milliyetçilik

çok değişik bakımlardan kutuplaşmış, yaşadığının hesabını vermeyen bir toplum için, hele siyaset yapma tarzı olarak ortaya çıktığında çok tehlikeli bir ideolojidir. milliyetçilik bir ideolojidir ve milliyeti önceler.

medyada sanki milliyetçilik ya da ırkçılık insanın kendisinden olmayan milletleri aşağılaması, kötü düşünmesi gibi tanımlanıyor. oysa milliyetçilik milli kökenini diğer kimlik kategorilerinden üstte tutmak demektir. türkiye'de milliyetçi olmak için kürtleri, ermenileri alenen aşağılamaya gerek yok. milliyetçilikle diğer kimlik öğelerinin yanında türklük önceleniyor. türk olmayanların ısrarla 'türk'üm' demeye davet edilmelerini yaratan bu değil midir?

bizimki gibi çok farklılıkları olan bir toplumda, tek bir kimlik kategorisi öncelemesi olmaz. bu durum, farklı grupların taleplerinin üstünü örtüyor ve daha baştan dışlıyor. sonuçta çoğunluğun meşrulaştırılması gerçekleşiyor. çoğunluğun çoğunluğa ait olan değerlerin, kimlik kategorilerinin çoğunluktan olmayanlara dayatılması, bu grupların eritilmeye çalışılması, ırkçılığın ve milliyetçiliğin göstergesi. toplumun yarısını dışlayan bir şey iyi olamaz.

irkçılık ve milliyetçilik gibi kavramların beşiği olan batı sosyal bilim literatürü, batı'da da bunların eski biçimleriyle hayata geçmediğini gösteriyor. ayrımcılığa karşı yasalar doğrudan ırkçılığı engelliyor; ama şimdi siyahlara, göçmenlere karşı sembolik ırkçılık yürütülüyor.

türkiye'deyse türklük değerlerini bazı grupların bozduğunu iddia etmek var. 'özümüze zarar verecek hareketler yapıyor(lar)' denerek yapılıyor bu ırkçılık. üstelik sadece kürtlere, ermenilere değil, başörtülülere, suça itilmiş çocuklara, aydınlara yönelik gerçekleşiyor. sonuçta 'bunlar bize benzemiyorlar' ya da 'aslında bizdenler ama içimizden bizi vuruyorlar', 'milli kaynaklarımız değişik nedenlerle bu gruplara harcanıyor' cümlelerine varıyor.

homojen bir toplum söylemi üzerinden 'biz' dili kuruluyor. böyle homojen bir toplum yok. bir arada ve mutlu olmak için de aynı olmaya gerek yok; birbirinin varlığını görmek ve bir arada yaşamanın yollarını bulmak gerek. herkesin ' biz' inşasının artık gerekli olmadığını fark etmesi gerek.
atatürk'ün anayasada tanımını sabitlediği türklük tanımından yola çıkarsak eğer -ki bu en sağlıklısı- korkulacak bir değer değildir. zira bu tanım ulusal milliyetçilik demektir. türkiyede yaşayan ve ortak çıkarlar adına yaşayan tüm halkların içine alındığı bir durumdur. zira benim içinde öyledir. bu topraklar üstünde yaşayan, bölünmez bütünlükte aynı emeği sarf eden, atatürkün yolunda olan her birey daha ön plandadır. çok uluslu devletleri ayakta tutmaya yarayacak bir düşüncedir, korkulası hiç değildir.
kendi milli değerleri yaşatıp korumaklatır. başka milletlerin değerlerini baltalama veya hiç sayma değildir
bu kadar karışık milletlerin bulunduğu bir ortamda kışkırtıcılık ve huzursuzluk sebebi olabilir.özellikle aşırısına dikkat edilmeli. edilen her söz, bazı konularda ağızdan çıktığı gibidir. sanırım bu da o konulardan biri.

koca bir toprak parçasında eminim huzur içinde yaşamak için hepimize yetecek kadar yer var.
dünya'yı sınırlara bölmektir. gereksiz yere çizgiler çekip çeşitli manipülasyonlarla toprak parçasına anlam katma çabasıdır.
sadece türkler için geçerli olduğu sanılır. lakin ki öyle değildir. level atlandığında faşizm sınırından içeri girilir.
level atlamaya gerek kalmaksızın türkiyede faşizm olarak adlandırılan vatan severliktir.
insan seçemediği bir şey için niye mutlu olur veya gurur duyar hiç anlamam.dünyanın en saçma olgusu bu.sırf babasının sikine ait milletten olduğu için kendini mutlu hissetmek güzel kafa aslında.
-cumhuriyetçilik
-halkçılık
-laiklik
-devletçilik
-inkılapçılık
-milliyetçilik şeklinde olan atatürk ilkelerinden biridir.

ortak geçmiş, dil, kültür, vs gibi unsurlara sahip bir ulus adına temellendirilen milletseverlik durumudur.
beyaz zambaklar ülkesinde adlı kitapta şöyle bir kısım vardı;

"konuşan koyunlar,öküzler ve kurtlardan oluşan bu sürülerin hepsi kendilerinin tanrı tarafından insanlığın kurtuluşu için görevlendirilmiş tek kavim olarak kabul edilmelerinden hoşlanırlar.
her bir sürü kendisini dünyanın en yetenekli, en kültürlü ve en asıl halkı olarak görüyor."

milliyetçi olmakla beraber bu satırlar hoşuma gitmişti.
ömrüm boyunca türk birinin milliyetçilik yapmasını anlayabilmiş değilim. türkiye'de kürt, çerkez vb birinin milliyetçilik (ilkel) yapmasını anlayabilirim mesela. adam dili dini ırkını korur, asimile olmak istemez. "türkiye" deki türkçülük başka amaçlara hizmet ediyor ve hiç samimi değiller.
einstein'a göre insan ırkının kızamığıdır.
bir diğer kardeşi ise şovenizmdir.
kürdü de türkü de leş olan ideoloji. hele hele, kendi seçiminden kaynaklı olmayan özelliklerinden dolayı ayrımcılığa maruz kalmış insanların nasıl milliyetçi olabildiklerini aklım almıyor. galiba insan olmamızın önemini kavramak önemli olan. cinsiyetsiz, milliyetsiz bir toplumun varlığı anca o zaman sağlanabilir. haydi ne mutlu insanım diyebilene.
çok yakın bir zamanda cidden dostum diyebileceğim bir insanın ağzından duyduğum ve üzülerek tebessüm ettiğim şu cümlede gizli;

"olm araplar kürtlerden bahsederken, türklerin kürtleri diye bahsediyor, baksana kendileri hala anlayamamışlar bizsiz bi halt olmadıklarını"

pkk'nın kürtlere yaptığı kötülüğü görmezden gelme haline kadar gelebilir milliyetçilik.
kendisinin burjuva kesim tarafından fransız devrimi civarlarında halkı kontrol etmek için ortaya çıkartılan bir ideoloji olduğunu düşünecek olursak, insanın toprağa ve sınırlara olan saplantısının "doğal" olduğunu söylemek iyice saçma gözüküyor. korkutucudur, tehlikelidir, kontrol edilmesi imkansızdır, kitleleri ölüm makinelerine çevirir, uzak durulması gerekmektedir.
miliyetçilik ve ırkçılık arasında derin bir fark vardır.