ayı sözlük itiraf

  • /
  • 181
geçen haftasonu bir sürü insanın içinde, bana çok doğal gelen bir şekilde, çok rahatlıkla cinselliğim hakkındaki herbirşeyi konuşabildim. o kafa rahatlığına hele şükür ulaşabilmişim.

gel gör ki, hala en yakın arkadaşıma nasıl açılacağımı kestiremiyorum. hala o nokta için gelmesi gereken kafa rahatlığına ulaşamadım demek ki. ona açılmanın ciddi bir dönemeç olacağını düşünüyorum, bir çok bakımdan beni rahatlatacak, bana, eğer herşey yolunda giderse, büyük bir psikolojik ve sosyal destek olacak. olacak da, işte hala nasıl yapacağımı bilmiyorum. bir anda patlayacak galiba bu gidişle. çok drama olmaz umarım.

bu arada bu cumartesi de kendi açılma toplantımızda moderatör olacağım. bakalım o nasıl geçecek, bir de orada konuşabilecek miyim?
benim üzerimde bir tür lanet var. eskiden şüphelerim vardı ama artık eminim.
facebook'ta oyun yapımcılarının sayfalarını gezerken, krema gibi tatlı gözlüklü bir çocuk gördüm. eşcinsel bayrağına falan boyamış fotosunu. acaba gay midir. evlenmek istiyorum ben bununla.
bugün gene kabus gördüm. neyse, en azından diş ile ilgili değil. bu sevindirici. tedaviye yanıt veriyorum galiba. bir de güzel rüya gördüm.

mantar toplamışım, eve getirmişim. mantarın içinden kurt çıkıyor. ben aşırı derecede korkuyorum ve iğreniyorum. normalde iğrenip atarım, ama nedense rüyada aşırı bir şekilde korkuyorum. öleceğimi falan düşünüyorum, sonra öleceğim zaman her yerimi kurtlar saracağı için ondan da korkmaya başlıyorum. mantardaki kurtlar çoğalıyor, mantarın sapı kurt oluyor falan. ondan sonra ben uzaklaşmaya çalışıyorum oradan. ama odadaki balkon kapısından, ufo benzeri, 15-25 cm çapında bir canlı geliyor. bu canlı böcekmiş. kahverengi renginde. bu evin her duvarına 5-10 tane güve bırakıyor. evin her yeri güvemsi şeylerle doluyor. normalde güveleri çok sevmeme rağmen çok korkuyorum, evden de kaçamıyorum ve deliriyorum.

güzel rüya da şu: eve kahverengi, ya da beyaz, hatırlamıyorum, bir köpek alıyoruz. ailem normalde çok titiz olmasına rağmen, köpeğe izin vermiş. köpek de çok uslu, hiçbir yeri dağıtmıyor. sonra ben "bak, ne güzel hiçbir yer dağılmadı, televizyonu düşürüp kırmadı" diye seviniyorum. sonra köpeğe falan sarılıyorum, yumuşacık tüyleri var. içim mutluluk doluyor. normalde köpeklerden çok haz etmem ama bazen seviyorum işte.


