ben. tam bir ortam orospusuyumdur. ortamdaki herkesle özel bir arkadaşlık kurup sürekli dedikodu bombardımanına tutulan kişiyimdir. kendime bayılıyorum.
söverek gelip 5 yıl sonra severek ayrıldığım şehrime tekrar geri döndüm! dostlar dünyanın dört bir yanına dağılmış, eski kolilerin göbekleri eskisi gibi kalmamış ama yine de yoğun bir koli enerjisiyle beni karşıladı ankara.
virüs dolayısıyla hayatın durmasını bahane ederek üniversiteden mezun olmamla beraber tekrar yerleştiğim şehircik. 18 yılımı geçirdiğim evde ne geçen sene vefat etmiş annemin kokusu ne de 1 yıldır eve uğramayan babamın sesi vardır artık. gap yearımı* bu şehirde sessiz sakin bir şekilde geçireceğim gibi duruyor. ilk yarısı korkunç ve ikinci yarısı muhteşem geçen 5 yıllık ankara macerasından sonra geri dönmenin insanın kursağında bir şeyler kalmış hissi uyandırdığı şehir.
libidom rekor kırıyor şu sıralar nedense. galiba sürekli karpuz yediğimden. o kadar fenayım ki yıllaaaardır üyesi olduğum ayı sözlüğü ilk defa bir kolileşme aracı olarak kullanmak istiyor olabilirim.
boku yeniş uygulamadır. açılması 2 dakikayı buluyor ve kapatıp tekrar girdiğinde kullanıcı adını ve şifreni girmeni istiyor. külfet haline geldiği için kullanasın gelmiyor açıkçası.
ulan bunu soran bir sürü adam var. özellikle fotoğraf atmam skypetan görüşelim diyen biri olunca çıldırıyorum. lan aptal herif, skypetan görüşmek daha mı güvenli senin gizli eşcinselliğin için? ekran fotoğrafını alıp direkt salsam bir yerde direkt yersin damgayı. en azından fotoğrafım şuradan buradan alınmış diyebilirsin. bıktım be ya
gerizekalı eski sevgilim yüzünden her türkiyeye geldiğinde haftada 2 kez gitmek zorunda kaldığım yerdir. kültürel bir etkinlik olarak gördüğü için ankara ulustaki hamama her gittiğimizde o kendi kendine spiritüel bir deneyim yaşarken ben de mamaklı abiler tipimize gıcık olacak diye gerim gerim gerilirdim. ankarada ve bursada birkaç hamam gezdik ama hiçbir sorun yaşamadık. en kötü ispanyol olduğunu öğrenen abiler hola amigo el dorado diye bağırıp kendi kendilerine güldüler.
yaptığı müzik türüyle hiçbir alakam olmamasına rağmen şu şarkısından başka bir şey dinleyememeye başladım bir iki gündür.
gerçekten çok güzel. muhteşem bir ses! neden bu sesi duymadık, tüm ihtişamıyla ve yeteneğiyle televizyonlarda görmedik bir sormak lazım. türlü türlü haksızlarla, çirkinliklerle karşılaşmış olabileceğini düşünüp gece gece üzüldüğüm rahmetli. cenazesini de izledim youtubeda ağlaya ağlaya. annesi ağladıkça geçen sene vefat eden annem geldi aklıma. ayrıca annesi oğlum dedikçe de içim burkuldu.
ablamızın bıyıklı hali tutar mı? tutar evet. keşke zamanında bilseymişim de bir konserine gitseymişim dedim. niyeyse çok yakın hissettim kendimi.
bugün growlr'daki bir tane adam, profiline vücudunu koymak yerine yüzünü koymuş. adamın sakalları da bembeyaz, yüzü ay gibi parlamış. sevimli japon anime kızlarına döndüm ve pamuk pamuk sakallarını yerim senin pis yazdım. hoşuna gitti. ben de yazarken çok eğlendim ama. yeh yeh. sevgilim olursa yandere olurum ama.
hayatımın en zor günlerini yaşıyorum sözlük. yarak gibi hissediyorum
sebebi ise annemin ölüyor ve benim hiçbir şey yapamıyor olmam.
daha çocukken kayıt olduğum bu sözlüğe girmez oldum sözlük. yıllardır adam akıllı girmediğim sözlüğe arada bir itirafa birkaç şey yazar içimi döker rahatlarım diyerek girerim ama yazmaya üşenir çıkarım. hiç de ciddi bir şey yazamam, ciddi konuşurum!!! ancak yazarken insan kaybediyor kendini bir yerde. yazsam da beceremiyorum yani. zaten kalmış 3 kişi sözlükte. nerde o eski güllümler? bu sefer harbiden bir şey yazmam gerekti galiba kimseye söylediklerimi. bir şekilde yazmam gerekti.
