ayı sözlük itiraf

  • /
  • 181
sürekli içimde bulunan bir yalnızlık hissi ve sınav stresi yüzünden her geçen gün ruhum biraz daha kararıyor.
bununla aynı mahallede büyüdük. mevlanakapı'da. babası zabıtaydı. alkolik hasta bi adamdı rahmetli, erkenden de gitti zaten. bu anasıyla yoksul, perişan... bizim tuzumuz kuruydu, hacı babam yapmış bi şeyler. bi de zagor vardı. bizim eski evin kiracısının oğlu. babası filimciydi yeşilçamda. cepçilik, arpacılık, her yol vardı itte. ama sevimli, yakışıklı oğlandı. bizimkine aşık etmiş kendini. ben efendi oğlanım, okul mokul takılıyorum o zamanlar. öylece büyüdük gittik işte. ne bok varsa hep askerliği beklerdim. dört sene kaldı, üç sene kaldı... sonunda o da geldi gittik. bizde de herkes bunu bekliyormuş; gelir gelmez yapıştılar yakama. ev düzüldü, kız bulundu, çeyiz falan filan... nikahlandık. iki taksi bi dükkan verdi peder... dükkanda koltuk moltuk satardım. bi gün bu orospu çıkageldi. hiç unutmam, görür görmez cız etti içim. böyle basma bi etek dizine kadar, çorap yok, üstünde açık bi bluz, saçlar maçlar... pırlanta anlıyacağın. şunun bunun fiyatını sordu, dalga geçti benimle. kanıma girdi o gün. tabii taktım ben bunu kafaya. ertesi gün bi soruşturma... dediklerine göre yemeyen kalmamış mahallede. ama asıl zagora kesikmiş. zagorda kaftiden içerde o sıra. bi gün, süslenmiş püslenmiş; zırt geçti dükkanın önünden. yazıldım peşine. tuhafiyeciye gitti, pastaneden çıktı; minibüs otobüs, geldik sağmalcılar'a benim içimde bi sıkıntı... işi anladım tabii: zagoru ziyarete gidiyo. bi tuhaf oldum, piçi de kıskandım. uzatmayalım çaresiz evlendik ötekiyle. o ara zagor içerden çıktı. sonra bi duyduk; kaçmış bunlar. altı ay mı bi sene mi; kayıp. hep rüyalarıma girerdi densiz. o gün dükkana gelişini hiç unutamadım.
bugün diyeti fena bozup hamburger gömdüm, ankara'da yiyebileceğim en güzel hamburgeri de bulmuş oldum şansıma . kimseye söyleme sözlük.
ingilizceyi ana dili gibi konuşan badem bıyıklı gördüm. duvarın dibine çöktü, o da beni görünce gözleri renk değiştirdi. göz doktorundan randevu aldığını düşündüm, fena çarpıyorum.

sonrası vicdan azabı. kendisine çıkışta madalya vereceğim. yanına da belki yolluk yaparım. ama asla benimle sevişemeyecek. bu hayalle ölsün, zerre tenezzül etmem.
iyiyim hafifledim hiç olmadığım kadar iyiyim, hayatımdan daha önce çıkmalıydın.
bu başlıktaki itiraflı hikayenin devamını yazıyorum gençler. yoğun istekli pm'ler aldım. başlıyor;


benimkine bile dokunamaz oldum.

sonra bir daha duyduk ki iki kişiyi deşmiş zagor. biri polis. ıkisinin de gırtlağını kesmiş. karakolda 5 gün 5 gece işkence buna. arkadaşlarının öcünü alıyorlar. kaltağa da öyle. önce öldü dediler zagor’a. sonra komalık. ankara’da oluyor bunlar. bizimki bir gün çıkageldi mahalleye. zagor içeride. en iyisinden müebbet. bir sabah dükkana geldim, baktım bu oturuyor. önce tanıyamadım. anlayınca içim cız etti.

cız etti de ne?
tornavida yemiş gibi oldum.

