small talk

sevmiyorum bu işi ya. ben öyle hayatında insan biriktiren insanları da sevmem. çok yapmacık. iki soru soruyor sonra kaçıyor güya işte daha sonra işi düştüğünde böylece bana yazabileceğini sanıyor hani iki soruyla arkadaşım oldu ya ona göre.
gün içinde beni mutlu eden eylem.. kimileri için sevimli gelmeyebilir ama benim hobim.. sabah evden çıkarken apartman görevlisi ile 2/3 cümle, güvenliğe yapılan ufak espri ve tebessüm ardından taksiciyle iletişim.. sekreter arkadaşla ufak bi laflama, nasıl göründüğüne dair yorumlar vs. bankada, bakkalda ya da kasapta mutlaka bir şekilde laf atarım. morali bozuk halde çalışan bir memur gördüğümde
-yoğun bir gün geçirdiniz anlaşılan deyip tebessüm etmenin bana hiçbir maliyeti olmaz ama onun için dinlendirici olabilir.
insan iletişimle varolan bir ruha sahip.. o anı ilgilendiren konularda neden sohbet edilmesin? belki o kısacık cümleler karşınızdaki kişinin gününün çok daha güzel geçmesini sağlayacak. tabi bunu bir gevezeliğe dönüşmemek tadında bırakmak gerek.
bence karşılaştığınız insanlara değer verin ve bunu onlara hissettirin.
bunu yapamamak ya da yapmamak kişiyi çok kaba gösteriyor. üstelik aksine bunu yapamayan insanlar daha samimiyet seven, aslında konuşacak paylaşacak çok şeyi olan insanlar.

yani: bir insan şunu yapamayınca olduğundan çok daha kötü bir intiba bırakıyor. mutlaka pratikleri yapılmalı.

bir kaç ipucu:
- hiçbir şey demiyorsan bile gülümse
- yürümeyi yavaşlat ama durma
- "nasılsın, naber" de ama cevabı dinlemediğini hissettir
- "acelem var, bi işim var" de mutlaka
- tekrar gülümse ve uzaklaş.
- ola ki benzer yönlere gidiliyorsa yolu değiştirmeyi düşün duruma göre
- telefonu arama ya da meşguliyet belirtmek için kullanabilirsin
katy perrynin bir şarkısının adıdır. şarkıda da konuyu; daha önce beni çıplak görmüş olman, teninin her yerine dokunmuş olmam ne tuhaf şu an sadece havadan sudan konuşuyoruz gibi bir bakış açısıyla anlatmış ablamız.