bundan 2 ay önce 1 yıl uğraşıp bin bir türlü zorluklarla sonunda vize alıp gittiğim brüksel'deydim erasmus için. en çok da annem sevinmişti vizemin sonunda kabul edilmesine en çok da o uğraşmıştı. gidince tabii alışmam zaman aldı çünkü ne evim vardı ne arkadaşım. tam her şey yerine oturdu her şey çok güzel derken birden kuzenim aradı. dedim önemli bir şey değilse sonra konuşalım. çok önemli aç dedi. içimden dedim ki ah be söyleyecek bu sefer lezbiyen olduğunu ovyes. ancak annemin birden bire fenalaştığını ve yoğun bakıma kaldırıldığını, bana söylememe kararı alınmasına rağmen söylemesi gerektiğini düşündüğü için aradığını söyledi. durumunun iyi olmadığını ve kurtulma ihtimalinin düşük olduğunu açık açık söyledi doktor adayı kendisi zaten. inanılmaz şok olmuş bir şekilde toplanıp geri döndüm bolu'ya. annemin 7 tane kız kardeşi vardır. hepsi feryat figan. annemi görene kadar yediremedim de bu durumu zaten. neymiş inanılmaz büyük anevrizması beyin sapına baskı yapıyormuş bu yüzden vücudunu kullanamıyormuş bilinci de açık değilmiş. gördüğüm anda yıkıldım yoğun bakımda. gözlerinin anlamsız bakışı, vucudundaki mor şişikler... bunu hak etmedi ki o. istemeden gözlerine bakamadan ağladım o izin verdikleri 5 dakika boyunca. ama 3 hafta oldu buraya geleli, insan çirkin bir şekilde alışıyor. ya da benim durumum biraz farklı galiba. depersonalizasyon sorunum var bayağı ciddi. bu pozitif bir şekilde patladı ki ayakta duruyorum zaman zaman nasılsa artık. ama benim annem nasıl bu duruma düşebilirdi? koskoca karabeyoğlu kızı güneş nasıl o halde yatabilirdi inanamadım. neler neler atlattı lan o kadın! bypass ameliyatından koşarak çıktı be çok taşaklı kadındır annem! ama her zaman öyle olmuyor işte. beynine bir operasyon da yapamıyorlar daha kötü olur diye. öyle bekleyeceğiz bir ihtimaldir iyi olur diyor doktorlar. ancak belli son kum tanelerinin düşmesini bekliyorlar. ulan en kötüsü de elimden hiçbir şey gelmiyor. istanbul ankara kaç tane doktor dolaştım, hiçbirinde çare yok. nasıl sikko bir durum bu? kendimi suçlu hissedeceğim galiba sonsuza kadar hiçbir şey yapamadığım için. en azından yapmaya çalıştım diyerek içimi rahatlatacağım.
ismi de çok güzel annemin. güneş, sürekli ismini duyuyorum bir yerlerde. hep de duyacağım. hatta güneş dövmesi yaptıracağım her gördüğümde onu hatırlayayım. sanki unutacakmışım gibi. belki muhteşem bir ilişkimiz yoktu. doğruya doğru dünyanın en iyi annesi değildi. onun da psikolojik sorunları vardı ama dünyanın en iyi insanıydı. kimseyi incitmemiş hayatında, yardım isteyenden hiçbir şey esirgememiş. niye böyle bir duruma düştü ki şimdi? aklım hiç almıyor be. yediremiyorum asla. uzun bir süre de yediremeyeceğim ve bu gerçekliği beynim hep bloke edecekmiş gibi geliyor. ancak bu sağlıklı değil.
ha dahası. 100 kişilik aile divanı benim geri dönmemin daha iyi olacağına karar vermişler. galiba döneceğim ben de. burada olmam hiçbir şeyi değiştirmiyor hatta akıl sağlığımı kaybediyorum her geçen gün. en azından anneminde çok istediği gibi giderim derslerimi geçerim, okul hayatıma sıçmamış olurum maybe. gururlandırım onu. birkaç aya iyi olur da kalkar yanıma gelir falan diye düşünüyorum ama nafile. iğrenç iğrenç durumlar. gidiyorum galiba çarşamba. dönüşüm kötü haberle olmaz umarım.
ha dahası da var. 1.5 yıllık ilişkim bok gibi gidiyor. küçük bir problem bu ama şu an. mesafeli ilişki yürümüyor be. neyse siktir et bunu.
en garibi de çok farklı hissediyorum kendimi be sözlük. okumuştum bir yerde babası ölünce büyürmüş insan diye. burada bahsedilen baba rolü babamdan daha çok annemdedir benim için. benim en büyük dayanağım, en güçlü role modelim annem. umarım ölmez de hiç büyümek zorunda kalmam. ölmez de güneşim batmaz hiç. hiç boş, sıradan kalmam. onsuz nafile yaşamam.
hayatımın en zor günlerini yaşıyorum sözlük. yarak gibi hissediyorum
sebebi ise annemin ölüyor ve benim hiçbir şey yapamıyor olmam.
daha çocukken kayıt olduğum bu sözlüğe girmez oldum sözlük. yıllardır adam akıllı girmediğim sözlüğe arada bir itirafa birkaç şey yazar içimi döker rahatlarım diyerek girerim ama yazmaya üşenir çıkarım. hiç de ciddi bir şey yazamam, ciddi konuşurum!!! ancak yazarken insan kaybediyor kendini bir yerde. yazsam da beceremiyorum yani. zaten kalmış 3 kişi sözlükte. nerde o eski güllümler? bu sefer harbiden bir şey yazmam gerekti galiba kimseye söylediklerimi. bir şekilde yazmam gerekti.