çökmüş, zayıflamış bembeyaz bir surat. ama bu sefer başka güzel orospu. oranın şarkıları gibi. kalktı böyle dimdik, konuşmaya başladı.

dedi “para lazım, çok para”.
zagor’a avukat tutacakmış.

“ıleride öderim” dedi.

esnafız ya bizde, “nasıl?” diye sormuş bulunduk. “orospuluk yaparım” dedi. “ıstersen metresin olurum.” ıçime bir şey oturdu. ağlamaya başladım. ama ne ağlamak. ışte o gün bir inandım orospuya tam 20 yıl geçti.
uzatmayalım,
zagor’a müebbet verdiler. ama rahat durmaz ki piç! ha birini şişledi, ha firara teşebbüs…o şehir senin, bu şehir benim cezaevlerini gezip duruyor. orospu da peşinden.
sonunda dayanamadım ben de onun peşinden. önce dükkan gitti. ardından taksiler. karı terk etti. peder kapıları kapattı. yunus gibi aşk uğruna düştük yollara.
ış bilmem, zanaat yok. bu tınmıyor hiç. ılk yıllar ufak k.hpeliklere başladı. sonra alıştı. gözünü yumup, yatıyor milletin altına. “gel dönelim” diye çok yalvardım.
“evlenelim, pederi kandırırım, zagor’a bakarız.”. yok!
kancık köpek gibi izini sürüyor itin. ne yaptı buna anlamadım. kaç defa dönüp gittim ıstanbul’a. yeminler ettim. doktorlar, hocalar kar etmedi. her seferinde yine peşinde buldum kendimi. bir keresinde döndüm, biriyle evlenmiş bu, hamile. beni, abisiyim diye yutturduk herife. nedense rahatladım. “ohh” dedim. kurtuluyorum. bu da akıllanmış görünüyor.
yüzü gözü düzelmiş. çocuk diyor, başka bir şey demiyor. sinop’ta oluyor bunlar. ben de döndüm ıstanbul’a. doğumuna yakın, zagor bir isyana karışıyor yine. hemen paketleyip
diyarbakır cezaevine postalıyorlar. çok geçmeden bizimki depreşiyor yine. o halinle kalk git sen diyarbakır’a üç gün ortadan kaybol. herif kafayı yiyor tabii dönünce bir dayak buna. eşşek sudan gelinceye kadar. kızın sakatlığı bu yüzden. sonra çocuğu doğuruyor. durum hemen anlaşılmamış.ortaya çıkınca, bir gece esrarı çekip… takıyor herife bıçağı.
çocuğu da alıp, vın diyarbakır’a. zagor’un peşine. allahtan herif delikanlı çıkıyor da şikayet etmiyor. ben o ara ıstanbul’da taksiden yolumu buluyorum. epey bir zaman böyle geçti. yine her gece rüyalarımda bu. zagor’un diyarbakır cezaevinde olduğunu duymuştum o sıra. bir gece, bir büyük ile eve geldim. hepsini içtim. zurnayım tabii. bir ara gözümü açıp baktım karlı dağlar geçiyor. bir daha açtım başımda bir çocuk…”kalk abi, diyarbakır’a geldik” diyor..baktım sahiden diyarbakır’dayım. bir soruşturma. kale mahallesi vardır oranın.
bir gecekonduda buldum…malımı bilmez miyim?görünce hiç şaşırmadı. hiç bir şey demedik. o gece oturup düşündüm.
“oğlum bekir!” dedim kendi kendime. yolu yok çekeceksin. ısyan etmenin faydası yok. kaderin böyle.

yol belli. eğ başını
usul usul yürü şimdi.

