nokta kullanmama sorunu

ayı sözlükte yaygın olarak görülen bir sorundur. bir değil, iki değil... sanki şinasi bu memlekette doğmadı ve noktalama işaretleri yazı diline sokulmadı. vay arkadaş, yazarken nasıl gözünüz dönüyorsa artık unutuveriyorsunuz da nokta candır, derli toplu bir görüntü için olmazsa olmazdır. ifadeyi toparlar ve ne demek istediğinizi noktalar. rica ederim aslanım gralçam be. nokta. bitti.
koca paragrafa nokta koymayan tipler sanki soluksuz yazmış izlenimi verir. *özellikle chat ortamlarında nokta yerine gülücük atan tipler vardır. ama aslında gülmüyordur, sadece nokta atmaya üşeniyordur, gülücük atmak daha kolay geliyodur. *
oğuz atay'ın tutunamayanlar'da 76 safya boyunca yaptığı... ben kopi/peyst etmekten yoruldum; oğuz yorulmadı yazmaktan.

"seni tanımadan önce ağaçların çiçek açtığı ve yaprak döktüğü mevsimleri hep kaçırırdım derdi resim yapmayı sevdiğim halde denizin mavisini bilmezdim yaprağın yeşilinin her mevsimde değiştiğine dikkat etmemiştim seni tanıdıktan sonra o güne kadar tabiat resmi yapmayı sevmediğim halde bir ağaç bir yaprak küçük bir ot bile çizmiş olmadığım halde ve daha çok kitaplardan kopyalar yapmakla yetindiğim halde ve insan resimlerini fotoğraflardan kareyle büyütmeyi kolayıma geldiği için tercih ettiğim halde seni tanıdıktan sonra gözleri yeni açılmış bir küçük hayvan gibi çevreyi şaşkın ve hayran bakışlarla insanı ve insan olmayanı ayırmadan incelemeye başladım ve kalemi iğne uçlu mürekkepli kalemi ve resim kâğıdını alarak kırlara açıldım ve eskiden kurşunkalemle çalıştığım zamanlardan yani tarihten önce çizgilerimdeki kararsızlık yüzünden kâğıdı sonsuz çizgilerle silip tekrar çizdiğim çizgilerle silgi izleriyle kararttığım halde doğrudan doğruya çini mürekkeple çalışmaya başladım hiç silmeden seçtiğim ağaçları evleri gökyüzünü yolları otları hele bu kadar ilgi çekici olduklarını ve büyük bir sevgiyle çizilebileceğini düşünmediğim otları ve toprağı yeni bir gözle daha doğrusu ilk defa çizebileceğimi hissettiğim bir gözle görmeye başladım ve ilk anda ışık ve gölge meselelerini hallettiğim söylenemezse de duyuş bakımından ve her şeyi sanki onların arasındaki gizli ilişkiyi sezmişçesine sürekli bağlantılarla yerleştirme bakımından kâğıda geçirmeyi becerdiğim söylenebilirdi ve bunu sevginin bana kazandırdığı üçüncü göz olarak adlandırdığımı ifade ettiğim zaman bana kızmış ve alay ettiğimi senin duygularını hafife aldığım için uydurduğumu söylemiştin oysa bendeki tutukluğun senin yanında nasıl azaldığını bilsen evet senin yanında korkularımı benim dışımda var olan ve her zaman benden gizlenen şeylere karşı duyduğum korkuları onların yabancı ve düşmanca bir inatla bana sırlarını vermemelerinden duyduğum belirsiz sıkıntıları unuttuğum doğrudur derdi ben de ona sevincimi belli etmek istememekle birlikte dudaklarımın ellerimin kıpırdanmasından gizleyemediğim sevincimi anladığını gözlerinden okurdum ve yaptığı resimleri överek daha çok daha çok çizmesini isterdim selim çabuk yorulurdu ne yazık çok şey birden görüyorum hepsini birden çizmeye gücüm yetmiyor gözlerim ağrıyor görmemesini bilmek de iyi bir ressamın vazgeçilmez bir özelliği olsa gerek ve yalnız güzeli görmek gibi bir özellik bende yok derdi ona dürer’i hatırlatırdım her şeyi gören gözlerinin aynı zamanda güzeli de bulduğunu her şeyi birden çizmeyi başarırsa hiçbir çizgiyi gölgeyi çizgiyle gölge arasında sezilmez ayrıntıları hepsini hepsini flamanların yaptığı gibi en küçük bir ışığı bir kıvrımı bile sabırla gözleyerek çizebilirse mesele kalmayacağını söylerdim gülerdi beni kimlerle karıştırıyorsun farkında mısın sen flamanlara değil bana âşık olduğun için onlardaki büyük bir tabiat ve allah sevgisini ayrıntıların içinde gizlenen ve ilk bakışta sabırlı bir kopya gibi görünen büyük duyarlığı tabiatı kopya etmenin çok ötesindeki yaratıcılığı zavallı selim’in iğne uçlu kalemi kâğıt üzerinde gelişigüzel dolaştırmasıyla nasıl bir tutarsın benim bir resmi eskiden bir iki saatlik bir karalamayla sabırsızca bitirdiğimi şimdiyse saatlerce ve ayrı günlerde çalışabildiğimi anladığım halde bunu yalnız bana bağlamanda bir kötülük seziyorum derdi tartışırdık sonunda düşüncelerime katılır onu şımartmama izin verirdi ikimiz arasında kalırsa bana her şeyi söyleyebileceğini onu şımartmama bile izin verebileceğini belirterek neden bilmem beni sevindirirdi onu şımartmanın zararları hakkında durmadan konuşurdu bir yandan da gözlerini kısarak boynunu ileriye uzatır tabiatı incelerdi resmi bitirdiği zaman altına sağ alt köşesine özenerek adını ve tarihi yazar ve sszyr yani seni sevdiğim zaman yaptığım resimlerden anlamına gelen işareti koymayı hiç unutmazdı ben gülerek kalemi elinden alır ve hzg yani her zaman güzelsin diye yanına yazardım kızmış görünerek erkeğin güzel olamayacağını ileri sürer ben de ona eski yunandaki güzellik anlayışını bilmediğini