ayı sözlük roman

adamın yüzündeki gülücüğü fark etti ve gamzesi ... daha önce böyle bi güzelliği fark etmediği için kendinden tiksinmeye başladı çünkü o kadar güzeldi ki sanki bi nisan yağmurundan sonra ortaya çıkan gökkuşağı gibiydi zaten gökkuşağını çok severdi. bi adım atmaya çalıştı bi adım ve bi adım daha fakat her attığı adında o gökkuşağı gamzeli adam uzaklaşıyordu seslendi...
sabah terlemiş bir şekilde uyandı, yine kabus görmüştü.yatağından kalkmak için bir sebep düşünememişti.birden koridorda bir gölge fark etti ve yataktan fırladı bu...
ve birden kapıdan dışarı çıktı o gökkuşağı gamzeli adam.ne yapmalıydı peşinden mi gitmeliydi ? karar veremedi
o eski aynanın yanında bi müddet bekledi yansımasına baktı yüzündeki çizgilere zaman ne çabuk geçiyor diye içinden geçirdi ve koridordan geçip odasına yatağına geri döndü masanın yanındaki sigarasını aldı ve yaktı
bu kadar öksürmesinin sebebi bu sigaralardı çok içiyordu 23. yaşının ilk saatlerinde söz vermişti bırakacaktı fakat bu kaçıncı sözdü ? ki kendine verdiği sözleri bile tutamayan biriydi
sigarasını söndürdü dışarı çıkmak için hazırlandı giyebildiklerini giydi zaten yükü çok fazlaydı
kapıdan bi adım attı etrafına baktı kimsecikler yoktu yürüdü fakat hala kimseyi gorememişti o eski püskü ve anılarıyla dolu caddelerde
insanlar nereye gitmişti ?
birden bi ses duydu irkildi ....
doğduğum ilk sabah- silah işlemeli bi masanın üstünde uyanıyorum. güneşin kafama dayadığı uzun sarı mermiler gözümden girip beynime ulaşıyor. kirli beyazımsı, içi bok dolu uzun ince bir kağıt parçası tutuşturuyor koca kafalı tanrı elime. spermlerim yalvarırcasına yakmak istiyor sigarayı. peçeteler kanlı ve kirli şekilde sararıyor önce. masanın üzerinde ki saydam altı patlar tüfekle sigaranın kafasına sıkıyorum acımasızca. böğrümü becerircesine süzülüyor duman ellerimde.parmak arası eklemlerim orgazm oluyor. protez bıyıklı adamlar gülümsüyor telefonumun ekranında, "altımı üstüme getirircesine sik beni" diyen koca göbekli çirkin adamlar. var mı çiçek ? diye soruyorum diğer kişiliğime. saygı değer bi kişiliktir kendileri. (kedilerin bağırsaklarına ot sarıp içmeye bayılır mesela,bir o kadar da kedi severdir üstelik) bacak araları beyaz,yüzü siyam bir torbacının yanına ışınlanıyorum birden. sahil kenarında kağıttan bankların üstünde yeşil orospular pazarlıyor. kerpetenle söktüğüm 50 altın cüce dişlerini cebimden çıkartıp uzatıyorum. yokluyor bir kaç tanesini. "beğenmediysen annenin yumurtalığına yuva kurmuş 20 santimetrelik realistik vibratörü verebilirim" diye teklif sunuyorum. hiç düşünmeden kabul ediyor palyaço gözlü travesti ruhlu torbacı. orospularımı alıp penisime sürttükten sonra göt cebime yerleştiriyorum. ağızlarından ölü seks kokusu yayılan,kalabalık bir insan topluluğunun bulunduğu kargo aracına biniyorum. "şurdan bir uzaylı uzatır mısınız ?" diye seslenip önümde ki fahişe kılıklı sarışın çıplak ruhlu kadının omzuna dokunuyorum. cebimde ki orospularım ülkenin en iyi oryantaliymiş gibi kıvırıyor loblarımın üzerinde. şöför'ün gözleri saçlarının arasından beni kesiyor. elleri, göğüs uçlarımda ki damarlara ince uçlu şırıngadan sevişme duygusu aşılıyor. kıvırcık saçlı,balık etli bir çocuk ellerimden tutup beni o kalabalığın içinde kafam beynimi kusarcasına çeviriyor. meyve restoranının yanında ki uzun minareli klisenin önünde iniyorum. dua etmek için girdiğim genelevde kırmızı işlemeli krem bir ruh onunla mastürbasyon yapmam için beni ikna ediyor. boynumda ki saçak dişlerim yeşil orospularımı kemiriyor. ruh birden tırnaklarımın arasında ki kir'e dönüşüyor. yaratıcılık abidesi bir kaç pezevenk uzanıyor kollarıma. burnumun soluduğu; uçan kristal renkli kaplumbağalar,ayak bileklerime eşarplar sarıyor. adamlar tanrı oluyor gözümde. tanrıları beceriyorum sonra. hamile kalan tanrılar