evden çıkmadan mutlaka yanıma sırt çantamı almak. depremden sonra iyice tetiklendim, evimin karşısındaki bim'e bile sırt çantasıyla gider oldum.
aynı hafta içerisinde aynı yemeği yiyememek. eskiden diyet günlerimden kalma bir alışkanlık artık takıntıya dönüştü. hastanede yemekhanede çok zorlanıyorum. sheperd's pie'yı bile, ki kendisi favori yemeğimdir, asla haftada ikinci kez yiyemem.
şehirlere göre playlistim var ve o şehirde yürüyüş yapıyorsam ona özel playlist'in dışında bir şey dinleyemiyorum. kokular da öyle, her şehirde farklı bir parfüm kullanıyorum. garip geliyor belki ama (bkz:
işte bunlar hep comfort zone)
seks sırasında göz kontağını her kaybettiğimde olaydan kopuyorum. bu biraz kontrolcü olmaktan kaynaklanıyor muhtemelen. partnerime de bunu söylüyorum, genelde yüzünü görmeden işimi görsün gitsin dediğim kişilerde kontaksız sevişiyorum ama o sadece günü kurtarıyor.
sevdiğim insanların feromonlarını hissedebiliyor ve beynime kodlayabiliyorum. parfümle banyo dahi yapsa o feromonu burnum seçiyor. bu yüzden bir erkekte en sevdiğim bölge kesinlikle temiz bir boyun.
bir de mimik takıntım var. birisi o an hissedebildiğim farklı duyguları deneyimlerken onun mimiklerine odaklanıyorum ister istemez. bunun bana getirdiği şey insan sarrafı olmak ve canı sıkılan kişiyi anında fark edip can sıkan şeyi ortadan kaldırabilmek oldu fakat belli yaştan sonra çok yoruyor.