçük bir ilinin küçük bir ilçesinin büyük bir köyünde doğdum.11 yaşıma kadar köyde yaşadım.
belkide hayatımın en güzel yıllarıydı.inekler,koyun sürüleri,çan sesleri,şelaleler,mis gibi kokan erik çiçekleri...
hiç birini unutamadım.gökçeadada yaşadım.marmariste yaşadım.ispanyaya gittim.yunanistana gittim.görmem gereken en güzel yerleri gördüm.ama köyümün kokusunu hiç bir yerde bulamadım.bazen balkonda şarabımı yudumlarken ağlarım.
o yeşil tepeler gelir aklıma...derin orman kokuları..
ha ben köye bağlayan insanları değildi elbette.hiç anlaşamadım köy insanıyla..hiçte anlayamadım açıkçası.bir insan hem köyde yaşayıp hemde bilimsel düşünemezmiydi.
veya bir insan hem köyde yaşayıp hemde empati kuramazmıydı.elbette yapardı bunu.ama bizde köy insanı körü körüne inanmayı,büyükler ne derse doğrudur demeyi seçmişti heyhat.
white wine iken uzun uzun yazmıştım köye olan aşkımı.içimde bi yerlerde beni için için kor gibi yakan o duyguyu...
köylü demişti bir arkadaş.
o hakaret etmişti kendince ama ben mutlu olmuştum.
artıları eksileri var tabii. 3 aydır köy hayatı yaşıyorum. tüm hücrelerim yenilendi resmen.
gayet güzeldir. köy insanı daima masum ve içtendir, çok severim. hele ki doğu insanı ayrı güzelmiş. öyle yardımsever ve misafirperverler ki onlarla bütün oluyorsunuz. kendimi çok şanslı hissediyorum. değer görmek ve değer vermek bambaşka bir duygu.
evreleri vardır bu köy yaşantısının. öyle 3 gün, bi hafta, 5 ay, bir yıl.. her birinin bıraktığı iz başka oluyor. içinde bulunduğunuz ortamı her mevsimi hesaba katarak tartmak lazım. 3 yıl kömür taşıdım çatı katındaki minnak evime, kurum temizliyorum, sabahları yataktan spatulayla kazıyorlar öyle ki soğuk oluyor, küçük yerin dedikodusu bitmiyor, istihbarat ağları muhteşem... bu düzen bir yerden sonra kaçıp nefes alma ihtiyacı doğurabiliyor tabii ki. yok öyle soba üzerinde misler saçan portakal kabuklarıymış, kestaneleri çizip sobanın üzerine atmakmış.. olmuyor. nitekim insan bunla doymuyor... gel gör ki pencereden bakıp izlediğim o sıra dağları, insanın kendisiyle başbaşa kalabildiği, uyaranların minimuma indirilebildiği köyü çok özlüyorum. herkes için tavsiye edilir mi bilmem amma pek çok silinmez anısı kalmıştır bende.
herkes bütün herşeyi bırakıp köye yerleşmek istiyor ama kim bu kadar teknolojiyi bırakıp inekle tavukla koyunla yaşar sizce. sayısı çok azdır