ohyş, çok seksi ya. hem gingerımsı, hem de gamer.
bu gece acayip sapık ve azdırıcı bir rüya gördüm. o rüyanın etkisiyle hala tüm gün sarhoş gibi geziyorum. aman o aklımdan çıkmasın, sabahlar olmasın.
dün aylık açılma toplantısının yine moderatörü oldum, bu sefer co-moderatör kişi grup terapisi uzmanı bir arkadaştı ve onunla toplantı öncesi neler yapacağımızı planladık, böyle insan ve grup psikolojisinden anlayan birinden ilginç tüyolar öğrendim grup dinamikleri hakkında, bu da beni çok heyecanlandırdı. co-moderatör arkadaş bu işi oldukça ciddiye alıyor gözüküyor, önümüzdeki ayların toplantıları için planlar yapmış, onları konuştuk, iyice heyecanlandım. ankara'da da bu işin oturuyor olması harika bence. toplantı da çok güzel geçti, bir annemiz geldi, o kendi deneyimlerini paylaştı, ona sorular sorduk yine, sonra başkaları kendi deneyimlerini paylaştı falan. bana çok enteresan geliyor bu hikayeler, herkesin yaşadıkları şeylerin ana teması aynı gibi olsa da herkesin durumu farklı olduğundan farklı farklı deneyimler paylaşılıyor, o nedenle de ilgimi hiç kaybetmiyorum bu toplantılarda. kendi açılma deneyimimi de geçen hafta istanbul'da grup içinde anlattım, artık ben de paylaşmamış biri olmuyorum, o da rahatlatıyor. psikoloji okusaymışım olurmuş valla, cuk otururmuş bana.
şu an abimin arkadaşıyla oturuyoruz, abim de var. abime göre çocuk çirkin ama ben şu an onu arzuluyorum.
geleceğe olan ümidimi, bir ailem olduğu günün hayalini benden çalan tüm eşcinsellere teessüf ediyorum. hepimiz seviştik ama siz kime gerçekten dokunuyorsunuz..
yaptığım sabunum hala donmamış. ağlıycam sözlük. nerede hata yaptım? acaba böyle mi olması gerekiyordu. sonuçta havadaki nem %95.
dün pek kötü geçti, gece de uyuyamadım, uyumadığım zamanlarda da içimden hep anneme saydırdım. ona yıllardır hep söylemek isteyip bir türlü söyleyemediğim şeyleri düşündüm. sonra da kalktım bunları not ettim. neden sonra uyuyakalmışım. sabah uyandığımda işe geç kalmıştım ve hala kendimi bok gibi hissediyordum. sürüne sürüne hazırlandım. hazırlanırken gece not aldıklarımı açıp anneme söylesem mi dedim. genelde gece aklıma gelen bütün cesur kararları sabah olunca yapmaktan vazgeçiyorum. bundan da vazgeçesim, "aman kadını üzmeyeyim, kaç yaşına gelmiş" falan diyesim vardı gene. hem bu yaşta hala anneme ihtiyaç duyuyor olma hissinden de nefret ediyorum.

sonra evden çıktım, sokakta yürürken gene öfkem yükseldi, aklımda söylemek istediğim tek birşey belirdi, en azından arayıp bunu söyleyeyim dedim.

açtım telefonu. annem hastanede çalışıyor o saatte. merhaba nasılsın iyiyim'den sonra noldu dedi, dedim "dün çok kötüydüm ben, psikolojik olarak, bayağı kötüydüm işte, bugün de işe geç kaldım bu nedenle" dedim. endişeyle "yine mi ilaç (bi ara kullandığım anti depresanlar beni bok gibi yapmıştı, onu kastediyor) kullandın?" diye sordu. "hayır, kullanmadım. ama kötüydüm. ve kötü olunca açıp telefonu derdimi paylaşacağım bir annem bile yok. annem nerede? annem her gün, günde 80 tane hastanın derdini dinliyor. ama beni bir kere bile dinlemedi" dedim bayağı üzgün şekilde.

bunlar benim içimden aylardır, belki yıllardır geçen şeylerdi ama hiç söylemeye cesaret edememiştim. anneme karşı hep ağzımı sıkı tutuyordum çünkü ağzımı bir açsam ağzımdan çıkacak şeyleri kontrol edememekten korkuyordum. bu sefer ağzımdan çıkıverdi ama.

sessizlik oldu telefonda. dedim kapatıyorum ben, hadi hoşçakal, dur kapatma dedi, ama birşey de diyemiyor kaldı. sonra ben madem kapatmıyorum, dün gece söylemeyi planladığım ikinci şeyi de söyleyeyim bari dedim o anda.