o gün bu gün usul usul yürüyorum işte.
haftasonu erkek arkadaşım (mehmet) geldi, birlikte güzel bir 3 gün geçirdik. pazar günü de en yakın arkadaşımın ablası (ayşe) aradı, n'apıyorsunuz buluşalım mı diye, ben de olur dedim. biraz heyecanlı biraz da artık işleri oluruna bırakmış şekilde. mehmet'le beraber ayşe'ye gittik, onu da aldık, kahvaltı yapabileceğimiz bir yere gittik. ayşe ile mehmet birbirlerini sevdiler, yalnız ben baştan itibaren konuşma konularını hep alakasız şeylerden açıp durdum, bilmemne filmi vizyona girmiş gördünüz mü, yok yeni bir diyet türü çıkmış şöyle böyle oluyormuş, işyerinde bilmemkim var onun köpeği vardı, hastalanmış falan fıstık şeklinde ne kadar gereksiz konu varsa hepsini açtım, yeterki konular hassas bir yerlere gelmesin. öte yandan bu ikisinin elektriği o kadar iyi oldu ki, bir noktadan sonra kasmayı bırakıp oluruna bıraktım. kahvaltı sonunda da tuvalate gittim, arkamdan benim dedikodumu yapabilmeleri için onlara vakit de tanıdım. nitekim yapmışlar da...

ortamda tek gergin eleman bendim, ben de gizlemeye çalıştım. mehmet zaten dünden rahat, eşcinselliğiyle zerre sorunu yok çocuğun. eh ayşe de çok rahat biri, bunlar kakara kikiri takıldılar. bi noktadan sonra onların muhabbetini dinlemeye başladım ben, çok bi enteresan oldu, ben de zaten iyice rahatladım. kahvaltıcıdan sonra bir başka mekana, oradan çıktıktan sonra da ormana yürüyüşe gittik, yani 4-5 saat kadar takıldık. o kadar rahat, o kadar rahat geçti ki zaman. yalnız bir noktada ayşe "git sevgiline sarıl" dedi, ben gidip sarılamadım, bir başka yerde de sevgilim bana sarılmak istedi, onu da ittirdim, öyle. aslında yani zaten bütün kartları açmışım, daha neyin tafrasını yapıyorum bilmiyorum ama işte, zamanla alışıcam inşallah.

bu deneyim benim için tarihi oldu zira ilk defa heteroseksüel bir çevrede açık eşcinsel kimliğim ile pozitif bir deneyim yaşayabileceğimi görmüş oldum. bu benim kendimle barışmamı ve başka sevdiklerime açılmamı kolaylaştıracak bir deneyim olacaktır. şimdi en yakın arkadaşıma açılmak da gözümde yapabileceğim birşeymiş gibi gözükmeye başladı. oluyor galiba iyi şeyler bende.

bir önceki yazıya da mesaj atan arkadaşların hepsine içten teşekkürler <3
bir süredir yurt dışında olmanın bu kadar yorucu bir şey olduğunu fark etmemiştim, ailemi arkadaşlarımı beni anlayan hayatıma anlam katan insanları özledim.

sadece bu konu da değil aslında anlatamadığım bir şeyler var evet baklava evet adana kebap güzel bi kokoreç akşam bar sonrası bi midye dolma kapışması hepsini özledim üçüncü nesil kahvecilerde flat white içmeyi de özledim ama gerçekten bunlar bahane orada geçirdiğim vakitleri değerli yapan insanlar olmadığı sürece mavi göğün altında her yer aynı sanırım. neyse ocakta dönüyorum iyi ki daha da uzatmamışım dedim çok kez kendime bi de hollandaya giden kafana sıçayım dedim, çok pahalı be anam, bi de anlamadığım nokta sarışınlardan gram hoşlaşmazken niye burdaysam kara gözlü kara kaşlı yakışıklı adamları özledim

ve s.ktrip gideceğim bu ülkeden demek bir o kadar kolaydı ve bilirsin hızlı koşan atın boku seyrek düştü.

