ezoterik, hermetik filan gibi bi yığın farklı ismi de olan, genel olarak gizlilik üzerine kurulu öğretilerdir.
misal adamın teki(o da okültist oluyo) bi büyü ekolü falan oluşturur. gerçekten işe yarayan(ya da öyle düşünmemizi istediği) doğa üstü bi takım teknikleri sadece kendisi biliyorken bunları babasının hayrına kitap olarak bastırmaz. kendine saklar. akabinde yakın arkadaşlarına gösterir, "ama kimseye anlatmak yok, yoksa sana nah öğretirim" filan der. ağırdan satmak için kıçından türlü ritüeller, kademe kademe inisiyasyonlar uydurur, falan filan.
yazıda uygulandığında ortaya çıkan şey yenilir yutulur değildir. william s burroughs'un sağlam çalışmaları var bunun üzerine. hatta yazıda kolaj kullanma fikrini ortaya atan adamdır.
hemen öncesinde içilen 35'lik vodka sayesinde(sanırım o yüzden) piç gibi geçebilendir. "boşuna uğraşma bugün boşalamayacağım"larla filan biter. ama yine de çok garipti lan. 32 yaşında bir adam filan.
lise aşkımdı kendisi zamanında. 3 sene sürdü kesişmelerimiz, türlü maceralarımız ama bibok olmadı.
aynı zamanda bu isimde bi yavruyla daha tanışıklığım var. geçen dayanamayıp facebookta ekledim kendisini. bal gibi hetero. mu acaba? zamanında vardı bi meyli ama sonra.. yok benim adım atmam gerekirdi. her neyse.
şevkle kitap okurken(ki çok sık olmaz bu), çat diye sonraki sayfaya geçtiğimde, önceki sayfanın sonunda yarım kalan cümlenin devamı gelse dahi, bi raslantıya kurban gitmemek için önceki sayfayı tekrar açıp kaçıncı sayfa olduğuna bikarak bir seferde bikaç sayfa atlamadığımdan emin olma takıntım var misal. yorucu, bezdiricidir.
cem karaca nın sevdan beni, fikret kızılok un ise haberin var mı adıyla bestelediği ahmed arif şiiri. cem karaca nınki dervişan grubu ile kaydettiği 10 küsür dakikalık progressive rock bi parçadır, esere saygı gereği kısaltılmış versiyonlarından uzak durulması farzdır. fikret babanınki ise arabesk, psychedelic rock karışımı aşmış bi sentezdir, jazz etkisi de yok değildir parçada(klavye partisyonları itibarıyla). not: fikret kızılok versiyonunun tek kötü yanı 9-8 çalan baslarıdır, (duymamak adına)mümkünse kulaklıkla dinlenmemeli.
berberin sizle gevşek ve yumuşak bi ses tonu ile muhabbet edip, başınıza hafiften okşar gibi uysalca dokunması ve nihayetinde saçınızı(ve tabi yüzünüzü de) köpürtüp yıkaması kadar mükemmel bir şey değildir ama hepsi kombine edilirse çok daha iyidir.
başıma gelmişti bu bahsettiğim durum. bi daha da öyle bi berber bulamadım. herif resmen içgüdüyle yaşıyor gibiydi. bi (umursamaz)doğallık, bi uyuşukluk. oldukça maskülen bi erkeği böyle kedi gibi haliyle görmek bi başka. berberden çıktığımda resmen aşıktım adama. anlatılacak gibi değil.
kısaca pen ward diye tanınan, twitterda, kendi web sitesinde falan bueno the bear mahlasını kullanan karikatürist, animatör insan. the marvelous misadventures of flapjack adlı çizgi dizide(ki çok severim) kendisi gibi bear olan thurop van orman ile çalışmış ve sonrasında hala devam eden kendi çizgi dizisi adventure time: with finn and jake i yaratmış, çizimleri ve kurguladığı hikayeleri ile yarmış bi abidir. adventure timeın müziklerini de kendisi yapmakta.
şöyle şeker bi karalamasına rastladım: http://buenothebear.com/ppj/02-29-08.html
içten içe gizli gay olduğunu tasarlayarak umutlanma çabalarını, en ufak harekete derin manalar yükleme uğraşlarını beraberinde getiren durum. aşka da dönüşebiliyor.
haftalık komedi dizilerinde eninde sonunda bi bölüme meze edilen gay tiplemeleri en bariz örneğidir. alabildiğine feminen, kendini erkek gibi hissetmeyen ve delicesine pasif hatta kuşu kalkmayan cinsten fantastik bir karakterdir. işin kötü yanı toplumun genelinin kafasındaki gay imajı budur, bu olduğu için dizilerde o stereotip gözümüzün içine sokulur, gözümüzün içine sokulduğu için de öyle olmaya devam eder. kısaca kafalarda "ibne" diye oluşturulan algı budur.
bu yanlış algı başka bir yanlış algıyı da doğurmaktan geri kalmaz elbette. yıllardır içime dert olmuş bi anlayış bu. ardını vurduran kişi ibneyken aktif rol oynayan arkadaş heteroymuşcasına muamele görüyor, iç muhasebesini de buna göre kuruyor bu arkadaşlar. erkek, bir penisle doğmuş olan değil de, ardını vurdurmayan kişiymiş gibi de bi algı söz konusu. gaylerin(yani onların kafasında tüm gayler ibne diye tanımladıkları stereotiple genelleniyor neticede) erkek veya kadın olmadığı, 3. bir cinsiyet olduğu algısı ve bundan kaynaklanan pek çok saçma diyaloğa şahit oluyoruz mesela.
berberin sizle gevşek ve yumuşak bi ses tonu ile muhabbet edip, başınıza hafiften okşar gibi uysalca dokunması ve nihayetinde saçınızı(ve tabi yüzünüzü de) köpürtüp yıkaması kadar mükemmel bir şey değildir ama hepsi kombine edilirse çok daha iyidir.
başıma gelmişti bu bahsettiğim durum. bi daha da öyle bi berber bulamadım. herif resmen içgüdüyle yaşıyor gibiydi. bi (umursamaz)doğallık, bi uyuşukluk. oldukça maskülen bi erkeği böyle kedi gibi haliyle görmek bi başka. berberden çıktığımda resmen aşıktım adama. anlatılacak gibi değil.
israilli yönetmen haim tabakmanın 2009 yapımı drama filmi. 3 çocuk babası, dindar, kendi halinde bir kasap aaronun bunaltıcı hayatının, çırak ilanıyla gelen genç ezri ile nasıl değiştiğini anlatıyor kısaca.
dayanamadım meraktan baktım bu gün ne yazdın diye. iyi ki bakmışım. rakibinle tanışmışsın. ama bir daha nah bakarım. bakarsam da yine yazarım buraya, baktığımı bilirsin.
canım o aptal olabilir ama senden daha güzel. süt gibi süt. o ukalalığını alıp bankaya götürebilirsin. hem o daha önce geldi.
herhangi bir entrika girişimin olursa misliyle karşılık bulmakla kalmaz, benimle ilgili umutlarına da kökten veda edersin. ayriyeten çok pis ifşa ederim. mücadele edeceksen de insanlıktan çıkmamanı öneririm.
profesyonel güreşçi. o dar ince kırmızı/mavi güreşçi şeylerinden giyecek, göbüşü ele gelecek tatlı tatlı. beyaz tenli siyah/kumral saçlı tatlı suratlı olacak. bi de pasif ağırlıklı olacak. beraber tatile gidicez filan.