"biliyorsun aile grubu ile çalışıyorum. geçen cumartesi açılma toplantısının moderatörlüğünü yaptım. aile grubundan bir anne oğluyla geldi. kendi hikayesini anlattı, hep beraber kakara kikiri güle oynaya dinledik. ama ben orada annesiyle gelen o 21 yaşındaki ahmeti o kadar kıskandım ki. başka anneler çocuklarına kol kanat geriyorlar, onları gördükçe o çocukları o kadar çok kıskanıyorum ki. kendi annem hiç birşey yapmıyor, ben de o annelerin yanında huzur buluyorum, o annelere sıkıntılarımı anlatabiliyorum, o anneler bana annelik yapıyorlar" dedim. gene sessizlik oldu ama ben iyice dolmuştum, "neyse ben kapatıyorum" dedim ve kapattım.

sonra da biraz dolanıp sakinleyip işe gittim. telefonu da sessize aldım.

öğleden sonra bi aramış ama duymamışım. geri aramadım.

akşam dokuz gibi aile grubundan fatma hanım aradı. "annen az önce beni aradı, bir sonraki toplantının tarihini saatini yerini sordu" dedi. annem önceden bir kere gitmişti aile grubu toplantısına ama yerini falan nasıl hatırlamaz bilmiyorum, neyse. "teşekkür ederim fatma hanım haber verdiğiniz için. ben bu sabah anneme bi giriştim de iyice, o nedenle aramıştır sizi. yoksa bir daha toplantıya geleceği yoktu" dedim. noldu diye sorunca anlattım konuştuklarımızı. "ama bu yaşta hala anneme ihtiyaç duymak, ondan birşey istiyor olmak bana güçsüzlükmüş gibi geliyor, ben artık annemden birşey istememeliyim gibi geliyor" diye ekledim. fatma hanım da "ya mimarcım, hissettiklerin çok normal, ben boşandım, 41 yaşında annemin beni onaylamasına, bana şefkat göstermesine ihtiyaç duydum. bunlar çok normal şeyler, o senin annen. bence çok iyi olmuş en sonunda hissettiklerini söyleyebilmen, bu da senin için bir ileri aşama olmuş, bunu da başardın, annene karşı hissettiğin şeyleri ona söyleyebildin, çok önemli bu da" dedi. içimi rahatlattı.

aslında iyi birşey yapabilmiş olduğumun ben de farkındaydım çünkü telefonu kapattıktan sonra çok üzgün olsam bile içimden bir yük hafiflemiş gibi hissetmiştim. bunca yıldır içimde tuttuğum, bir türlü söyleyemediğim şeyleri, bağırmadan, küfretmeden, kontrolümü kaybetmeden, ağlamadan, sakince anneme söylemiş oldum. belki hepsini söyleyemedim ama en azından ne hissettiğimi sakince ifade edebilmiş oldum, ona ne kadar kırgın olduğumu, onu suçlamadan, ben dili ile, bana hissettirdikleri üzerinden ifade edebilmiş oldum. evet bunların hepsi önemli şeyler.

benim annem genelde empati yapmaktan ileri derecede yoksun, kendini rahatsız eden herşeyi unutmaya veya unutmuş gibi davranmaya çok meyilli, benim için önemli olan şeylerle alay edebilen, bana zamanında "senin sorunlarını duymak istemiyorum artık" diyebilmiş biri. hep çok çalıştı, hep hastalarıyla, işiyle meşgüldü ve bana göre işini her zaman başka sorumluluklarını yapmamak için (bunlar duygusal sorumluluklar) kalkan olarak kullandı. neden bilmiyorum ama duygusal işlerden her zaman kaçtı. benimle zaman geçirmek, beni dinlemek, derdimi paylaşmak gibi. aile içi iletişimsizliğin kitabını yazdık biz ailecek. aynı evde yaşayıp birbirlerinin ne hissettiğini hiç bilmeyen bir insan grubu olduk. bana eskiden de bu çok garip geliyordu ve neden böyle olduğunu hiç anlamadım.