edit: mavi gök demişim ama öyle bir şey yok burda mavi göt olabilir mavi gök olmaz her allahın günü jilet çekiyor kollarına buranın hava durumu sunucusu
insanlar söylediğin söylemediğin şeylere nasıl bu kadar kör ve sağır olabiliyor? nasıl karşıdaki insanı bir anlık bile olsa anlama peşinde olmuyor? nasıl bu kadar rahat bir şekilde çirkinleşebiliyorlar. hadi beni geçtim ama kendine saygın da mı yok? nasıl bir insanı böyle kırmaya çalışırsın? insanlar nasıl kendi hatalarını görmeden bir insanı direkt suçlar? nasıl kendinizi kandırıyorsunuz? nasıl bir ikna şekli bu?
hayatınıza alacağınız kişileri seçerken bir düşünün bir şeyleri anlamaya cesareti var mı? kendisiyle, vicdanıyla karşılaşma cesareti ve yüreği var mı diye yoksa gerisi zaman kaybı.
lütfen kendi güzelliğinizi koruyun. karşınızda çirkinleşen insan gelip geçicidir. kendinizi kabul edin. sert olmanız gerekiyorsa sert olun ama çirkin değil. sert ama güzel olun. herhangi bir tartışmadan çıkarken ne kadar güzel olduğunuzu görün ve yola devam edin. karşınızdakilerin sizi kirletmesine izin vermeyin. hep sevgiyle kalın, ondan güç alın.
bugün iş çıkışı dışarıda tam kapıda bizim iş yerinden tanıdığım yunan bir hatun danışman ile karşılaştım. ben bu kadını çok seviyorum, bayağı da bir takılmışlığımız var, kendisi bayağı kafa biri, 50 yaşının üzerinde falan, görmüş geçirmiş bir abla. benim acelem vardı ama selam vermeden geçemedim. naber nasılsın, ooo falan dedik, o sırada aklıma lgbt konferansı için atina'ya gittiğim geldi, "ben atina'ya gittim senle en son görüştüğümüzden beri" diyiverdim. o da "yaa, ne için peki? bana da uğrasaydın" dedi. bi an şaşaladım, "neyse sonra konuşuruz, benim acelem var" dedim, "yarın görüşelim müsaitsen" dedi o da, olur dedim ben de.

iş yerinden tanıdığım biri olarak hiç söylemesem mi atina'ya niye gittiğimi diye düşündüm şimdi gece gece ama sanırım söyleyeceğim neden gittiğimi yarın buluştuğumuzda, o şekilde de açılmış olacağım sanırım. bana iyi geleceğini düşünüyorum çünkü hatun çok tatlı ve hallerimden anlar diye düşünüyorum.
kendime iyi geceler diyerek başladığım bir gece oldu bu, facebook üzerinde dolaşıyordum arkadaşlarımı bir check edeyim ne yapıyorlar merak ettim diyerekten arkadaş listemi gözden geçiriyordum. benim arkadaş listemde de sadece yakın arkadaşlarım mevcut hiçbir şekilde yakınımda olmayan insanlar ve akrabalar giremiyor. göz atarken eski bir lise arkadaşımın 2 tane profiline denk geldim. (ona yeliz diyelim şimdilik) içimden '' eh be yeliz tamam o zamanlar kekoyduk falan ama 2 tane açıp da böyle ulu orta bırakmak hele ki herkese açık fotolarla'' dedim içimden. bunu dedikten sonra yeliz hakkında birçok şey aklımda canlandı, bu başlığa yazma sebebim de bu yüzden, bazen üzerine düşünüyorum nasıl hayatlar yaşıyoruz hepimiz diye, o yüzden size kendimin ve yeliz'in hikayesinden bahsetmek istiyorum biraz. hem biraz günah çıkartmak amaçlı hem de üzgünlüğümü gidermek için. biraz uzun bir entry olacak şimdiden uyarıyorum.

