ve tekrar karşına çıktığında, o sakız çoktan çiğnenmiş oluyor. ve tekrar çiğnediğinde ilk günki tadını veremiyor. aynı tadda gidiyor ve bir süre sonra bırakıp atıyorsun. artık ne geriye dönmek için bir şansın kalıyor ne de yeni bir sakızı almaya da cesaretin.
sizin sevmediğiniz, ötekileştirdiğiniz ne varsa o olacağım. sizin sevmediğiniz ne varsa onu seveceğim. siz ki siyahileri dışladınız, siz ki kürt diye ayırdınız, siz ki alevi diye katlettiniz. siz kendini tepelerde gören faşizm altında ölen, öldüren insanlar. acıyorum size.
salondan gelen o televizyon sesi, mutfakta meşgul annenin tabak çatal sesleri, ısınmış yemeğin gelen güzel mi güzel kokusu, gecenin bir yarısı çalan kapıya "kim bu gecenin bir yarısı kapıya dadanan" diye verilen kızgın cevaplar, bayram sabahlarında uykunun en güzel yerinde seni tartaklaya tartaklaya kaldırmaları ve lanet ile uyanmaların, babanın çok bilmiş tavırları, annenin o hiç bitmeyen çay koydurmaları, tuvaletten sifonu çekmeyip çıktığında ardından giren kişiden dayak yemelerin, eve ayakkabı ile girdiğinde titizlikten kafayı yemiş annenin bağırışları, dışardıdayken kaç yaşına gelirsen gel sanki hiç büyümemişçesine durmak bilmeyen telefon aramaları, eve geç geldiğinde bütün gece uyumayıp seni bekleyen hem sinirli hem de korkmuş ebeveynler, küçük bir çocuk gibi yediğin azalar, tuvalete gidene kadar bütün ışıkları yakıp ışık hızı ile döndüğümüz o çılgın çocukluğumuz, tek başına yattığında kesinlikle kapanmayan o ışık, banyo yaparken sırtını keseleyecek annenin olması, sen yolu bitirene kadar camdan seni gözleyen bir ebeveyn, tam uykuya daldığında eline telefonunu alan meraklı aile sakinleri, sofrada yorgun ve aç bir şekilde sabırsızlık ile beklenen akşam yemeği, 12'de kalkıp 1'de yiyilen pazar kahvaltıları, sıcak bir yuva, sıcak bir ev.. kıymet bilinesi ve elinden oyuncağı alınan bir bebeğin mutluğu kadar özlenen şey.