ya da o anlayışa ulaşamadığını söyleyerek yeniden saatlerce sürecek bir tartışmaya yol açardım konuşurken ellerimi hareket ettirmeme engel olmak için onları tutardı konuşurken heyecanlanır kendisini dinlememi isterdi arkadaşlarıyla konuşurken hepsinin kendi söylediklerine önem verdiklerini kimsenin kimseyi dinlemediğini kimseyle tartışmaktan artık hoşlanmadığını sadece benim onun benliğini bulmasına yardım ettiğimi düşüncelerinin sürekliliğini engellemediğimi onu sadece hevesli bu genç gibi gördüğüm için bütün arkadaşları özellikle ressam olanları ona bu gözle bakıyordu onu teşvik etmediğimi sanki ressammış gibi davrandığımı hem mühendis hem de oturup resim yapıyor aman ne ilginç ne kadar övülmeye değer herkes mesleğinin dışında onun kadar sanatla ilgilense gibi ilk bakışta sevinilecek fakat aslında küçültücü sözlere dayanamadığını anlatırdı ona benim resmimi yapmasını söylerdim itiraz eder gözlerinin bana daha alışmadığını aklındaki görüntümü ellerinin henüz çizemeyeceğini güzelliğimi ellerine dinletemeyeceğini güzelliğimi çizmenin zorluğunu ifade ederek ellerimi yalnız uzun parmaklı ve vücudumdan ayrı bir yaşantısı olan ellerimi çizmek istediğini çiçekleri tutuşumdaki duyarlığı ifade etmek istediğini evet yalnız bunu arzu ettiğini anlatırken birden sözü değiştirir kimsenin bilmeyeceğinden emin olsam neler yapabilirim derdi oysa insanlar tetikte hatalarımızı bekliyorlardı onlara güvenilemezdi yaşadığımız güzellikleri onlara anlatmaya gelmezdi kıskanırlar dostluk maskesi altında bizi yıkmaya çalışırlardı özellikle nedense selim’i yıkmaya çalışırlardı onu yatıştırmak ona cesaret vermek ürkek bir hayvan gibi çevresini süzen gözlerini ellerimle o kadar beğendiği ellerimle kapatmak isterdim yaşayacağı yaşamak istediği olayları anlatır tutukluğunu nasıl hiç resim yapamadığını resimden kırık not aldığını hastalıklarını geçmiş korkularını sevgiye gerçek sevgiye susuzluğunu ve kurduğu hayalleri kızlarla nasıl ilişki kurmayı düşünmüş olduğunu onlarla hayalinde neler yaşadığını birlikte büyük gemilere binerek bilinmeyen ülkelere yaptıkları yolculukları zengin kızların yanında fakir bir gemici olarak güvertede dolaştığını ya da kaçak bir yolcu olarak gemiye nasıl bindiğini anlatır anlatırken utanırdı genç kız onu kamarasında saklar hayır daha önce kamarasına girdiğini görmezdi hafif bir çığlık koparır önce hayır koparmaz hemen anlardı selim’in nasıl bir insan olduğunu hayır anlamazdı önce sınıfının ve yetiştirilme şartlarının şımartılmalarının dadıların mürebbiyelerin bozduğu içgüdülerinin etkisiyle onu saklamak istemez ingilizce fransızca almanca italyanca ispanyolca avrupa amerika londra klasik müzik yüzme dans bale piyano şan araba direksiyon balzac proust stendhal sir thomas malory hardy keats shelley verlaine comtesse de ségur donne opera melankoli uçak garden parti randevu ve shakespeare bildiği için selim’i küçümser ve fakat bütün bunların bozamadığı dürüstlüğü ve duyarlığı nedeniyle onu ilgili makamlara kaptana tayfalara polise teslim etmeye gönlü razı olmazdı önce onun farkında değilmiş gibi onun varlığından habersizmiş gibi bir tavır takınarak soğuk bir ilgisizlik gösterirdi ya da bu hayalin sonunun gelmediğini kızın ilgisini çekemeyeceğini anlayan canım selim hayata küserek hayalinde küserek demek istiyorum bütün ümitlerini kaybederdi zengin bir eve uşak girer ve gerçek kişiliğini saklardı gerçekten de ilk gençlik yıllarında zenginlere karşı bir merak ve onların günlük sıkıntıların üstünde olmalarından dolayı daha saf bir kişiliğe bürünebilecekleri ve duygularına daha çok eğilebilecekleri inancı içindeymiş ders çalışmaya gittiği kenanların evinin karşısında üç katlı bir villanın heyecanlarını kamçıladığını kenan’dan çıktıktan sonra uzun süre kaldırımda durup bütün ışıkları sönünceye kadar villanın önünde beklediğini söyler ve sonra sosyal meselelerle ilgilenmeye başladığı yıllarda onlardan istismarcı bir sınıf oldukları için nefret ettiği halde yıllarca önceki meraklarının tatmin edilmemesi nedeniyle onlara her zaman karışık duygular beslediği inancıyla kesin bir yargıya varamaz ve benim bu konularda belirli bir eğilim göstermeyişim onu rahatsız ederdi ve bana kitaplar taşır onları nasıl anlamam gerektiğini bu kitaplarda ne bulunduğunu özellikle gündüz oturduğumuz amerikan barlarda bardak bardak içerek ve içkiye karşı çekingenliğimle alay ederek anlatırken kendini kaybederdi benim dur bakalım diyerek çekingenlik içinde olduğumu küçük burjuva alışkanlıkları ve buna benzer o zaman anlamadığım ve aşkımızla ne ilişkisi olduğunu ona sorduğum böylece onu daha çok kızdırdığım deyimlerle bana saldırırdı kusurlarımı yüzüme vururdu onu bu haliyle daha çok daha sevdiğimi ve öfkelenmenin ona yakıştığını onun kızdığı insanlara öfkesine uğradıkları için acıdığımı ve artık içmemesi gerektiğini endişelendiğimi söyleyince bağırırdı