şimdi bu noktaya gelmişken herşeyin bir anda değişip "canımmm oğlummm" şeklinde bir türk filmi sonuna bağlayacağını hiç zannetmiyorum. hatta bence bir hafta sonra böyle bir olay hiç olmamış gibi, yine mevsim normallerine dönmemiz pek mümkün, zira önceden de hep böyle oldu. sorunları çözmek yerine sorunları gömmek üzerine kurulu saçma bir aile iletişimimiz var. herşey yüzeysel yaşanıyor bizim ailede. kimse kimseye bulaşmıyor, kimse kimsenin derdine ortak olmuyor, buna da aile deniyor. ama en azından bugünkü olayın hiç bir somut faydası olmayacak olsa bile, en azından benim için bir ilerleme oldu, içimde yıllardır büyüttüğüm bir şeyi daha düzgünce ifade edebildim. belki çok muhteşem bir gelişme olmadı ama benim için önemliydi.

falan filan. aslında ne kadar boş işler şunlar, uğraştığımız şeylere bak. acıyorum aslında şunlara harcamak zorunda kaldığım zamana, mental enerjiye, duygusal yıpranmalara. ama bozuksa uğraşmak gerekiyor maalesef.
arkadaşlarımı sevmeyi biliyorum, ailemi sevmeyi biliyorum, köpeklerimi sevmeyi biliyorum ama yıllar boyu bu kadar fuck buddy ve nsa üstüne bir adamı bile sevmeyi bilemiyorum.

(bkz: 404 not found)

en yakın arkadaşım bir gün beni evine davet etmişti yemeğe. sıcak bir yaz günüydü ve arkadaşımın evi en üst kattaydı, haliyle sıcak oluyor evin içi. eve geldiğimde arkadaşımı üzerinde sadece boxerı ve bir de mutfak önlüğü ile kızartma yaparken gördüm. gayet normaldi bu durum onun için, zaten rahat yerde büyümüş biri. yalnız ben kalakalmıştım. o kadar seksi duruyordu, o kadar seksi duruyordu ki, çocuğu izlemekten kendimi alamadım, gözlerimi kaçıramadım. o tabii pek birşey anlamadı ama ben kendimi porno film setinde gibi hissettiydim. önlüğün altından meme uçları falan görünüyor, yok dolaba uzanıyor tabak alıyor, alttaki dolaba eğiliyor yağ alıyor falan. hani böyle plajda şurda burda mayoyla görseniz tahrik olmuyorsunuz da, böyle saçma sapan bir ortamda yarı çıplak görmek daha tahrik edici oluyor ya, aynen o durumlar. bir noktadan sonra ileri derecede tahrik olup, o gün arkadaşlığımızın son günü olmasın diye bir bahane bulup salona atmıştım kendimi, çocuğu içeride yalnız bırakarak. kafam allak bullak olmuştu.

çok daha yıllar önce de, o dönemki en yakın arkadaşımla antalyaya tatile gitmiş, ne alakaysa birinin karavanına atlayıp bir süre de karavanla takılmıştık. o gün karavancı amcanın karavanın üstüne birşey yerleştirmesi icap etmişti ve benim arkadaşım da ona yardım etmek üzere dışarı çıktı, ben de karavanın içinde kalmıştım. baktım benim arkadaş sıcaktan üstünü çıkardı, bir sandalyenin üstüne çıktı, karavanın üstüne halat bağlamaya çalışıyor. içeride pencereden de arkadaşımın başı ve bacakları hariç bütün çıplak göğsü ve karnı yukarı doğru gerilmiş şekilde karavanın penceresine, tam önümde hareket ediyor. bu böyle yarım saat kadar sürdü abartmıyorum ve arkadaşım terledikçe terledi, vücudu terden ve güneşten parıl parıl parlamaya başladı ve o kadar erotik bir görüntü ortaya çıktı ki, ben gene iptal vaziyette kalakalmıştım karavanın içerisinde.