çocuklarını pazarlamak için senet imzalatıyor bana. "pezevenk tanrıların,orospu çocukları işte" kedim apollon beni arayıp 5.ayağının nerde olduğunu soruyor bana. kırıldı diyorum. köpek suratlı baban sana tecavüz ederken kırıldı. veteriner yahni yapıp entel kasap ile birlikte afiyetle yedi ayağını. farelerin metro istasyonundan geçip evime varıyorum. kedim ellerini ve ayaklarını kuyruğu ile bağlayıp kafasını klozete sokmuş. intihar etmiş aklı sıra. uyansana be suratsız diye tekmeliyorum hayvancağızı. ölmüş -müş. iyi de sen ölümsüzsün unuttun mu aptal kedi? camda bulunan soba bacası büyüklüğünde ki delikten yağmur kokulu, casus kılıklı,koca burunlu bir adam giriyor içeriye. kedinin mamasından bir avuç yedikten sonra televizyon karşısına kuruluyor. ne düşüncesiz adam. insan gelirken bir kaç tane tırtıl kulağı getirir. ölü kediler'i sevindiren tek şey budur çünkü. ölü bir kedi olmayı diledim beni yaratan belirsizlikten. ölmek güzel şeydi düşünüldüğünde. ama ölü insan olmak güzel değil,ölü kedi olmak güzeldi. gözleri pudradan çakıl renkli bir su samur'u zilimi çalıyor. yürüyen bir su samuru mu? oysa bulutların taşıdığı kafam çoktan yeraltı çekirdeğine adaş olmuştu. ölümü yaratan kişinin kendisi olduğunu iddaa etti. kısacası insansı görünen yürüyen et parçalarını o yaratmıştı anladığım kadarıyla. def ettim hepsini evimden. kediyi de buzdolabına gömdüm. uyumak için gittiğim silah işlemeli masanın üzerine boylu boyunca uzandım. uyudum. ve uyandığımda güneşin beynime sıktığı o sarı renkli kurşunlar ilk gün ki gibi canımı hiç acıtmadı. (bkz: yeraltı edebiyatı)
yabancı bi yatakta , yabancı bi şehirde ve yabancı insanlarla yeni bi güne daha uyanmıştı. bir ay önce taşındığı bu şehre bir türlü alışamamış , 1 haftadır her akşam gördüğü o rüyadan bi demet daha yaptırmıştı. kızıl sakallı , gamzeli , hiç unutamadığı ve hiçbir zaman duygularını açamadığı o adamı rüyalarında büyütüyordu . neden her zaman gülüşleri rüyasına misafir oluyordu ki diye geçirdii içinden ve son bir aydır yaptığı gibi ilk işi bi sigara yakmak oldu . etrafına baktı yabancılaştığı nesnelere sonra sigarasından bi nefes alarak yatağından kalktı
mutfağa doğru yol almaya başladı , her adımda yükü daha da ağırlaşıyordu , bi kahveye ihtiyacı vardı . dışardan gelen ayak sesini uyursamamayı , kendi dünyasıyla ilgilenmeye çalıştı
kahvesini hazırladı , aldığı her yudumu sigarasıyla birleştiriyordu . televizyonu açmaya yeltenirken birden kapısı çaldı
üzerine bütün haksızlığı ve yalnızlığı alarak kapıya doğru yöneldi ....
bana oyun mu oynuyorsun sen ? dedi aynaya bakıp. ne kitabı ne çayı, kahretsin yine başaramamıştı,''ikimizden biri bu gece yarısı bu aynada olmayacak'' evet,iki kişiydiler aslında ; o ve aynadaki ona benzeyen adam. aynadaki ifadesiz yüzüyle dikilip bakan vicdanından ne yapsa kaçamıyordu, artık ikisi birden yaşayamazlardı. birine veda etme zamanı gelmişti. savaşmaya hazırlardı. peki ya hangisiydi gerçek ?etiyle kemiğiyle kendisi mi yoksa yıllar önce söküp attığı vicdanı mı?
... sen, sen bu hayata tutanmamı sağlayan tek kişi artık anlasana seviyorum seni. buraya gelmem, bunca emek sarf etmem, cesaretimi toplamam o kadar çok zamanımı aldı ve beni yaraladı ki... ama olsun hiç bir şey sensizlik kadar yaralayamaz beni. sahi ben gururumu bir kenara bırakıp kendimden bu kadar emin konuşurken, duygularımı tüm saflığıyla ortaya dökerken sen ne demek istersin? var mı bu duyguların karşılığı sende? elimi tutup bir bütün olabilecek miyiz, her şeye göğüs gerebilecek miyiz gücümüzün sonuna kadar? yoksa karşılığı yok deyip tutanamayanlardan mı yapacaksın beni? iğrenç hayatımda sensiz mi kalacağım? gerçi sensiz kalırsam iğrenç hayatım diye bir şey söz konusu olur mu, daha ne kadar dayanabilirim bilmiyorum. histerik bir aşk benimkisi belki de. seni o kadar çok seviyorum ki...