çevredeki masalardan bize bakarlardı aldırmazdı kendini unuturdu dirseklerini masaya dayar bardakları devirir bir kadının yanında nasıl davranması gerektiğini bilmediğini bununla övündüğünü ileri sürerdi ben karşılık vermezdim bana hayallerini yaşattığı için onlardan kendime pay çıkardığımı onu yalnız hayallerinden ibaret sandığımı böylece duygularıyla düşüncelerini birbirine karıştırdığımı bütün olayları tabiatüstü nedenlere bağladığımı zaten fala inanan bir akılsız olduğumu gerçekten fala inanırdım bu kusurumu yerli yersiz yüzüme vururdu onu yıldızlara bakarak değerlendirdiğimi aslında hiç değerlendiremeyeceğimi bütün değer yargılarımızın farklı olduğunu haykırırdı sonra beni şaşırtmak için ne kadar değişik yönleri olduğunu göstermek için gülerdi bin kılığa girebileceğini bin çeşit yaşantıya kapılabileceğini zaten insanları şaşırtmaktan hoşlandığını fakat şaşırtmak yerine onların ilgisiz ve soğuk davranışlarıyla karşılaşarak hayal kırıklığına uğradığını bunu bile farketmediklerini mırıldanırdı yatışmış görünerek edebiyattan bahseder insanların roman kahramanlarına benzeyebildikleri oranda gerçek olduklarını düşünürdü ne anlattığının önemi yoktu anlatırdı onu hiç bıkmadan dinleyebilirdim dinlerdim siyasetten siyasilerden spordan özellikle atletizmden ve hoşlandığı on altı çeşit işten bunları bir solukta saymaktan hoşlanırdı yani edebiyattan resimden matematikten gazetecilikten atletizmden felsefeden siyasetten sosyolojiden psikolojiden heykelden iktisattan hukuktan mimarlıktan bir bakıma mühendislikten tarihten ve tiyatro-sinemadan bahsederdi ve artık onun için hepsinden önemli olan benden adımdan adımın güzelliğinden bahsederdi günseli günseli seli seli selim selim derdi gülerdik evet içinden gelen bir coşkunlukla gülerdi güldürmek için beni neler yapmazdı aşk sanat okulunun birinci sınıfında bir öğrenciyim bana kafamdaki bütün güzellikleri birleştirmek için bildiğim bütün güzellikleri seninle yaşayabilmek için neler verdiğini bir bilsen derdi bunu başarabilecek miyim bütün okuduklarımı düşündüklerimi hissettiklerimi anlatmalıyım onların senin gözlerindeki yansımalarını bilmeliyim hayır hepsini yeni baştan okumalıyım düşünmeliyim senden önce ve senden sonra bütün bunlar ne ifade etmiş ne ifade ediyor bilmeliyim hayır yalnız senden sonra seninle neler oluyor onu bilmeliyim hayır hiçbir şey bilmemeliyim bilmek kelimesini sözlükten çıkarmalıyım satırların arasına sıkışıp aşka kapalı kaldığım devirlerde kaçırdığım güzellikleri yakalamalıyım evet kendime hesap sormalıyım evet geçmişte tek başıma güzelliğini hissedemediğim hayır hissettiğimi bilmediğim hayır belki bildiğim fakat ifade edemediğim bütün yaşantımın içindeki birikimleri seninle senin güzelliğinle birleştirmeliyim evet onların da bir hikmeti vardı onlar da senin dışında yaşanmış değildi her şeyin birdenbire bir anlam kazanmasının büyüsünü sezmeliyim allahım ne kadar çok isim var ben gidiyorum müsaadenizle sizi sevmek için eve gidiyorum gözlerime bakardı olmadı sizi güldüremedim ne yapsam ne anlatsam saçınızın rengi hakkında nasıl bir fıkra uydursam gözlerinizin güldüğünü görmek için adamın biri yolda gidiyormuş mu desem işte bu adam desem günseli’ye rastlamış işte onun üzerine yani saçlarınızın üzerine bir söz etmiş asık suratla hayır öyle dememiş asıl gülünce saçlarınıza canım acıyor demiş mi desem akılsızca bir söz etmiş eğer böyle dediyse siz bende akıl bırakmadınız ki ölü mevsimin mort sezonuna rastladınız beni daha önce görseydiniz daha önceleri neredeydiniz neden bana gülmeden cesaret verdiniz gülseydiniz dağılırdı derdiniz bilseniz ne rahat ederdiniz gülerdim tamam oldu artık size sen diye hitap edebilirim yorulmak bilmezdi gücünün son noktasına gelinceye kadar durmazdı vatandaşlarıma benzemiyorum kendimi korumasını bilmiyorum boyuna kendimi sıkıyorum bir limon gibi sonunda beni çöp sepetine atacaksınız ve garson bir limon daha diyeceksiniz garson bir votka daha biliyorum içmemeliyim sizi rezil ediyorum herkes bize bakıyor sizin de ekleyeceğiniz bir söz varsa benden fırsat bulup bir söz de siz edebilirseniz sizi bütün kalbimle ve kulaklarımla dinlemeye hazırım bana acıyın bütün bildiklerimi ortaya döktüm canım selim derdim dinlen biraz ben dinlenirken siz konuşun nasıl böyle güzel olduğunuzu anlatın bana ben senin gibi kolay bulamıyorum kelimeleri kekelerdim ellerimi açar çaresizliğimi anlatırdım sen uzun boylu karışık saçlı bir selim’sin hayır kendini anlat senden başlamalıyım canım selimim senin gölgende çizgilerim ortaya çıkıyor sen araya girersen belki kendimi aşabilirim senin gibi biliyorsun seni tanıdığım zaman daha önce daha önce nasıldın onu anlat diye atılırdı beni tanımadan önce seni tanımadan önce güzel olduğumu bilmiyordum hayır biliyordun bilmeseydin bana yaklaşmazdın seni güzel bulduğum için sana yaklaştım selim hayır evet hayır anlaşamazdık sen alıp götürüyorsun insanı selim düşünemiyorum doğrusu sen düşün dediğin anlat dediğin için düşünmeyi anlatmayı ne kadar istiyorum hayır beni kandırıyorsun benden daha gerçek olduğun için daha gerçek yaşıyorsun benim uydurma dilimle anlatılmaz bu gerçekler seni seviyorum selim seni dinlemek istiyorum senin masallarını yaşamak istiyorum senin dışındaysa gerçekler dediğin şeyleri yaşamak istemiyorum anlıyorum beni dinlemekle bana inanmakla gösterdiğiniz sabrı beğeniyorum kalbinizden kö-
