ayı sözlük yazarlarının anlık şiir denemeleri

boy vermiş dallarımın yanında
neşeli bir şarkının iniş çıkışları gibi
senkrone olmuş duyguların var

senaryonun başıyla sonu tutmayacaksa eğer
izin ver yer değiştirsin organlarım
üzgün olmak gerekir bazen,
hüzünlü bir tınıyla ağlamak.
bir şey yoktur aslında,
fakat sorun da odur işte.
olmayan şeyler,
olsalar keşke.
*
ve evet, bugünde sensizim.
sırf sen çok seviyorsun diye, tiksindiğim o beyaz şarabından içtim fazlasıyla,
ardından resmini aldım karşıma adam gibi ağladım.
sorduğum sorulara karşın bugünde yanıtsız bırakmıştın beni.
sonra bir süre sükunete çekildim baktım gözlerine.
sanki daha öncesinde hiç doyamamışım gibi,
hemde uzun uzun, göz kırpmaksızın.
birden oflanıverip bir kadeh daha doldurdum adına.
bir an milyonlarca sen çıktı karşıma,
silkelendim kayboldular.
utanmadım yine ağlamaya başladım.
senli cümleler ararken hıçkırıklara boğuldum.
o an sana ait her eşyada kokunu aradım, bulamadım.
sensizliğin hayatımdaki nasıl bir çıkmaz yol olduğunu işte bugün anladım...

çok mu duygusalım ne.
"elim tetikte"
yüzlerce kilometre ötede
martıların simide doymasını beklemek gibi
iyi olmak

son parçayı hangi aç yedi?

ben ne zamandan beri bu kadar tokum?

pantolonumun dizleri çıktığından beri olsa gerek
oysa ne kadar açtım

bir bir kapatmadan kış için yapılan konservelerin kapaklarını.

kim yiyecek şimdi onları?
gittikçe anneme benziyorum...

yenmeyecek yemekler yapıyor, soğutmayacak dolaplara koyuyor, ısınsın diye debelendiğim evimde..

anneannemin yeleği üzerimde, oturuyorum.

"elim tetikte"

harbiden...
en son ne zaman çektim ellerimi
pis koltuklarımın altından

en son ne zaman
ne zaman ısındım?
haziran, temmuz, ağustos

anneannemin yeleği
sarı, kirli, terli

söz vermiştim,
ekmek kırdım kafamda

zeytin yağlı patlıcana banarken ekmeği, hatırladım.
anneannem sarımsak da koyardı,
umutlarına.

sarımsağın tohumu olsa, ölümsüz olurduk derdi.

diyor hala, bir yerde.
kilometrelerce uzakta, biliyorum.

benim elim tetikte,
çayın altını yakıyorum.
aklımda sarı, kirli, terli
anneannem.
bir çok esmer insan seni hatırlatır,oysa kumraldın sen...
hep kemirir miydi böyle şiddetli? / yok, yorulmuş acı bile her halinden belli. / ölüm nefesini üfledi yine boynuma bu gece. / ölüm adeta adımın arkasına sığınan iki hece. sdhhdjfkfkkff (varoluş sancısı)
kedi

yalıyordu
açık teneke kutuyu
saatler ve saatlerdir
bilmeden
içtiğinin
kendi kanı olduğunu*
sevgini gizle,
ortaya çıkarsa saygi duyulur,
sevinen olmaz.

bir kez daha gecmesini bekle,
acınla birlikte hayatının,
sevgine karşılık bulamadığın,
talihsiz hayatının.
bu tarlalar...
tırnaklarımı kanatan
her adım attığımda
ayağıma dikenini batıran
tek bir kıvılcıma tutuşan
nefesimi hapseden
koşmama izin vermeyen bu tarlalar

yanışınızı izliyorum şimdi
kül olup savruluşunuzu
zindanım olan sizler
ölüyorsunuz
gülünç haldesiniz

saçlarım toz,
ciğerlerim duman dolu
ama ah bu yeni doğan ayın altında
saatlerce sevişebilirim seninle
ölümsüzlüğünle
gözümü kırpmadan
tek bir solukta
ayrılıktan sonra, geçeceği yerde bir saatten fazla takılırken yaptığım şey... gözlerim dola dola...

sözlerini yazmayacağım. ona da yazmadım.
bunaldım çok sıcak evde çıplak geziyorum.
düz ve pürüsüz göbeğime şarkılar söylüyorum.

aşk-ı nev'baharı talan eyler ey bülbül.
haydi bebeyim memişime doğru gül.