benim zor bir lise hayatım oldu her zaman, ilkokul da zordu ama lise gerçekten bir nevi cehennemdi 11. sınıfa kadar özellikle. 9. sınıfta pek arkadaşım yoktu, olmasını da umursamıyordum aslında hayatım boyunca hep kendi kendime yeten biri oldum. ama bazen insanın birilerine ihtiyacı oluyordu kendisine ses olacak nefes olacak. okuduğum lise yüksek puanlı bir liseydi bu yüzden biraz zeka seviyesi ve hoşgörü seviyesi en azından biraz yüksek olur diye umuyordum girmeden önce, zira öyleydi fakat yeterli değildi. sınıf da kendi içinde arkadaş çevrelerine bölünmüştü. cool'lar - nispeten cool'lar - vasat tayfa - inekler - ezikler olmak üzere. cool'lar nispeten cool'larla iletişim içinde olabilse de, bir cool'un bir inek ile iletişim içinde olmasının tek sebebi çıkar ilişkisiydi. eziklerle genelde vasat tayfa muhabbet ederdi çıkar ilişkisi olmadığı sürece vasat üstü grupla altı grup asla iletişim halinde bulunmazdı. bana soracaksınız şimdi sen hangi tayfadaydın diye, vasat tayfada görünmez biriydim ben, kendi işimi görürdüm bir şekilde ama iletişim kurmak istediğimde her türlü iletişim kurabilirdim her türlü grup ile. lisenin zor olmasının sebebi tabi ki bir umursamazlığım sebebiyle şakaların dozunun üzerimde fazla kullanılmasıydı ama içten içe yaralanan bir yapım olduğundan zarar vericiydi. neyse o aralar iyi iki adet burs tutturup derslerle uğraşıyordum genel olarak, burslardan biri klasik para bursu öbürü ise büyükelçilik ingilizce eğitim bursuydu, birkaç arkadaşlarım da seçilmişlerdi bu bursa. yeliz de onlardan biriydi, yeliz eğlenceli dansı çok seven ve enerjik bir kızdı. güzelliği vasat denebilecek kısa boylu ve ara sıra saçma davranışlarıyla sınıfın dalga konusu olurdu. ama her şeye rağmen hayat enerjisine hayran kalırdım. dansı bir tutku ile yapıyordu ve bundan dolayı adı orospuya çıkmıştı. her zamanki klasik olaylardan biriydi benim için voleybol oynayan bir erkeksen eşcinsel damgası yersin, çok iyi dans ediyorsan ve bu konuda tutkuluysan ve biraz da açık giyiniyorsan orospu damgası yersin, çok ders çalışıyorsan inek ve ezik damgası yersin bu hiç değişmez.

yeliz ara sıra kafa şişiren biri olsa da bana çok yardımı dokunan biriydi, ara sıra okulda onunla takılıp çok eğlendiğim zamanlar olurdu, kurstan dönerken serviste bize dans numaralarını gösterirdi, servisçi amca sesi sonuna kadar açardı biz de dans ede ede eve dönerdik. bir gün yeliz'in evine gittim ders çalışmak için, bize yakın sayılabilecek bir yerde oturuyordu. babası ile tanıştım ve annesiyle çok tatlı insanlardı, kızları okusun ve sosyal biri olsun diye her şeyi yapıyorlardır diye düşünüyordum onları ilk gördüğümde. bizi rahatsız etmemek için koca salonu bize bıraktılar ve küçük oturma odasına televizyon izlemeye gittiler. yeliz'in aile hayatını görünce çok etkilenmiştim, benim ailem de dünya tatlısı insanlardır ama durumları kötü olmasına rağmen dişini canına takan böyle aileleri görünce insan bir başka oluyor. biz yeliz'le ders çalışmaya başladık ara sıra erkek arkadaş kız arkadaş mevzularından konuşuyorduk, yeliz'in düşünceleri biraz fazla yaşına göre uçarıydı.'' insanları tanıyamamış daha bu kız'' demiştim içimden, ''umarım başına kötü bir şey gelmez.'' ders olayını bitirip evime döndüm annesin yaptığı bir kutu kurabiye ile. ve yaklaşık 1 sene sonra yeliz okuldan ayrılıp daha düşük seviye bir okula geçiş yaptı. ben bu davranışına anlam verememiştim herkes yapamadığı için geçti diyordu, pek inandırıcı gelmese de inanmayı tercih edip mevzuyu kafamda kapattım. yeliz aynı zamanda kursu da bırakmıştı. hayatımdan bir insan tamamen çıkıp gitmişti, kaybolmuştu adeta.