tü düşünceleri uzaklaştırın ve teyzenizi evden kovun yerine
saygılarımı kabul edin bu günlerde iyi bir dinleyici bulmak
o kadar güçleşti ki hayalimdeki kadınlardan bile bu kadarı-
nı beklemediğimi itiraf etmeliyim siz kurduğum hayallerden
de güzelsiniz bütün hayallerim soluklaştı sizin yanınızda
sizi düşünürken aklım duruyor heyecanımdan yemeğe
verdim kendimi çocukken okuduğum detektif romanlarından
da heyecanlısınız siz onları da okurken heyecanımdan
durmadan yerdim seni düşünürken ve seninle yaşarken
durmadan yemek içmek istiyorum bu romanın sonu nereye
varacak uzun parmaklı elleri tabaklara uzanır bardakları
kavrardı onu seyrederdim hayır olmaz benim tadımı çok çı-
karıyorsun seni kıskanıyorum bütün hareketlerinin sevgi
dolu olduğunu görürdüm kendi hareketleriyle çok ilgiliydi
durmadan kendini seyrederdi hareketlerine farkında olmadan
duyduğu ilgi yüzünden dalgın görünürdü oysa kendini
467
davranışlarına o kadar kaptırıyordu ki dalgınlığı hatırlatı-
lınca şaşırır gülümser anlamazdı onun dalgınlığına başka
bir ad bulmak gerekti onun hareketlerinin güzelliğine ben
de kapılır çevremi görmezdim onun istediği gibi çevreyi
unutur yalnız onunla ilgilenirdim beni ilgilendirmeyen insanları
olayları görmenin ne yararı var derdi seni seviyorum
ve yalnız seni görüyorum seninle ilgiliyim başka her şeyi
unutuyorum sözün gelişi değil bu ben sözümün eriyim baş-
ka anlamları olsaydı sözlerimin başka anlamlara uygun kelimeler
bulurdum elleri de sözünün eriydi elleri de sözlerine
uygun hareketler yapardı sürekli elimi tutar ve avucunun
içinde kayboluşunu gülerek seyrederdi içtiği zaman
aşırılığa kaçmadan cesaretli olurdu bütün aşırılığı sözlerindeydi
kendisine sözleri kadar aşırı olmadığı söylenirse darı-
lır ona çocuk muamelesi edildiğini cesaretinin aşırılığını ispat
etmek için kendini öldüreceğini söyleyerek evet kendini
öldürmekten o kadar az bahsetmişti ki o kadar çok konuştuğu
halde bu konuda hemen hiçbir şey söylememiş olmasına
bugün bile inanamıyorum beni korkuturdu sonra
mahzun ve titrek bir sesle gerçekleşmesini istediği dileklerinin
hayalini kurmayı kendine yasakladığını hayal kurdu-
ğu zaman onları bir türlü gerçekleştiremediği için artık hayal
kurmaktan korktuğunu beni de hayallerinin içine almadığını
hayallerine girersem beni kaybedeceğini beni düşü-
nüyor musun diye sorduğum zaman ona bilmeden eziyet
ettiğimi belki ölümü de bunun için düşünmüyordu söyleyerek
beni suçlardı hemen arkasından benim farklı olduğumu
her zaman hayallerimin gerçekleştiğini söylerdi nedense
beni bu şekilde tarif etmeyi severdi benden başka hiçbir
şey düşünmeni istemiyorum ya da yalnız bizi düşünmeni
istiyorum derdi ağaçlı bir yolda yürüyorduk hafif yağmur
çiseliyordu bana ceketini vermişti omuzlarıma koymuştu
ceketin içinde kaybolmuştum ıslanıyordu gömleği derisine
468
yapışmıştı bir yokuş çıkıyorduk beni bir gün kaybedersen
ölürsem demek istiyorum üzülür müsün üzülürüm demeliydim
onunla konuşmalıydım ağlamaya başladım ne söyleyeceğini
bilemedi aptalca sözleriyle herkesi kırdığını anlattı
nerede nasıl konuşacağını bilemiyordu gene kendini karış-
tırma işin içine selim dedim burada benim üzülmem değil
mi mesele dedim güldü gülümsedim beni güldürmeyi denedi
cesaretlenerek selim öldü yaşasın selim dedi benim
ölümüm başkalarınınkine benzemez dedi ben bir yolunu
bulur gene dirilirim hayır mesele ben değilim ben anlatamı-
yorum başkalarını düşündüğümü kendimi anlatıyormuşum
gibi oluyor günseli olmak isterdim onun gibi hissettiklerimi
tam yerinde ifade edebilmek isterdim ne yazık kocaman
beceriksiz bir selim’im ne kadar uğraşsam gene başlama selim
dedim gülerek kötü bir şey olmadığını anladı güldü
yağmur dinmişti ağaçların kokusunu duyuyorduk benimle
duyularının geliştiğini söyledi seni tanımadan önce hiç koku
almazdım ya da yalnız kötü kokuları alırdım şimdi insanları
bile kokularından tanıyorum kendimi bütün kokulara
açık tutuyorum cebinden bir kâğıt parçası çıkardı
ayaklarımızın altında hışırdayan yaprakların resmini çizmeye
başladı dolmakalemiyle resmin altına tabiata döndüğüm
gün diye yazdı mendiliyle gözyaşlarımı sildi ben mahvoldum
dedi ben romantik oldum hiçbir ilaç beni iyileştiremez
artık bu yaştan sonra elâleme rezil oldum gülüyordu tabiatta
tozdan ve çamurdan başka şeyler de varmış diyordu o
yaz bir inşaatta çalışıyordu sabahtan akşama kadar o kadar