yani normalde arkadaşlarına hallenen bir insan değilimdir ama yaşadığım bu iki olayı hiç unutamıyorum, her ikisinde de inanılmaz tahrik olmuş, bu kadar dibimde beni bu kadar tahrik eden birşeyin yaşanıyor olmasına ve hiç bir şey yapamıyor olmam nedeniyle kafam allak bullak olmuştu. her iki sahnede son derece canlı şekilde zihnime kazılı durumda.




bazen çok severek seçtiğim ve yaptığım mesleğimin ağır geldiğini hissediyorum sözlük. deliye vurmak, hayatın her anından, her yaşantıdan mizah çıkarmak ve en kötü görünen şeylerden bile yaşanacak değerli yanlar bulmak benim hayattaki misyonum olarak belirlediğim şeydir ama bazen olmuyor. bireysel ya da çevresel koşulların etkisi ile bazen insan aşırı yoğunlaşır ya bugün sanırım öyle günlerden biri. çocukluk döneminde çocukluk şizofrenisi tanısı almış 29 yaşında bir danışanım ile seansım vardı bugün. annesi hakkında iş yerimdeki çalışanlardan bir kaç şey duymuştum ama kendim görmek istedim. danışanım annesi ile geldiğinde annesinin danışanıma olan tavrı, o bir an önce kurtulmak ister hali, o insan yerine bile koymayışı ve çocuğu hakkında bana yapmış olduğu uyarılar beni dehşete düşürdü. sanki çocuğundan değil, bir eşyadan, objeden, gereksiz bir ayrıntıdan bahsediyordu. biliyorum özel gereksinimli bireylerle yaşamak çok zor. bunun bir yerde farkındayım, o annenin de görev ve sorumluluklarından sıyrılmak isteyişini, bir yerde bezginliğini, birey olarak gereksinimlerini anlıyorum ama danışanımın bunların hepsinden aşırı derecede etkilendiğini bildiği halde buna devam etmesi çok yaralayıcı. seans boyunca danışanım sevilmediğinden, içinde bir acısı olduğundan, değersiz hissettiğinden bahsetti durdu. hiç susturmadım. hiç müdahale etmedim. belki de istediği gibi, bir birey olarak, özgürce ilk defa anlattı, anlattı, anlattı dakikalarca... o an şunu fark ettim o kadar benziyordu ki aslında hayatın karşısındaki itilmişliğimiz ve birilerinin, yedi kat yabancının ya da en yakınlarımız, ailemiz, arkadaşlarımız, eş, dostun izin verdiği kadar kendimiz oluşumuz... bitmesin istedi, bitmesin istedim o seans... keşke anlatsaydık saatlerce, günlerce... hafifleseydik biraz. haykırsak, bağırsak, bir kere daha sizin lütfettiğiniz hayatı değil hakkımız olan hayatı yaşamak istiyoruz diye... keşke...
çöpçü fantezisi başladı bende. sokaktakilere baktım da, bir tane kalıplısını gördüm, elleri çok güzel ve kocamandı. hatta seks olmasa bile oturup konuşasım da var. çok merak ediyorum hayatlarını. ama temizlik hastalığım yüzünden yanlarına yaklaşamıyorum.
özgürlüğümü istiyorum ey hayat. senden alacaklarım var. artık hesap kesme vakti gelmedi mi? bu ay 36 oluyorum gözü çıkasıca hayat. biraz da bana çalış ulan..
vakti zamanında gözüme toz kaçarak gılgamış destanı yazdığım başlık.