bundan 2 ay önce 1 yıl uğraşıp bin bir türlü zorluklarla sonunda vize alıp gittiğim brüksel'deydim erasmus için. en çok da annem sevinmişti vizemin sonunda kabul edilmesine en çok da o uğraşmıştı. gidince tabii alışmam zaman aldı çünkü ne evim vardı ne arkadaşım. tam her şey yerine oturdu her şey çok güzel derken birden kuzenim aradı. dedim önemli bir şey değilse sonra konuşalım. çok önemli aç dedi. içimden dedim ki ah be söyleyecek bu sefer lezbiyen olduğunu ovyes. ancak annemin birden bire fenalaştığını ve yoğun bakıma kaldırıldığını, bana söylememe kararı alınmasına rağmen söylemesi gerektiğini düşündüğü için aradığını söyledi. durumunun iyi olmadığını ve kurtulma ihtimalinin düşük olduğunu açık açık söyledi doktor adayı kendisi zaten. inanılmaz şok olmuş bir şekilde toplanıp geri döndüm bolu'ya. annemin 7 tane kız kardeşi vardır. hepsi feryat figan. annemi görene kadar yediremedim de bu durumu zaten. neymiş inanılmaz büyük anevrizması beyin sapına baskı yapıyormuş bu yüzden vücudunu kullanamıyormuş bilinci de açık değilmiş. gördüğüm anda yıkıldım yoğun bakımda. gözlerinin anlamsız bakışı, vucudundaki mor şişikler... bunu hak etmedi ki o. istemeden gözlerine bakamadan ağladım o izin verdikleri 5 dakika boyunca. ama 3 hafta oldu buraya geleli, insan çirkin bir şekilde alışıyor. ya da benim durumum biraz farklı galiba. depersonalizasyon sorunum var bayağı ciddi. bu pozitif bir şekilde patladı ki ayakta duruyorum zaman zaman nasılsa artık. ama benim annem nasıl bu duruma düşebilirdi? koskoca karabeyoğlu kızı güneş nasıl o halde yatabilirdi inanamadım. neler neler atlattı lan o kadın! bypass ameliyatından koşarak çıktı be çok taşaklı kadındır annem! ama her zaman öyle olmuyor işte. beynine bir operasyon da yapamıyorlar daha kötü olur diye. öyle bekleyeceğiz bir ihtimaldir iyi olur diyor doktorlar. ancak belli son kum tanelerinin düşmesini bekliyorlar. ulan en kötüsü de elimden hiçbir şey gelmiyor. istanbul ankara kaç tane doktor dolaştım, hiçbirinde çare yok. nasıl sikko bir durum bu? kendimi suçlu hissedeceğim galiba sonsuza kadar hiçbir şey yapamadığım için. en azından yapmaya çalıştım diyerek içimi rahatlatacağım.
ismi de çok güzel annemin. güneş, sürekli ismini duyuyorum bir yerlerde. hep de duyacağım. hatta güneş dövmesi yaptıracağım her gördüğümde onu hatırlayayım. sanki unutacakmışım gibi. belki muhteşem bir ilişkimiz yoktu. doğruya doğru dünyanın en iyi annesi değildi. onun da psikolojik sorunları vardı ama dünyanın en iyi insanıydı. kimseyi incitmemiş hayatında, yardım isteyenden hiçbir şey esirgememiş. niye böyle bir duruma düştü ki şimdi? aklım hiç almıyor be. yediremiyorum asla. uzun bir süre de yediremeyeceğim ve bu gerçekliği beynim hep bloke edecekmiş gibi geliyor. ancak bu sağlıklı değil.
ha dahası. 100 kişilik aile divanı benim geri dönmemin daha iyi olacağına karar vermişler. galiba döneceğim ben de. burada olmam hiçbir şeyi değiştirmiyor hatta akıl sağlığımı kaybediyorum her geçen gün. en azından anneminde çok istediği gibi giderim derslerimi geçerim, okul hayatıma sıçmamış olurum maybe. gururlandırım onu. birkaç aya iyi olur da kalkar yanıma gelir falan diye düşünüyorum ama nafile. iğrenç iğrenç durumlar. gidiyorum galiba çarşamba. dönüşüm kötü haberle olmaz umarım.
ha dahası da var. 1.5 yıllık ilişkim bok gibi gidiyor. küçük bir problem bu ama şu an. mesafeli ilişki yürümüyor be. neyse siktir et bunu.
en garibi de çok farklı hissediyorum kendimi be sözlük. okumuştum bir yerde babası ölünce büyürmüş insan diye. burada bahsedilen baba rolü babamdan daha çok annemdedir benim için. benim en büyük dayanağım, en güçlü role modelim annem. umarım ölmez de hiç büyümek zorunda kalmam. ölmez de güneşim batmaz hiç. hiç boş, sıradan kalmam. onsuz nafile yaşamam.