kirleniyordu ki yüzü tanınmaz duruma geliyordu bir gün
ona uğramıştım amelelerden utanmıştı yüzündeki kirden
dudakları beyaz görünüyordu tozun içinde güzeldi heyecanlandım
bir süre ayrılamadım ayrılmak istemiyordum
ameleler bize bakıyordu kirliydi yorgundu utanıyordu terliyordu
mutluydu ondan ayrılmak düşüncesine dayanama-
469
dım akşam yemeğe gelsene dedim teyzemden çekiniyordu
yüzü yanmıştı elleri yanmıştı bana çiçek getirmişti kırmızı
kareli bir gömlek giymişti beyaz örtüden ellerini saklamak
istiyordu heyecandan yemeği yaktım evime ilk defa geliyordu
yemeği beğendi oysa yemekten anlardı özellikle içerken
uzun uzun güzel yemekler yemek isterdi yalnız kalmak istiyordu
benimle teyzeme sudan cevaplar veriyordu kuşkuluydu
ne sıfatla bulunuyordu benim evimde teyzeme karşı
bir sorumluluk duymaktan korkuyordu benimle resmî bir
bağı olduğunun düşünülmesinden korkuyordu kuzeyli bir
ilah gibiydi yalnız saçları koyu renk güldüğü zaman çocuklaşıyordu
sıkılganlığı geçince fazla yemem için ısrar etmeyin
dedi teyzeme sonra pişman olursunuz bir dev gibi yiyordu
beni büyülüyordu teyzemin hayretine gülüyordu
onu seyretmekten yemek yiyemiyordum onu ne kadar sevdiğimi
teyzeme belli etmemek istiyordum bütün hayatım
boyunca hiçbir şey yemeden onu seyredebileceğimi yalnız
onunla yaşayabileceğimi içimin titrediğini nefesimin kesildiğini
selim bilmiyordu benim kadar bilmiyordu içiyordu
kahkahalar atıyordu teyzem içeri gidince elimi tutuyor yapma
deyince bana kızıyordu bana sarılmak istiyordu yaşamakta
geç kaldım sabrım tükendi diyordu ona hayran olmamaya
imkân yoktu neşeli kaba gürültülü genç adamı oynuyordu
kendi gülünçlüğüne dayanamıyordu alay ediyordu
gene de kendini seyrederken beğeniyordu beğeniliyordu
beğenilmenin coşkunluğuyla tutuk ve kendini yiyip bitiren
yönüne karşı çıkıyordu kendine ve herkese meydan okuyordu
beni de yemeğe çağırsaydınız günseli hiç böyle görmemiştim
onu şimdi bunu yeniden nasıl yaşamalı beğenilmenin
tadına varıyordu kadehiyle birlikte yudumluyordu
onu coşuyordu şiirler okuyordu bütün selim’liğini ortaya
koyuyordu utanmadan kızarmadan kendini aşmıştı onu sizin
yanınızda görür gibi oluyorum hayır göremiyorum bu
470
acıya nasıl katlanacağım katlanacağız alelade oldum herkes
gibi oldum diyordu âşık oldum böyle oldum aptal bir yüz
takınarak gülüyordu ağlıyorsunuz günseli ben de ağlayabilseydim
ne yazık bu huyumu unutalı yıllar oldu bana da
öğretin nasıl ağlanır onun arkasından nasıl yas tutulur beni
de yemeğe çağırsaydınız o gün belki şimdi birlikte ağlayabilirdik
arkadaşlarından çekiniyordu belki sizden de çekiniyordu
belki sizin yanınızda alelade olmazdı belki de yanılı-
yorum evet sizden duygulu sözlerle bahsederdi birlikte ge-
çirdiğiniz günlerde çiçekli tepelerde gölgeli sokaklarda ba-
şıboş dolaşmalarınızdan bahsederdi evet başıboş dolaşırdık
sokaklarda sahibimiz yoktu sokakları severdi bu kirli şehrin
birbirine hiç benzemeyen sokaklarını caddelerini vitrinlerini
özellikle kitapçı vitrinlerini ilk defa kitaplarımı gö-
rünce azarlamıştı beni uzun pantalon giyen bir erkek bunları
nasıl okur birader demişti utanmıştım hepsinden kurtulmamızı
teklif etmiştim hemen topladı kitapları böyle fırsatları
hiç kaçırmazdı bir bavula koyduk götürüp sattık ben
de sizin gibi onu on sekiz yaşında tanımak isterdim turgut
başınızdan geçenleri bana anlatınca kıskanırdım ne buluyorsun
bu sıkıntılı günlerimde seni heyecanlandıracak derdi
ben günlerine değin sana heyecanlanıyorum canım selim
derdim sinemalara gittiğimize de mi derdi sinemalara gitti-
ğinize de derdim haftada üç kere beş kere bıkıncaya kadar
gittiğimize de mi bıkıncaya kadar gittiğinize de selim’im
derdim bütün filmlerin amerikan filmlerinin sonunu bildi-
ğimiz halde filmin sonunu keşfedecek metotlarımız olduğu
halde gene de gittiğimize de mi derdi metotlarınıza canım
metotlarınıza rağmen gene de gittiğinize de canım selim
derdim seni anlamıyorum derdi hiç de bunun tadına varacak
birine benzemiyorsun beni kızdıracağını bildiği halde
böyle söylerdi beni de aranıza alsaydınız turgut beni de
aranıza alsaydınız günseli bana bir yığın kitap aldırdı sattı-
471
ğımız kitapların parasıyla bana bir yığın kitap verdi okuyayım
diye bana hemen okumalısın yetişmelisin diyordu bana
bildiğim tanıdığım güzellikleri sen de öğrenmelisin diyordu
ne olur benim gibi okuyun her dedikoduya kulak kabartmayın
benim gibi okusaydınız kirli sokakları yosunlu duvarları
çarpık taşlı binaları severdiniz tanışmadan severdiniz
insanları onları birbirine benzemedikleri halde bir yanlarıyla
derinde bir yerde aynı olduklarını görürdünüz beni
dinlemeyeceksiniz biliyorum beni unutacaksınız geriye kuru
bir gürültü kalacak benden anlaşılmaz sesler çıkardı ortalığı
toza boğdu gitti diyeceksiniz bir bahar temizliği yapacaksınız
arkamdan üzerinize sinmiş etkilerimi havalandıracaksınız
odaya dolan bunaltıcı havamı değiştirmek için