şimdilerde itirafa değer tek şeyim aslında oo güçlüyüm yalnızlık iyidir kendime yetiyor özgüveninin aslında sözden ibaret olduğu, içten içe bildiğin gayet de rahatsız olduğum bir durumdur.

bunu kendime itiraf edemiyorken koca sözlüğe itiraf edebilmek güzel bir başlangıç gibi. varsa alırım bi kardeş (!) biz senin yanındayızınızı.
eyy üst komşu kızı.

dün gece baş başa evde sohbet ederken elektrikler kesildi. ve ansızın mum ışığında güzel güzel konuştuk. biliyorum bunu sen de düşünememiştin ama çok rezil kepaze oldum. çünkü eve ansızın aile meclis üyelerinden birileri geldi. tuhaf tuhaf bize baktılar, ben de 'hihi elektrikler kesik de, hoş geldiniz' diye şapşal şeyler dedim. meğer şalter atmış. şalter! biz de 1 saat boşu boşuna mum ışığında sohbet etmişiz. apartmanın ışıkları da yanıyormuş. gözünü seveyim bi daha gelme.
en yakın arkadaşımın ablasına (ayşe diyelim) açılarak ve en yakın arkadaşıma da (ahmet diyelim) açılmayarak ve ona da nasıl açılabileceğimi bir türlü kestiremeyerek, kendimi salak saçma bir durumun içine soktum.

bu akşam erkek arkadaşım (mehmet diyelim) geliyor izmirden. ayşe ile şimdi mesajlaştik, haftasonu birşeyler yapalım dedi, ben de "olur, mehmet de haftasonuna geliyor, beraber takılırız, yürüyüş yaparız uygunsa" dedim, bunu da nasıl oluyorsa çok büyük rahatlıkla dedim kıza. o da "adı mehmet demek, iyi süper, yarın konuşuruz, hoşçakal" dedi. gayet tatlı yani durum. gel gör ki, ayşenin olacağı yerde ahmet'e haber vermemek olmaz, e ahmet de gelirse ona mehmetle olan ilişkimi söylemeden o günü nasıl geçiririz bilmiyorum, e şimdi ayşe de merak ediyor mehmeti, soru sormak falan isteyecek, saçma salak bir durum.

ne tavsiye ediyorsunuz sayın sözlük, mesaj falan atın ulan. o kadar ıkındım, sıkındım, gene de en yakın arkadaşıma açılamadım. sanırım ayşe'ye açılabilmemin bir nedeni de ahmet'e açılmayı becerememdi, baktım olmuyor, böyle dolaylı bir yoldan gideyim dedim sanırım. bir ihtimal ayşe ahmet'e benim durumları çoktan söyledi. ben ahmet'i fazla aramadım bu hafta, bugün ahmet beni öğlen aradı "niye aramıyorsun, nerelerdesin" falan dedi, konuştuk işte, ama ahmet öğrendiğine dair herhangi bir ipucu da vermedi. öğrense bile vermemesi normal olurdu herhalde. öf bilmiyorum. bu ikisini tanıyan ve benim ilk açıldığım psikolog kız var, ona da doğru dürüst açılamamıştım, sadece erkek arkadaşım var benim dedim, orada kalmıştı, ondan mı yardım istesem diyorum.

çok zormuş ya bu açılma işleri yaw, aynı ergen muhabbeti yaptığımın farkındayım ama napim. yapıcam inşallah ama, açılıcam. az önce ayşeyle öyle rahat rahat mehmet hakkında konuşmak bana iyi hissettirdi yalnız. altı senedir saklıyorum ya bu insanlardan ben olan biteni ya, bana da yazık amk.

muhtemelen en geç bir gün içerisinde ahmet'e de bir whatsapp mesajıyla açılıcam, öyle geliyor bana, yoksa bu düğüm çözülemeyecek.

ama düşünsenize çok şahane olurdu, bu haftasonu, mehmet ayşe ahmet psikolog kız ve ben takıldığımızı. valla çok acaip olurdu, aslında niye olmasın, şu puzzle içerisinde bunun olmasını engelleyen tek eksik benim ahmet'e açılmam. ha gayret o zaman mı diyim ne diyim, pufffffff...

şu anda yalnız dangıl dungul birşeyler yapıyorum ve yaptıklarıma kendim de hayret ediyorum. yokuş aşağı giderken frenlerden ayağımı çekmiş gibi hissediyorum. inşalla kötü bir deneyim yaşamam.

yok mu bu işlerden anlayan, benle empati kurabilecek biri?
  • /
  • 181