soma faciası müstehaktır

yılmaz özdil'in halk tv de 13 mayıs 2014 soma maden ocağı patlaması ile ilgili verdiği beyanatttır. beyanatları sırasında; 1862 den ı. victoria ve 1907'den theodore roosevelt'in istifa etmesi gerektiğini söylemiştir. ayrıca " burda ben başbakana katılıyorum. yani bu olan biten gayet normaldir müstahaktır bile denilebilir. türkiye tayyip erdoğan'la layığını bulmuştur. bana göre hepimizi daha büyük facialar da beklemektedir. bu kraliçe victoria'nın da istifa etmesi lazımdır" demiştir.

beyanatın linki burada: http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/19...

bu duyduklarımız soma'ya acıyamamak aforizmasının bir başka söylem şekli olarak karşımızdadır. yılmaz özdil'in çoğu zaman haklı ama sürekli tepeden bakan ve böbürlenen üslubunun örneğidir. bu tespite hak vermek ya da vermemek değilde insanların halinden anlamak olarak bakmamız gerekmektedir.

bu konuyu şu süzgeçlerden geçirerek düşünerek uzun uzun anlatayım :

soma da ve nice yerdeki insanlara baktığımızda çoğu kişi " ben çiftçiyim ama artık çiftçilikten para kazanamayınca bu işi yapmak zorunda kaldım " diye söylemektedir. bundan 12 sene öncesine gittiğimizde bu çiftçilik yapan insanlarımız orta halliydi. elindeki ürünü satıp ancak biraz arttırabiliyordu. hatta çevredeki gelişmiş ilçelerde ve illerde ev sahibi olan köylülere zengin denirdi. daha sonra akp iktidara gelince bu insanlar yine ekmeye biçmeye devam etti. ama artık ithal hybrit ya da gdo'lu ithal tohum kullanmaya başladılar. yani kendi yıllanmış organik yojumlarımızı terk edip o zamanalar ucuza bulunabilen ve böcek, möcek zaaiyat vermeyen bu tohumları kullandılar. aradan geçen zamanla bu tohumlardan tekrar ürün alınmadığı ortaya çıktı ve bu tarz tohumlara mahkum edilmeye başladılar. çünkü artık orjinal tohumda kıymete binmişti, daha pahalıydı. ilk aldıklarında da ucuz olan hybrit ve gdo'lu tohumlar artık ucuz değilidi. aynı zamanda bu süreçte ucuz tohumla zenginleştiğini sanan köylü kredilere saldırdı ve neredeyse bir çok köylü civarda gelişmiş ilçelerde ya da il merkezlerinde kendilerine evler aldılar. bu kredilerinde kaynaklarının nereden geldiğini tahmin etmek zor değil. tabiki akp kaynaklı finans kaynakları. sonra akp kredileri yine akp kredileriyle ödenir ve sistem böyle gider durur.

bu köylülerden bazıları da deminde bahsettiğimiz gibi çiftçiliği bırakıp başka işlerde hatta daha çok özel sektörde işçi olarak para kazanmayı seçtiler. çünkü çiftçi iken günün 24 saati ürün için düşünmek yerine günde 8 saat çalışarak aynı parayı kazanmak daha mantıklıydı onlar için. bağkur takip etme derdi de yoktu. sigortasını birileri yatıracaktı nede olsa. ama kazın ayağının öyle olmadığını anca anca anlamaya başladılar.

sonra seçim zamanı hala çifçilik yapana kredi borçları , artık özel sektörde işçi olmayı seçenlere de işini kaybedeği hatırlatıldı. böylece oylar ipotek altına alınmıştı. yani akp nerden ne kadar oy çıkaracağını teşkilatının bu çalışkanlığı sayesinde önceden beri bilmektedir. çünkü artık aksi halde çifçinin ve işçinin tepesine inmek için elinde kozu vardır. siz bunun imknasız olduğunu düşünseniz bile 50, 100, 200...vs haneli bir köyde bu gibi şeylerin takip edilmesi çok ama çok kolay. hatta soma gibi küçük ilçeler de bile.

uzun lafın kısası bu insanlar 12 yıldır zaten güdüle güdüle bir hal oldular. ve yılmaz özdil ve bizler de bu söylemde olduğu gibi her zaman bu insanlara tepeden baktık. o öyle yapılır mı cahil martavalları ile ahkam kestik. sonra gelipte burada o insanlara müstahaktır demek kendi ayıbımızı örtmeye çalışmaktan başka bir işe yaramamaktadır. hele hele bu kadar güdülmelerine rağmen , birde bu lafı söyleyerek felaketle boğuşan insanlara hiç bir yere ait olmadıkları duygusunu hissettirmektir bu ve bu gibi nedenlerden dolayı madenden zar zor kurtulmuş olmasına rağmen ambulansın beyaz örtüsünün bile kendinden değerli olduğunu düşünüyo bu insanlar.* artık ahkam kesmeyi bırakıpta ne zaman beraber olacağız. böyle mi? ayrıca yılmaz beye sormak lazımdır. bu lafı büyükşehirlerde alkışlata alkışlata bu fikre alışmış olabilir. fakat kendini neden toprağım dediği soma'da ifade edemediği de işte bu üslubunda saklıdır.