ve okul bitti ben mezun oldum üniversiteye başladım bir gün makroya alışveriş yapmaya girdim, istediğim her şeyi aldıktan sonra kasaya geldim ve kafamı kaldırdığımda bir gördüm ki yeliz. mahcup bir tavırla selam verdi ben de onu bu kadar senenin ardından görünce garip olmuştum. ama neden kasiyerlik yapıyordu bunu çözememiştim, yaz olduğu için deneyim olsun diye yapıyordur büyük ihtimalle dedim. ''dışarda bi' sigara tüttürelim mi?'' dedi bana, ben de ''ayıp ettin sen istersin tüttürmez miyiz'' dedim. patrondan izin alıp dışarı çıktık birer winston slim yaktık, ''ee yaz tatilinde burada çalışıyorsun ha'' dedim, ''sadece yaz tatilinde değil'' dedi. şaşırdım ''neden burada çalışıyorsun senin derslerin hep 10 numaraydı, ağzın da iyi laf yapardı hani'' dedim. ''beni sen iyi tanırdın her zaman, böyle olması gerekti, lise hayatımı çarçur ettim'' dedi. '' nasıl çarçur ettin anlamadım, daha düşük seviye bir liseye geçtin de çalışmadın mı yoksa başına ailevi bir sıkıntı falan mı geldi'' dedim. ''başıma ailevi bir sıkıntı gelmedi, bir erkek arkadaşım vardı beni kullanıp attı, hamile kaldım çok geç haberim oldu, babam beni öldürecekti'' dedi. ''birini buldum, evlendik mutluyuz şimdilik çok şükür, işimden de memnunum, neyse benim işe dönmem gerekiyor bizim patron manyağın teki'' dedi son olarak ve sarıldıktan sonra arkasından '' bu hayata en berbat durumda bile tutunabilecek biri varsa o da sensindir, kimseyi dinleme yeliz'' dedim birbirimize bir süre baktık ve eve doğru yola çıktım. aklımdan bir sürü soru geçiyordu cevaplarını bulmaya çalıştığım, soru-cevap soru-cevapsızlık arasında gidip gelerek eve yol aldım. eve girdim facebook'u açtım ve eski resimlerimize baktım toplu resimlerde yeliz oradaydı, kendi eski yorumlarıma baktım ergence ve saçmaydı.

aklımda hala bir soru vardı ve hala var ergence ve saçma halden bu kadar iğrenç bir hale nasıl gelebildik?

ve hadi bu hale gelebildik, ergen olmama rağmen kalbimin ve vicdanımın olduğu o dönemde ben neden içimden geçenleri yeliz'e söyleyip onun aklının bir köşesinde onu koruyamadım? dans etmesi ve güzel okullarda okuması gereken yeliz şu anda kasiyer olarak çalışıp, 17 yaşında çocuk sahibi olup çocuk bakıyor ve evini çekip çeviriyor. sebebi ise bir şerefsiz evladı madem bunu yapan bir şerefsiz evladı sen neden sustun ve hayatından kaybolup gitmesine izin verdin. belki de kimsesi yoktu sustu korktu, susmayı korkmayı en iyi bilen senken yanında bile olmadın.