pencereleri açacaksınız yoksa ne yapacaktınız nasıl olurdu
nasıl başarılırdı benim gibi olacak benim gibi doğduğunuzdan
beri üstünüze yığılan bütün bilgilerin size verilen bü-
tün şeylerin sizi ezmesine dağılıp yok etmesine izin verecek
değilsiniz ya derdi günseli derdi beni on sekiz yaşında tanı-
saydın hayır tanımasaydın hiç istemiyorum o günlere dönmeyi
derdi aptallıklarıma beceriksizliklerime her dokundu-
ğunu kıran ellerime kapıları bulamayan yanlış kapılar açan
ellerimin dalgınlığına yanlış sözlerime teşekkür etmek yerine
özür dileyen sarsaklığıma terleyen ellerime dönmek istemiyorum
yeni baştan aynı kâbusları yaşamak istemiyorum
sana roman gibi gelse de senin hatırın için bile yapamam
aynı şeyleri oysa karikatürlerde ne kadar sevimli gösterirler
bu insanları başka yerlerde de sevimli gösterirler yalnız ya-
şarken kimse sevimli görmez bütün bunları oysa okurken
resimlerini seyrederken ne kadar acırsınız onlara gene de
gülmeden duramazsınız ben bile gülerim oysa onlar gülemezler
ben de aslında gülemem beni en çok seven annem
bile bana benim aptal oğlum derse buna gülemem işte anlı-
yorum günseli gene de selim bir günseli’si olduğu için bü-
472
tün bunları anlatabildi ya günseli’si olmayanlar ne yapacak
aylardır işte bunu düşünüyorum gerçi selim bazı yollar
gösterdi bana bu arada gene de ne yapabileceğimi bu insanlar
için ne gibi tedbirler alınabileceğini bilemiyorum bu insanların
haklarını hangi partinin koruyacağını düşünemiyorum
her örgütte idare edenlerle edilenler birbirlerinden
öyle çabuk ayrılıyorlar ki tedbir almaya zaman kalmıyor aynı
şeyleri söylerdi turgut sonunda bu şakalara dayanamazlar
günseli derdi sen onları bilmezsin çok dayanıksızdır
onlar kimler selim tutunamayanlar size de söyledi mi elbette
neden söylemesin bilemezsin günseli derdi yaşamak her
gün girilen bir imtihan olursa buna kimse dayanamaz başı-
nı okşardım zavallı sevgilim derdim üzülme üzülürdü acı-
ma bankası kuruyorum derdi her ıstıraba bir kura numarası
tutunamayanlara öncelik tanınır üzülme selim biraz dinlen
buna hak kazandın olduğu yerde yatamazdı dönerdi kımıldanırdı
yatışmazdı yaşatmazdı yaşamazdı ben seni sevdim
seveli bak ne hal oldum uzanmış yatıyorum dinlen biraz
selim kalkardı ellerime sarılır beni bir gün unutacaksan bir
gün bırakıp gideceksen boşuna yorma derdi boş yere mağaramdan
çıkarma beni alışkanlıklarımı özellikle yalnızlığa
alışkanlığımı kaybettirme boşuna tedirgin etme beni bu sefer
geride bir şey bırakmadım tasımı tarağımı topladım geldim
neyim var neyim yoksa ortaya döktüm beni bırakırsan
sudan çıkmış balığa dönerim bir kere çavuş olduktan sonra
bir daha amelelik yapamayan zavallı köylüye dönerim beni
uyandırma hep kuşkuluydu her zaman kötü birşeylerin olmasını
bekliyordu sonu gelmez benim gibiler için hiçbir şeyin
sonu iyi gelmez diyordu açık hava dokunur onlara serin
nemli ve güneşsiz yerleri severler kendi kafalarının etiyle
beslenirler gözleri aydınlıkta bozulur kendileri gibi olanlardan
nefret ederler onları gördükleri yerde kuyruklarıyla sokarlar
sonra pis pis gülerler gene de hep birlikte yaşarlar
473
aynı kaba işerler gündüzleri uyuyup geceleri sokağa çıkarlar
içki kokusuna burunları hassastır fazla üremelerine engel
olmak için ortalıkta içki bırakmamalıdır bir tanesi böyle
bir koku duyarsa hep birlikte oraya üşüşürler yapıştıkları
yerden artık söküp atmak imkânsız olur onları artık çok
geç kalınmıştır sözden anlamazlar hakaretten anlamazlar
halden anlamazlar fazla yüz vermeye gelmez okşayan eli
ısırırlar kabukları bir bakıma çok kalın bir bakıma çok incedir
kalınlığı ortama göre değişir zehirlerinin etkisi uzun
süre geçmez korunmak için hemen açık havaya çıkmalıdır
bir de düzenli yaşamalıdır yıllar sonra etkisi görülen zehirlere
sahip olanları da vardır aralarında derdi canım selim
derdim bu belki senin çevrendekilerin tarifi senin değil zavallı
çocuk derdi anlamıyorsun güneş girmeyen eve bizler
gireriz benim gibi görünüşü zararsız olanları da vardır asıl
onlar tehlikelidir insanı kalbinden sokarlar elimi ısırırdı
birden ben bağırınca gülerek frankeştayn kurt adamı zehirledi
diye bağırırdı bana senden başka kimse dayanamaz
sen de dayanamazsın önümde eğilirdi sensin ümidi bütün
karanlıkların bütün yaralı donkişotların yeraltında yaşayanların
ve ecinni tayfasının kaptanı sensin karanlıkta birbirlerine
çarpanların sebepsiz gülenlerin sebepsiz ağlayanların
acıyla dudaklarını kemirenlerin birbirinin suratına
bardak fırlatanların sensin floransnaytingeyli ey karanlıklar
kuşu biraz da bizim için öt arkadaşlarının tavırlarını takınarak
beni korkuturdu neden onlarla görüşüyorsun selim’im
derdim insanı bırakmazlar kanına girerler beni de
ısırdılar bir kere bu nedenle her gece ay doğunca her yanı-
mı kıllar kaplıyor dişlerim uzuyor ve pencerenin üzerine çı-
karak oradan yapma selim derdim bırak beni canım selim