günah çıkartma bir entry ile olsa işim kolay olurdu, hayat solup gidince renklerin de bir anlamı kalmıyor. hepimiz kendimizi affetsek de hatalarımızla yaşıyoruz, ve bazen hatırlayıp kederleniyoruz.
bugün sınıfa "oyunumu indirin, yarın çıkıyor" dedim, bir sikmedikleri kaldı. sanki analarına küfretmişim gibi moralleri bozuldu. neden?
bu genç yaşımda hayatımda aldığım en iyi karar hep kendime bir yol çizmeye odaklı olmaktı. üniversiteye başlarken artık tek başına yaşayan birisi olduğum için bu husus hakkında bir çok karar verdim. olmak istediğim insana yaklaştım. kendim için kendi başıma kararlar verdim. kimsenin beni etkilemesine izin vermedim. bir birey olmaya çalıştım. hep kendime odaklandım çünkü daha öncesinde hep diğerlerine odaklıydım. onlar beni sevsin, onlar beni başarılı bulsun benim için daha önemli önermelerdi.
bu yüzden ikili ilişkilerimi hep ikinci planda tuttum. umursamadım bile. ama insanoğlu işte. durduramıyorsun. yaşadığım her ilişkide aslında biraz daha kendimi bulduğumu farkettim. yeni bir kapı açıyordum her yeni birisiyle. ilişkilerimde de ben odaklıydım mesela. ama asla karşı tarafı düşünmüyor değildim. çünkü onun mutluluğu da beni mutlu eden birşeydi. vermekten asla kaçınmadığımı farkettim. ne kadar çok uyumlu biri olduğumu farkettim yaşadığım ilişkiler sayesinde.
velhasıl bir yandan da farkettim ki yaşadığım her ilişki beni benden biraz daha uzaklaştırıyor çünkü kendim için yapabileceğim şeyler varken bunları bazen isteyerek bazen istemeyerek ertelemek durumda kaldım. ilişkilerimde hep bir yerde kendime dur dedim çünlü duygularım arttıkça kendimi kontrol edememeye başladım.
ta ki o karşıma çıkana kadar. şu an onunla yaşadığım hiçbir şeyden pişman değilim. evet kendimden taviz veriyorum, bazen bazı şeyleri sırf o istiyor diye yapıyorum. sırf o istediği için değil, ben de onun için o olmak istiyorum. asla rol yapmadım. ilk defa kendime bile olamadığım kadar açık oldum ona. ilk defa mutluluğumun sebebi birinin sadece var olması oldu. ilk defa birini öptüğümde kalp atışlarımı hissettim. ilk defa sokakta yürürken birden bire onun kokusu burnuma geldi. ilk defa tanımlayamadığım duygular yaşadım sayesinde. ilk defa birini sevdim bu kadar. ilk defa aşık oldum. ilk defa biriyleyken şu an hayat dursa da hiç bitmese şu an dedim.
şimdiyse onunla olabilmek için herşeyi yapmaya hazırım. asla kendimden vazgeçemem ama kendimi törpüleyebilirim. çünkü benim için onun da kötüyü istemediğini biliyorum. kendimi ona emanet etsem 3 ay sonra daha iyi biri olacağımı biliyorum çünkü. ama bunu o istediği için yapmıyorum. beni ona bağlayan milyonca madde var aklımda.
ben hazırım, peki sen hazır mısın yakışıklım. beni sevip, benim kadar olmasa da hayatında küçük değişiklikler yapmaya hazır mısın?
sen kimsin yaaa!!

evet aynen sana reisin dış mihkraklara atarlandığı gibi atarlanmak istiyorum.
ulan ne demek senin yüzünden beş para etmez bir adamla sevgili oldum ?ben mi dedim sana git hasta ruhlu bir adamla sırf benden soğu diye bişeyler yaşa .sen ''cınım ben aşk-meşk ilişki istemiyorum kafa dengi bir adamla fuckbody olmak istiyorum ona göre'' diye sormadığım halde saçma bir açıklama yaptın.ben varım dedim.şimdi suçlu sen misin yoksa ben mi?s-senin içinde çözemediğin salak sorunları sırf iyi bir adamsın diye çözmeye çalıştım.bak bunu sırf senle iyi anlaşıyorum diye yaptım.yoksa inan sikim de değilsin.bana ruh hastası,psikopat diyordun ya ben haklsın diyordum.sen ise benden daha ruh hastasısın en azından ben ne bok olduğumu biliyorum ve inkar etmiyorum.ayrıca senin ben tüm değer yargılarını sikeyim.senin o modern görünümlü muahfazkar ahlak anlayışını sikiym.ulan bana sattığın dini bilgileri ben daha bok kadar veletken biliyordum be.tekrar söylüyorum;mezheplere inanmıyorum,hadise inanmıyorum,bayraklara inanmıyorum,devletlere inanmıyorum.kabul ettiğim tek otorite allahın oteritesi.şimdi o özür mesajlarını da al siktir git.mına kodumun şuursuz ibnesi.
ha bu arada her sikişden sonra tövbe ettiğini biliyorum.

oh rahatladım.
dün ilk açıldığım ama doğru dürüst birşey konuşamamış olduğum psikolog arkadaşımla tekrar buluştuk. bu sefer çok rahattım, bütün her bir şeyi anlattım eşcinselliğimle ilgili. açılmamı, sevgilimi, aile grubunu, anneme anlatışımı, ilk eşcinsel deneyimimi falan filan. bir sürü de güldük ettik. o kadar rahattım ki. kız da rahattı. pöf. bayağı aştım galiba. bu kadar uğraşmam bir sonuç verdi. kendimi iyi hissettim bayağı. anlatabileceğim çok şey vardı, aslında pandora'nın kutusunu açmış gibiyim, içindekileri anlat anlat bitmez, ama kızı iyice baymayayım diye belli birkaç şeyi anlattım, onlar bile bayağı zaman tuttu. olsun. güzel bir başlangıç oldu.

"sevgilim benim yanıma taşınacak inşallah, ama bunu nasıl başkalarına açıklayacağım bilmiyorum" adlı şu andaki temel problemimi söyleyebildim yalnız. o da "kocaman adamsın, kimseye bir açıklama yapmak zorunda değilsin, ev arkadaşım de geç, kim ne diyecek" dedi. evet, bütün bu açılma sancılarımın sonunda elde etmek istediğim tam da buydu. kendimi ve sıkıntılarımı anlatabilmek, sevdiğim arkadaşlarımdan destek almak. hepsi buydu, ve çok ihtiyacım vardı, oldu işte. bu şekilde arkadaşlarımla konuşarak hem kendimle hem de cinselliğimle ilgili daha çok şey öğrenebileceğimi ve daha da rahatlayacağımı umuyorum.

daha gidecek yolum var tabii ama so far so good.
planet romeo'ya da reklam verdik, tamamdır. * birini bulamıyoruz, bari bi işe yarasın. hornet'e veremedim ama.

hornet'e de verdim haha.
oyundan 1 cent kazandım sözlük. *
bıktım tarkan'ın şimarık parçasından.

türkiye'yi duyunca herkes ''aaa can you play kiss kiss'' diye soruyor. bok var amk başka hiçbir şeyimiz yokmuş, 20 yıl geçmiş üzerinden hala tek akla gelen bu şarkı.. rezillik valla uyuz oluyorum.
bir dergiye öykü yazmam gerekiyor. nerden nasıl başlalayacağımı bilmediğimden geçen gece gördüğüm rüyamı evirip çevirip tekrar tekrar rüyayı görüyorum. keşke diyorum keşke bırakmasaydı..
  • /
  • 181