bu hayalet tarifine hiç uymuyordu korkutucu arkadaşlarına
hiç benzemiyordu onları tanıyor muydunuz turgut hayır
ben de tanımıyordum tanımak istemiyordum selim’in üstü-
474
ne çökerek her biri ayrı bir tarafa sürüklemek istiyordu
onun iyi niyetini ülkücü tutumunu anlamadığım yanlış
yollarda kullanmaya çalışıyorlardı selim de onların etkisiyle
benim bu anlayışsızlığımı bilgisizliğime ve kadınlık içgü-
dülerime ve küçük burjuvalığıma ve tutuculuğuma veriyordu
ben ortalıkta kötü birşeyler olduğunu seziyordum herkesin
birbirini kötülediği birbirinin suratına ve arkasından
nefretini haykırdığı bir ortamda bunaltıyorlardı onu kime
inanacağını bilmiyordu bilemiyordu ona da saldırıyorlardı
bu bir cehennemdi içindekilerin farketmediği yakıcı bir hayattı
birşeylere kin duyuyorlardı anlayamıyordum selim
için korkuyordum arkadaşlarının iyiye güzele duydukları
arzuya inanmıyordum herkesin birbirine gerçek bir saygı
duyacağı toplumu özlemelerini yadırgıyordum birbirlerine
saygıları yoktu kinle gülüyorlar en yakın dostlarının kurmaya
çalıştıkları bütün iç ve dış düzenleri öfkeyle yıkmaya
çalışıyorlardı selim kızıyordu bunları söylediğim zaman
onlara dokunulmasına izin vermiyordu benim aklım ermezdi
düzenin ancak böyle yıkılacağını anlayamazdım bü-
tün kötülüklerin düzende olduğunu görmek için belirli bir
eğitim gerekiyordu benimle bu konuda konuşmak istemiyordu
ona beni kötülüyorlardı tanımadan genellikle kötü-
lüyorlardı karşılık veremiyordu onlara içine düştüğü çıkmazda
çırpınıyordu benden ayrılmayı bile düşünüyordu bu
yolun sonu tehlikeliydi bana da tehlikeyi bulaştırmak istemiyordu
onu da sevmiyorlardı hor görüyorlardı bir gece bir
arkadaşı çok sarhoş olduğu bir sırada senin ne işin var aramızda
diye çatmış selim’e ne arıyorsun bizim gibilerin arasında
hepimizi ezen yaşatmayan ağırlıklar var onlara isyan
ediyoruz seni ezen ne var seni aramıza hangi kuvvet sürükledi
hangi dış etken buraya itti seni senin ezilmişliğini çarpılmışlığını
anlamıyorum boş yere sürükleniyorsun bizimle
sen aslında yumuşak çatışmasız çelişmesiz bir şeysin ağla-
475
mış masaları yumruklamış sen bizden değilsin bizi hor gö-
rüyorsun şimdi benden iğreniyorsun diye haykırmış pencereden
kusmuş beni bırakma bende kal gitmeyeceksin değil
mi beni bırakmayacaksın değil mi diye yalvarmış annesinden
nefret ediyormuş bütün bu insanların arasında ne işim
var benim diyordu bütün bu insanların içinde ne işin var
senin diyordum peki günseli bırakıyorum hepsini bütün
bu karışıklıktan çıkıyorum istifa ediyorum kutu gibi bir eve
yerleşiyoruz seninle kendi yağımızla kavruluyoruz tencerenin
dibini tutmadan pişiyoruz kendi zevkimize göre döşü-
yoruz her tarafı tavana kadar aplikler dört bir yanı sarıyor
tavandan sarkan lamba tam yemek masasının üstüne isabet
ediyor kendi başımızın çaresine bakıyoruz kendi bacağı-
mızdan asılıyoruz yatak odasına güllü perdeler asıyoruz
ben çarşıdan patlıcan alıyorum sen ortalığa bakıyorsun resmini
dairede masamın üstüne koyuyorum sen de resmimi
tuvaletinin üstüne yerleştiriyorsun yatağımızın yanında kitaplarımız
duruyor benim komodinimin üstünde benimkiler
duruyor senin komodininin üstünde seninkiler duruyor
ışıklarımız da gece lambalarımız da ayrı fakat kalplerimiz
bir çarpıyor sen dört ben altı sayfa okuyunca uykumuz geliyor
aynı anda birbirimize doğru dönüyoruz öpüşüyoruz
aynı anda fransızlar gibi iyi geceler diliyoruz amerikalılar
gibi birbirimize arkamızı dönüyoruz sabaha tekrar buluş-
mak üzere ayrılıyoruz büfenin üstüne hiçbir şey koymuyoruz
radyonun üstüne hiçbir şey koymuyoruz çünkü diğer
küçük burjuvalar gibi görmemiş değiliz onlardan farkımızı
biliyoruz gene de söylemiyoruz birbirimize bilmiyormuş gibi
yapıyoruz sehpa örtüsü de kullanmıyoruz ama bunları
hesaplayarak değil içimizden öyle geldiği için yapıyoruz
onlardan farkımızı belirtmeye tenezzül etmiyoruz mutfaktaki
kavanozların üstünde tuzbiberşekerkahve yazmıyor
nedense öyle kavanozları almak gelmiyor içimizden yolda
476
yürürken sanki o anda aklımıza gelmiş gibi bir dükkâna girip
sana bir ayakkabı alıveriyoruz akşam ben kapıdan içeri
girer girmez öpüşmüyoruz beş dakika sonra öpüşüyoruz
her gün ayrı bir zamanda öpüşüyoruz ne zaman ne yapaca-
ğımız belli olmuyor serseri bir küçük burjuva ailesiyiz ne
kabul günümüz var ne de belirli toplanma günlerimiz dedikodu
da yapmıyoruz yemekten sonra koltuklarımıza oturuyoruz
öyle kimsenin belli bir koltuğu yok kim ne bulursa
onun üstüne oturuyor kimseyi çekiştirmiyoruz saat on ikiye
yaklaştığı halde yarın erken kalkacaksın yatsan iyi olur
demiyorsun bana başıboş bir hayat sürüyoruz ben her sabah
daireye gidiyorum fakat nasıl oluyorsa gidişim kimsenin
gidişine benzemiyor serseri bir memurum evden dura-
ğa tam bir sokak serserisi gibi yürüyorum ne otobüse bini-
şimde ne biletçiye para uzatışımda ne dairede masamın ba-
şında oturuşumda hiçbirinde beylik bir durum yok olamı-
yor istesek de küçük burjuvalaşamıyoruz onlar gibi düşü-
nemiyoruz yatakta birbirimize şiirler okuyoruz kitapları
tartışıyoruz dünya umurumuzda değil sersem derdim aptal
derdim ona selim aldırmaz bir tavırla devam ederdi sersem
aptal diyoruz birbirimize diğer karıkocalar gibi şekerim canım
tatlım balım birtanem filan demiyoruz anahtarı paspasın
altına koymuyoruz kaç kere içerde unuttuk da çilingir
getirmek gerekti hesabımızı bilmiyoruz paramız olduğu
halde ayın sonunu getiremiyoruz avrupa gezileri için para
biriktiremiyoruz yeter canım selim derdim çocuklarımız
oluyor üst üste istediğimizden değil istemediğimizden de
değil tedbir de almıyoruz olmasın diye doktora filan da gitmiyoruz
bununla uğraşacak değiliz ya hiçbir şeyimizi be-
ğenmiyor dostlarımız bize öğütler veriyorlar ne onlara ne
de büyüklerimize aldırıyoruz kayınpederlerimize kaynanalarımıza
saygıda kusur ediyoruz çocukların terbiyelerini
bozuyorlar onları şımartıyorlar diye üzülmüyoruz eğitimle-
477
riyle de uğraşmıyoruz üstünkörü bir terbiye veriyoruz ak-
şamları derslerine çalıştırmıyoruz okula gidip öğretmenleriyle
konuşmuyoruz hangi biriyle uğraşalım tam altı tane
gülüyordum bana acı selim diyordum siz bu gerçeklerden
hoşlanmıyorsunuz o halde başka gerçeklere dönelim dün
akşam bir arkadaşa gittim sarhoş olunca sen kocamansın
beni dövmek istiyorsun diye inledi annesi bir adamla yaşı-
yordu biz gittiğimizde adam oradaydı benim annem orospu
mu diye bağırıyordu söyleyin bana benim annem kötü kadın
mı ağlıyordu utanıyordu kalabalık gitmiştik annem
orospu diye tutturmuştu beni dövmek istiyorsun diye tutturmuştu
kimse ona aldırmıyordu içince hep böyle olurmuş
herkes kendi havasındaydı beni döversin sen kuvvetlisin
benim annem orospu durmadan içiyorduk bir başkası
da ben köpek miyim diye soruyordu bana köpek muamelesi
yapıyorsun bana diyordu elinin tersiyle kovuyorsun beni
meyhanede beni görünce köpek görmüş gibi başını çeviriyorsun
nasıl olur diyordum farketmedim farketmiyorsun
beni konuşmuyorsun benimle neden hep ben dövüyorum
ben konuşmuyorum günseli yüzlerce insan var herkes onları
tanıyor ama ben konuşmuyorum ben yargılıyorum ben
ben küçük görüyorum ben onlar gibi sürünmüyorum ben
ben ben yoruldunuz günseli bir ara verelim entracte verelim
on beş dakikalık aradan yararlanarak sayın yolcular
kıymetli vakitlerinizi beş dakika işgal ederek sizlere hem
yoluna devam et hem seyyar sinema seyret kabilinden
memleketimizin tanınmış simalarının olaylı yaşantılarından
dolaylı örnekler sunarak olaylarla alaylarla dolu ve sahibinin
sesi plaklarında da bulabileceğiniz ve kimine göre acıklı
kimine göre gülünçlü ve yaşandığı tanıklarla sabit ve inkârı
her zaman kabil resimli romanımızın kahramanlarını aslına
sadık bir surette gözlerinizin önüne serelim pek yakında çı-
kacak olan gazetemizde imzalı ve imzasız yazılarıyla sizleri
478
on dakikada doğru yola getirecek ve her biri ayrı bir kıymet
olan bu aslanların takım halinde ve formalarıyla hep birlikte
çektirdikleri dört renkli ve nefis kuşe kâğıdına basılmış
ve aynı zamanda ikramiyeli resimleri müessesemizin parasız
ilavesiyle birlikte dağıtılmaktadır ayrıca parayla satılmaz
işte sayın seyirciler şimdi gördüğünüz edebiyat kaplanı ve
gazete okusun diye bunca fedakârlıklara katlanarak ve okuyucularımızdan
munzam bir ücret istemeyerek büyük masraflar
pahasına paris’e gönderdiğimiz ve baş harfleri aynı diye
philosophie yerine poligamie tahsil etmiş olan ve bu arada
gizli gizli kendini yetiştirerek memlekete döner dönmez
otomatik profesör yapılan ve başkalarının imzalayacağı yazılar
yazarak kahraman bir önder olmak isteyen ve neredeyse
bunda da başarıya ulaşmak üzereyken ve fakat sayın
ordinaryüs profesörü sakın ha sonra seni kürsüden kovarım
aman annenle babanla bir olup döverim aman dediği
için köşesine kıvrılan santrafor ve ekstrafor ve aynı zamanda
ingilizce eserlerin fransızca’dan mütercimi ve kalbinde
yatan aslanı kendisiyle karıştıran ve katılmadığı bir toplantıda
tesadüfen oraya bira içmeye geldiği için resmî gazetelerde
çıkan ve şöhreti artan asıl adını geleceği bakımından
sakıncalı gördüğümüz için yazamadığımız ve takma adıyla
ahmet bayır ki bu ahmet bayır aslen diyarbakır’ın sivrice
kazasından olup bir gün yukarıda adını yazamadığımız sayın
kişinin bir tanıdığını gördüğü zaman gene adını bazı
nedenlerle yazamadığımız bu tanıdık yahu ahmet senin
adını kullanarak adını şimdi söylemek istemediğim bir arkadaşın
penneymi niyetine yazalım mı diye sorunca onun
da başüstüne hocam kendisi ona hocam derdi demesi üzerine
meşhur olmuş ve hemşerileri tarafından filozof ahmet
diye çağırılmıştır ve yazmadığı yazıların sorumlu müdürü
olması asıl yazarın kıskançlığını celbetmesi üzerine sonunda
isim babalığını kaybetmiştir işte onun adıyla bilinen ve...
..."



*satır sonlarını birleştirmeye devam etmeye bile üşendim. tehey!